Bölüm İki: Sonun Başlangıcı

157 19 6
                                    

  "Kapat şu müziği!" diye bağırdı Taeyang karşısındaki kanepede kendinden geçmiş bir şekilde oturan kişiye. "Hadi Taeyang! Bir insan yirmi üç yaşına kaç kez girer ki?" çocuğun ısrarcı tavrına karşılık, Taeyang yanındaki sehpadan aldığı içki şişesini karşısındaki çocuğun arka tarafındaki duvara fırlattı. "Yeter Dragon." diye hırladı Taeyang dişlerinin arasından. "Şımarıklıklarından bıktım. Seni daha fazla uyarmak zorunda kalmak istemiyorum." diye ikaz etti.
Dragon, kafasını kaldırıp tuhaf ve insanın içini ürpertecek bir ciddiyetle kendisini ikaz eden adama baktı ve konuşmaya başladı. "Sen, bazı şeyleri çok yanlış anlamışsın Taeyang. Ben, senin arkadaşın değilim. Hele de, ikaz edebileceğin biri hiç değilim. Bu yüzden, samimiymişiz gibi davranmayı kesiyorum. Buraya yarın yapacaklarımızdan bahsetmek için geldim." işte bu, Taeyang'ın dikkatini çekmişti. En sonunda Dragon'un zevzeklikleriyle uğraşmaktansa bahsederken ciddi olduğu tek şey olan işten konuşacaklardı. Devam etmesi için başıyla onayladı. " Sana daha önce de söyledim. Yarın bizim için önemli." diye söze girdi Dragon. "Seung Hyun, tek birinin bile canlı kalmasını istemiyor." önce derin bir iç çekti Dragon sonra tekrardan sırtını dikleştirdi. "Biliyorsun. Bizden başkasına güvenmiyor. Ve kendisi de böyle kanlı işlerle uğraşmaz. Dolayısıyla iş bize kaldı. Şirketin başkanı, yanında yedi kişiyle birlikte gelecek. Önce üst katta Seung Hyun ile görüşecekler. Daha sonra alt kattaki danışmadan, anahtarları alacaklar. Toplam sekiz kişiler. İki oda tutmuşlar. Bu da demek oluyor ki, her odada dört kişi..." Taeyang huzursuzca kıpırdandı. Öldüreceği insanların hayatından bahsederken, G Dragon'un bu kadar ruhsuz olması canını sıkıyordu. "Peki bizim ne yapmamız gerekiyor?" diye sordu bıkkınlıkla. Şu pislik Seung Hyun ve onun iğrenç işleri... "Anlamak o kadar zor mu? Sadece... Yeni bir güne gözlerini açmalarını engelle işte Taeyang. Nasıl yaptığın önemli değil. Ama biliyorsun eğer başarısız olursan... Yani eğer beceremezsen, kendini öldür. Zaten, diğer türlü Seung Hyun seni öldürür."
"Bunu biliyorum Dragon. Zaten bildiğim şeyleri defalarca söylemeyi kes." Taeyang'ın ani çıkışına ukala bir gülüşle cevap verdi Dragon ve "O yüzden mi, kıyafetlerinin yarısını giymeyi unutmuş bir kız gördün diye az kalsın görevi mahvediyordun?" diye sordu imalı bir biçimde. Yine o kızdan açmıştı konuyu.

Hayatını mahveden, ya da yeniden yazan kızdan. Güneşin bir daha asla doğmadığı Gökyüzünden...

Taeyang, Dragon'a aldırmadan mutfağa ilerledi. Büyük ve güzel bir evleri yoktu. Hatta bir evleri olduğunu söylemek bile aptallıktı. Uyduruk bir harabeden ibaretti kaldıkları yer. Sabah olduğunda, içindeki tuhaf tedirginlikle uyandı Taeyang. Olmaması gereken şeyler olacakmış gibiydi. Hızlıca hazırlandı. Siyah bir pantolonun üstüne beyaz bir tişört geçirdi ve dün gece Dragon'la konuştukları otele doğru ilerledi. İçeri girince, danışmadan aldığı oda anahtarıyla 1197 numaralı odaya girdi. Uzun süre düşündükten sonra misafirlerini banyoda beklemeye karar verdi. Zaman akıp giderken, buraya dört kişiyi öldürmek için gelen adamın omuzları yavaş yavaş düşüyordu. Belki, şu zamana kadar insanların yaşayamadıkları yılları omzunda taşıdığından, belki de birazdan yapacağı şeyin gerginliğinden kaynaklanıyordu bu. Taeyang gözünü diktiği kapının arkasında içeriye girecek kişiyi öldürmek için bekliyordu. O sırada yan odadan gelen tek el silah sesiyle dikkati dağıldı. Eli silahını daha sağlam kavrarken, "Bir... Neden sadece bir?" diye fısıldadı. Bildiği tek bir şey varsa, o da Dragon'un işini asla yarım bırakmayacağıydı. Ayrıca... Susturucu kullanmadan ateş etmek de Dragon'un yapacağı son şeydi. Panikle eli banyo kapısına gitti. O odadan çığlık sesi gelmediğine göre, ateş eden Dragon değildi. Kapı kulbunu aşağıya doğru bastırdığı an, kapının dışından birinin sesini duydu. "Ben de saklandığın yerden ne zaman çıkacaksın diye bekliyordum." Kanını donduran sesi duyduğunda, ruhuna işleyen asıl şey, sesin sahibinin kim olduğunu bilmesiydi. Kapı açılıp silahın namlusunu alnında hissetmeden önce, nasıl bu hâle geldiklerini düşünmeden edemedi.

•••

7 sene önce

"Daha hızlı koş!" diye bağırdı Haneul arkasındaki çocuğa. Şu an yaptıkları şeyin mantıklı hiçbir açıklaması yoktu. İnsanların kapalı bir alan bulmak için çabaladıkları bu kar fırtınasında kolsuz tişört ve ince birer pantolonla koşturuyorlardı. Soğuk yüzünden dişleri birbirine vurup, ayaklarına giren kar hissizleşmelerini sağlıyordu. En sonunda yorgunluktan bacaklarının yandığını fark ettiler. İki çocuk o yetimhaneden kaçalı 2 sene olmuştu. Kendilerine ait ufak bir evleri vardı. Haneul liseye devam ederken, Taeyang Dragon ile tanışıp, Seung Hyun'un adamlarından biri olmuştu. Hayatını değiştiren ya da mahveden bu işe başlarken ne kadar da heyecanlıydı oysa.

•••

Taeyang karşısında dikilen simsiyah saçının sol tarafı kazıtılmış ve elindeki silahı, bir zamanlar "Güneşim" dediği adamın alnına sabitleyen kıza baktı. Kaçtıkları o geceden, bu güne kadar... Değişen tek şey bakışlarıydı. Sanki o kız, şimdi güneşe değil de karanlığa bakıyordu.

KapılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin