2

49 7 2
                                    

*Medya albino hastası olan çocuğa aittir.

(Bir hafta sonra..)

Saate bakmak için garson önlüğümün cebinden telefonumu çıkarttım. Ekran tuşuna bastığımda saati görmemle içimden bir küfür savurdum ve dudağımı ısırdım . Ekranı kapattım ve tekrar telefonu cebime koydum.

Hava geçen haftaya göre güneşliydi ama , ne olacağı belli olmaz Ankara'nın havası bir değişikti . Yağmur yağar yarım saat bile geçmeden güneş açardı. Başka zaman ise hava güneşli ; asla yağmur yağmaz derdiniz, sözünüz bittiğinde gök gürler ve bir damla yağmur alnınızın çatına düşerdi. O yüzden yanınızda bir yağmurluk ya da şemsiye bulundurmak yapacağınız önemli şeylerden biri.

Bu sırada mutfağın yanında duran askılıktan morun tonlarından oluşan asker pantolonu desenli yağmurluğumu aldım ve yerine garson önlüğümü astım. Montumu giydikten sonra altında kalan beyaz saçlarımı elimle düzelttim . Rutin olarak topladığım at kuyruğumu açtım ve saçımı sağ tarafa attım. Askılığın altına dayandırdığım sırt çantamı aldım -daha doğrusu almaya çalıştım, çünkü çok fazla ağırdı- iki omzuma taktım ve son kez askılığın yanindaki boy aynasında kendime baktım. Görünüşüm biraz suratımı asmama sebep olsa da buna pek aldırış etmedim ve kasada duran Aleyna'ya "Ben okula gidiyorum geç kalmayayım , seni seviyoruuum!"dedim ve o daha ne olduğunu anlamadan yanağına sulu bir öpücük kondurdum . O da içten bir şekilde gülümsedi ve "Tamamdır prenses."dedi. Önündeki paralarla uğraşıyordu ve gülümsemesini bozmadan işine geri döndü . Bende eskimiş , üzerinde kum ve toz parçaları olan kırmızı kadife halıdan yürüyerek dışarı çıktım. Esen rüzgarın saçlarımda dans ettiğini hissedebiliyordum. Üşümemek için ellerimi montun ceplerine soktum . Yanımdan geçen insanların bana bakan boş ve acıyan gözlerini umursamamaya devam ettim . Başım yerde okula doğru yürüdüm.Okul çok uzak değildi o yüzden baya avantajlıydım .

Okulun olduğu sokakta kuş uçmuyordu . Araba sesleri ancak uzaktan duyuluyordu.Ağaçlarda yeni yeni yeşermeye başlamış yapraklar oldukça hoş duruyordu . Yerlerde uyuşmaya mahkûm kalmış yapraklar ise yorgun ve pes etmiş gibiydiler . Bununla beraber hafif hafif esen rüzgar yerini güneş ışığına bırakıyordu . Kimi apartmanların balkonlarından yeni yıkanmış kıyafetler ya da nevresimler sarkıyordu. Bunlarda kendilerini bahar esintisine bırakmışlardı .

Okulun bahçesine girdiğimde herkes kendi halindeydi . Kimileri gülüşüyor kimileri basketbol ya da voleybol oynuyordu . Kızlar hırkalarını bellerine bağlamışlar ve oğlanlar basketbol oynarken zıpladıklarında belleri açılıyordu . Bu havalı gibi gözükebilir ama hiçte öyle değil. Birinin belinden yukarda kalmış boxerini görmek ne kadar güzel olabilirdi ki . Yüzümü ekşittim . Bunları düşünürken okula girdim. Benim gibi öğlenci olanlarda yeni yeni gelmeye başlamıştı.

Sınıfa girdiğimde bahçedeki gibi herkes kendi halindeydi . Kimi kulaklıktan müzik dinliyor , kimi ders çalışıyor , kimi ise telefonla uğraşıyordu . Aralarında sohbet edenlerde vardı . Bende sırama oturmaya gittim . Açelya hala gelmemişti .

Bu arada ; Açelya benim en yakın arkadaşım . Onunla lisenin ilk haftasında başıma gelen bazı olaylar sayesinde tanıştık . Ilk hafta herkes benim hastalığımla dalga geçerdi . Yanımdan geçen herkes "Yazık , bütün saçları bembeyaz , aynı yaşlı insanlar gibi ."ve buna benzer şeyler söylerlerdi. Alaycı ve acıyan gözle bakan çok fazla kişi vardı ki Açelya onların tam tersiydi . Hep yanımda oldu ve benim canımın acıdığını hissettiğinde beni hep güldürmeye çalıştı . Benimde özel olduğumu hissettiren az sayıda kişinin içindeydi Açelya . Herkesin hayatında "Iyi ki var. " dediği birinin kesinlikle olması gerekiyor . Ki Açelya olmasa belki de ben hayatı bu kadar sevemezdim .

Sırama oturdum ve çantamdan kulaklığımı çıkarıp telefonuma taktım. Sıranın üstüne yattım ve başımı kollarımın arasına aldım .Alan Walker-Fade şimdi kulaklarımda notalar halinde dolaşıyordu .

