Oturduğum koltuk kan içinde olduğu için her yerim kan olmuştu, bu halde arabadan inemezdim. Bir yandan İstanbul'a doğru sürüyor, bir yandan bu boktan durumdan nasıl kurtulacağımı düşünüyor, bir yandan ise yanımdan geçen arabalarla aynı hızda gitmemeye çalışıyordum (arabanın içini görmesinler diye). Yolun giderek kalabalıklaşmaya başladığını farkettim. Bu yolda daha fazla gitmem çok tehlikeli olucaktı, bu yüzden gördüğüm ilk patika yola saptım. Biraz gittikten sonra kendimi ormanlık bir alanın içinde buldum. Piknik yapanlar için ayrılmış bir alan gördüm. Arabayı tenha bir yere parkettim. Etrafta kimsecikler görünmüyordu. "Yola devam etmek için havanın kararmasını beklemeliyim, böylece aracın içi gözükmez" diye düşündüm. Benzin istasyonundan aldığım bisküviden yedim ve öldürdüğüm gassalın yarım paket sigarasından bir dal sigara alıp yaktım. Havanın kararmasına yaklaşık 3-4 saat vardı. O sırada heycandan unutmuştum, adam arabanın kapısında silah tarzı bişeyi tutmaya yeltenmişti. Şimdi aklıma geldi ve kapıdaki bölmeye baktım. Zigana T marka bir tabanca vardı. Şarjörünü kontrol ettim ve 15 mermi vardı. Sanırım öldürdüğüm adam asker veya polisti. Silahı belime sıkıştırdım ve "3-4 saat boyunca araba başında beklemektense biraz etrafı gezeyim" dedim.
Piknik alanları bomboştu. Zaten yakın bir yerleşim yeri yoktu ve hafta içi olduğundan normaldi sanırım. Daha sonra bir tane park etmiş araç gördüm, hemen yanında da çadır vardı. Eğer bu çadırın sahipleri beni böyle kanlı kıyafetlerle görürlerse onları vurmak zorunda kalacaktım. Etrafı iyice kolaçan ettim ve kimsecikler yoktu. "Demekki ya arabanın ya da çadırın içindeler" diye düşündüm. Çadırın kör noktasında kaldığı için arabanın diğer tarafından iyice yaklaştım ve sonunda arabanın yanına vardım. Araba benle çadır arasında bir bariyer görevi görüyordu. Arabanın içine bakındım, arabanın içinde kimse yoktu ama arka koltukta kamp çantaları vardı. "Eğer çadırdakilerden biri benim boyutlarımda bir erkekse bu çok iyi olur." diye düşündüm. Çadırdan inleme sesleri geliyordu. İçeridekiler işi pişiriyolardı. Muhtemelen şuan ses yapsam bile beni duymazlardı. Arabanın kapısı açıkmı diye arka kapıyı açmayı denedim. Kapı kolunu açmaya çalıştığım gibi arabanın alarımı çalmaya başladı. Adam dal taşak çadırın içinden fırladı "Noluyo lan orda!" diyerek. Kadın da bir yandan çadırdan çıkmaya çalışıyor bir yandan elindeki çarşafla üzerini kapatmaya çalışıyordu. Hemen belimdeki tabancayı çektim ve adama yöneltip tetiğe bastım, fakat silah patlamadı, namlu kilidini hiç düşünmemiştim. Fakat buna rağmen adam silahı görünce hemen diz çöküp yalvarmaya başladı. Kadın zaten adamdan önce yalvarmaya başladı. "Nolur indirin silahı, ne isterseniz verelim, bırakın bizi." dedi adam. "Arabanın anahtarını ve cüzdanınızdaki tüm nakiti verin." diye bağırdım. Bunu söylerken bir yandan da namlu kilidini açtım. "Çadırın içinde, pantolonumun cebinde." dedi. Kadına dönüp "Sen gir al, eğer bir numara yapmaya kalkışırsan adamı öldürürüm, çadıra girip pantolonu al, sonra dışarı çıkıp cebinden anahtarı ve cüzdanı ver, 10 saniye süren var." dedim. Bunu söylememdeki amaç içeri girdiğine telefonundan yardım çağırmasını engellemekti. Ama kadın o kadar korkmuştuki bırakın polisi aramayı, telefonu bile tutamazdı, zaten çadıra tamamen girmeden hemen kapıdan pantolonu aldı. "Şimdi anahtarı ve cüzdanı çıkar ve bana at" dedim. Dediğimi harfiyen yaptı. Adamı süzdüm, benden kiloluydu, olsun kanlı kıyafetlerden iyidir diye düşündüm. "Suyunuz var mı?" diye sordum. "Çadırın içinde var" dedi adam ağlayarak. Suyla ellerimdeki kanları temizleyecek ve adamın kıyafetlerini giyip araba ile istanbula yollanacaktım. Fakat tabiki arkamda görgü tanığı bırakacak kadar salak değilim. Yine kadına dönüp "İçeriden suyu çıkar, 10 saniyen var." dedim. Yine hemen çıkı verdi. "İkinizde çadıra geçin ve ben arabayla uzaklaşana kadar çıkmayın" dedim. İkiside öldürülmeyeceklerini anlayınca mutlu oldular ve hemen söylediğimi yaptılar. Çadıra girdikleri zaman çadırın kapısını aralıyıp ikisininde kafasına bir el sıktım. Böylece pikniğe birileri gelirse cesetleri hemen farketmeyeceklerdi. 5 litrelik 2 tane şişe vardı. Elimi yüzümü iyice temizledim. Hızlı olmalıydım, yakınlarda birileri silah sesini duymuş olabilirdi. Hemen arabadaki çantanın içini açtım ve adamın kıyafetlerinden birini giydim ve benim üzerimdekileri yaktım. Ellediğim pet şişeleride içlerindeki suyu tamamen boşaltarak orada yaktım. Böylelikle yine bana ait bir DNA veya parmak izi bırakmadım. Diğer kanlı arabanın yanına giderek orada içtiğim sigaranın izmaridini ve yediğim bisküvinin çöpünü arabanın içine attım ve o kanlı arabayıda koltuklarınadan tutuşturdum. Yaşadığım anlaşılmasın diye gerekirse tüm oramanı yakardım.
Adamın arabasına geri döndüm ve atlayıp İstanbul'a doğru yola koyuldum. Bir gün içinde yaşadıklarımı düşünüyordum. Hapisten kaçtım, gassalı öldürdüm, sonra yolda bir araba yaktım ve otostopla bindiğim arabanın şoförünün boğazını kestim, daha sonra kamp yapan 2 kişiyi daha öldürdüm ve bir araba daha yaktım. Tek günde 4 cinayet, 3 araba çalma ve 2 araba kundaklama... Eskiden bir tane cinayet işlemeden önce enine boyuna düşünür, plan yapar ve bundan olabildiğince haz almaya çalışırdım. Ama şuan benim için yemek yemek kadar normal bir şey oldu. Daha İstanbul yolunda bunları yaptıysam İstanbul'da yapacaklarım beni bile ürpertiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Önemsiz Birisinin Anıları - Devam
General FictionHayalperest bir psikopatın maceraları