Diderali sabaha karşı içmeye karar verdim. Böylece çok erken ayılma ihtimalini daha aza indirdim. Heyecandan sabaha kadar uyuyamadım zaten. Dideral hapının tozlarının bulunduğu kağıdı elimde buruş buruş ettim stresten. Yavaş yavaş gün aydınlanmaya başladı. Heyecandan elim titriyordu. Hiçbir cinayetimde böyle korkmamıştım. Ölmekten bu kadar korktuğumu bilmiyordum. Basit bir hayatta kalma dürtüsü de olabilir. Öyle yada böyle korkuyordum. Zamanı gelmişti. Odada ki dallamalar yaklaşık yarım saate uyanırlardı. Tozun bulunduğu kağıdı yavaşça ağzıma döktüm. Bu sırada ellerim o kadar titriyordu ki tozu dökmekte zorlanıyordum. Üzerine bir bardak su içtim. Bir yandan yutmaya çalışıyordum ama bir yanımda yutmamam için zorluyordu. Sonunda tüm toz mideme inmişti. Yatağa uzandım ve bekledim. Yaklaşık 20 dakika sonra kulaklarım çınlamaya başladı. Tansiyonum hızla düşüyor ve kalp ritmim düzensizleşiyordu. Gözlerim yavaş yavaş kararmaya başladı ve kulaktaki çınlamalar yavaş yavaş azaldı. Bayılmadan önce hatırladığım son şey dışarıdan hiçbir ses duyamayışımdı. Sadece nefes alıp verme sesimi duyuyordum. Bayıldığım da ise artık koca bir hiçliğin içindeydim. Kısa kısa ve bağlantısız rüyalar görüyordum.
Ne kadar zaman geçtiğinden emin değilim. Yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Hissediyorum, çok soğuk. Gözlerimi araladım, tamamen çıplak şekilde bir oda da yatıyorum. Gözlerimi aralayıp etrafa bakındım ve sesler duydum. Hemen gözlerimi kapadım ve ölü gibi davranmaya devam ettim. Bir gassal beni yıkamak için odaya girdi. Buz gibi mermerin üzerinde titrememek için kendimi zorluyordum. Gassal su fıskiyesini aldı ve suyu açtı. Henüz beni ıslatmadan bir anda çevik bir şekilde kalktım ve fıskiye hortumunu boğazına doladım. Bu sırada şaşkın olduğu için tepki bile veremedi. Tepki vermeye başladığında onun için çok geçti. Öldürdükten sonra üzerindeki kıyafetleri giydim. Maskesi olduğu için en azından tanınmam zorlaşırdı. Direk kefene sardım ve tabuta yerleştirdim. Ardından tabut çivilerini çaktım. Kapıdan çıktım ve dış kapıya doğru yöneldim. Cezaevi tarafından görevlendirilmiş bir kaç kişi vardı. "Tabut hazır bir el atında da taşıyalım." dedim. Bu sırada maskem olmasa bile beni tanımayacağından emindim. Ben ve birkaç kişi tabutu cenaze arabasına yükledik ve araba uzaklaştı. Benim yerime başka bir adam mezara girdi. Hem hapisten kaçmıştım hemde ben artık ölü bir adamdım. Kabul etmeliyim ki izlediğim filmler ve diziler arasında benim kadar hızlı kaçıp izini kaybettireni görmemiştim.
Adamın kıyafetleri bana hafif kısa gelmişti. Hemen ceplerini yokladım. Bir araba anahtarı, bir cüzdan ve bir cep telefonu vardı. Araba anahtarının düğmesine bastım ve dışarıda bir arabanın dörtlüleri yanıp söndü. Artık bir aracım da vardı. Arabaya girip cebimdeki cüzdana baktım. Aşağı yukarı 100 tl vardı. Cep telefonunun bataryasını çıkardım. Zaten adama ulaşamayan karısı veya arkadaşları yakın zamanda polise haber verecekler. İşin komik tarafı adamı asla bulamayacaklar ve nasıl ortadan kaybolduğunu da anlayamayacaklar. Tabi ben kimliğimi deşifre edene kadar. Mümkün olduğu sürece bu deşifre olayı olmayacak.
Pekala istanbulda F tipi cezaevi olmadığı için başka bir şehirdeydim. İzmir. İzmir'i hiç bilmiyordum. Fakat hayranımla burada buluşmayacaktık. Bir şekilde İstanbul'a gitmeliydim. Arabanın deposu doluydu. Daha önce uzun yol yapmadığım için bu deponun bana yeteceğinden emin değildim. Ama yinede zaman kaybetmeden yola koyulmalıydım çünkü adamın ortalarda olmadığını anlayan ailesi polise gidecek ve adamın araba plakasına yönelik yollarda çevirmeler olabilir. Bu süreç başlamadan arabayla istanbula gidip ondan kurtulmalıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Önemsiz Birisinin Anıları - Devam
General FictionHayalperest bir psikopatın maceraları