Müzik her şeydi benim için . Bana ayakta kalabilme duygusunu veren, her şeyle mücadele etmem gerektiğini öğreten şeylerden biri müzikti . Her şeye gerçeklik unsuru katan da müzikti .

Sırtıma bir elim dokunduğunu hissettiğimde kulaklıklarımı çıkarıp kim olduğuna bakmak için başımı kaldırdım . Açelya gülümseyerek bana bakıyordu . Hemen sıradan kalkıp ona sarıldım ve kulağına "Hoşgeldin birtanem." diye fısıldadım.Ondan ayrıldığımda "Hoşbuldum pamuğum ."dedi ve gülümsemeye devam etti . O kadar içten gülümsüyordu ki anında bütün buzlarınız eriyordu . Sırada yana kaydım ve ona yer açtım . Çantasını koyup oda oturduğunda "N'olur bana bu gün matematik olmadığını söyle ?"dedi ve alt dudağını sarkıttı . Onun bu şirinliğine dayanamadım ve yanağına kısa bir öpücük kondurdum ."Üzgünüm , keşke olmasaydı ."derken bende dudağımı sarkıttım ve sonra kısa bir kahkaha attım. "Tabi tabi istemezsin.Derste soruları herkesten önce çözerken ve bundan zevk alırken öyle demiyordun ama ."dedi ve bana suç işlemişim gibi gözlerini kısarak bakmaya başladım . Onun bu haline gülerek "Eğlenceli ben ne yapayım ?"diye karşılık verdim .Güldü ve gözlerini devirdi . Zil çaldı ve sıkıcı ders yine başlamış oldu..

Okuldan çıktığımda saat 19.30'du ve hava tamamen kararmak üzereydi.Aynı Shrek animasyon filmindeki Fiona'ya benziyordu akşamlar . Fiona'nın üstündeki kara büyü gibiydi . Gece başka , gündüz başka ..

Piyano çalışmak için kursa gitmem gerekiyordu . Yolda yürümeye devam ederken çalıştığım kafenin yanındaki üniversitenin arkasından geçen sokağa girdim .Sokakta kimse yoktu ve bu biraz ürkütücüydü. Gözlerim üniversitenin arka duvarına grafiti yapan birine takıldı. Yüzünde burnundan aşağısını kaplayan siyah bir boğazlık vardı. Farkli renkteki sprey boyalari çalkalıyor ; birini bırakıp diğerini alıyor , bunları duvara püskürtüyordu .Gözlerimle etrafta kamera olup olmadığını aradım ama yoktu işte. Bu fazlasıyla saçmaydı bence . Demekki böyle saçmalıklar gerçek olabiliyormuş.

Gözlerimi kısıp , yapan kişiyi izlemeye başladım . Beni fark etmemesi için olduğum yerde durdum . Çok da yakın değildim ona zaten .

Bu .. Bu çocuk geçen hafta kafeye gelip sigara içen ve sonra ukala ukala davranarak sigarasını masada bırakıp giden çocuktu .Beyaz saçları ve fiziğinden anlamıştım. Ağzım küçük bir 'o' şeklini almıştı . Içimde hala ona olan bir parça öfke vardı . Daha fazla beklemeden yanına yürüdüm . Beni gördüğünde ağzını kapatan boğazlığı indirdi ve bana baktı . "Sen.." dedim biraz sinirli çıkan sesimle . "Sanada merhaba Azra."dediğinde boyaları alıp duvarla uğraşmaya devam etti . "Kafede bu kadar ukala ukala davranmanızı neye borçluyuz ?"dediğimde gozlerimi biraz kısmıştım."Ukala değildim , seni sorumluluğunla baş başa bıraktım küçük bayan. " dediğinde hala duvarla uğraşıyor göz teması bile kurmuyordu. "Bu kadar kaba olm-.. " derken sokağın başında bir güvenlik görevlisi göründü ve "N'apıyorsunuz siz orda ha? " dedi ve yanımıza doğru neredeyse 'koşuyor'denecek kadar hızlı adımlarla gelmeye başladı. Adını dahi bilmediğim çocuk boyaların hepsini bir çantaya hızlıca doldurdu ve bileğimden tutarak koşmaya başladı . Koşarken beni de arkasından götürüyordu . "Hey , ne yaptığının farkında mısın sen ?!"desemde söylediğime aldırış bile etmedi .Güvenlik görevlisi peşimizi bırakmış olacakki sesler kesilmişti. Sadece yakındaki caddelerin sesi az olsa duyuluyordu o kadar. Koşmaya devam ediyorduk , nereye gittiğimizi dahi bilmiyorduk belki de .. Ama bildiğim bir şey var ki ; bu çocuk kesinlikle çılgının tekiydi . En son nefes nefese kaldığımız bu karanlık akşamda,koşmaya başladığımız yerden uzakta, dar ve korkunç bir sokakta bulmuştuk kendimizi ..

Beyaz Umutlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin