Bölüm-1

49 4 0
                                    

Multi media:
Gürkan

Bazen cevapsız sorularla dolar zihnimiz. Kim olduğumuzu sorgularız, ardından ise yaşam gayemizi. Sonra gözlerimizi yolda yürüyen insanlara çeviririz. Farklı çehrelere, farklı duygulara şahitlik ederiz. Kiminin kucağında bir o yana, bir bu yana keşfetme arzusu ile kavrulan gözlere sahip çocukları inceler yüzlerindeki muzip ifade bizde hoş bir dönüt oluşturarak geri dönüş yapardı. Kimisinin ise acısı her bir uzvundan belli olurdu. Yer çekimine karşın amansız bir savaş veren göz yaşı tanelerinde görürüz kendimizi. Oysa o an hariciyatında görmeyeceğimiz kişiler uğruna oluşur bu somutluğa dökülmüş olan duygular...

Olaylar doğar, gelişir ve son bulur. Bizler bunların en yakın tanıklarıyız. Bizim hayatla olan mücadelemiz kapının önüne atılmamızla başladı. Daha küçücük aklımız ile nerede yanlış yaptığımızı düşünür olduk. Daha sonra ölüme birer adım kadar yakın olduğumuz zamanlarda bulduk birbirimizi. Perişan haldeydik. Birbirimizin yaralarını iyileştirmeyi, yara bandı olmayı öğrendiğimiz zaman ise, birbirimizden asla ayrılmayacağımızın yeminini ediyorduk. Yıllar geçti bu sözümüzün ardından. Yavaş yavaş öğrenmeye başlamıştık hayata atılmayı. Bir darbe de o zaman gelmişti kırık ruhlu bedenlerimizi paramparça etmek için.

Yaşar'ın ölümü.

Kardeşimizi toprağa verdiğimiz gün kendi ruhlarımız da girmişti o çukurun içerisine. Kefen ne idi, bilmezdik ki o zamanlar? Sadece tabutu bilirdik, onada paramız yetmemişti. Bahçelerden kopardığımız dallardan bir şeritle korumaya çalışmıştık Yaşar'ın bedenini... İşte o vakit daha da anlamıştık dünyanın sadece mavi, yeşil, sarı,pembe ve mor gibi renklerden ibaret olmadığını. Yeni bir kavram oluşmuştu bizim için; Kan kırmızısı...

Hepimizin farklı hikayeleri vardı, hepimize ait acılarımız... Biz 6 kardeştik hep. Ben, Gürkan, Kamer, Güven,Serkeş ve Yaşar... Biz bunlardan ibarettik işte. Varlığımız da kendimizdik, yokluğumuzda...

Ben Hale. Bizimkilerin kayıp kız kardeşleri olmakla beraber onları çekip çeviren kişiyim.2 yaşında öz annesi tarafından komaya sokulan, 5 yaşında üvey annesi tarafından saçından sürüklenerek kapıya koyulan kızım. Binbir zorluğu tatmış, dizlerinden yarası hiç eksik olmayan...

Hiç birimizin birbirimizden farkı yoktu. Kaderimiz teferuatında kesişmişti yollarımız, birdaha ayrılmamak üzere...

Sabahın kızıllığına karşın açılmıştı gözlerim. Sabit bir biçimde uzanıyordum yatağımda. Yine kıyamamış, beni yatırtmışlardı elimizdeki tek yatağa. Düşüncelerimin yoğunluğunda boğulmak istiyordum her ne kadar imkansız olsa dahi. Bazen havada bir o yana bir bu yana savrulan toz taneciklerinden farkım olmamasını dilerken buluyorum kendimi... Zorlukların ve yaşam gayesinin olmadığı bir yaşam... Çok şey mi istiyordum sahi, sonsuzluk olmak isterken? Derin bir nefes özgürlüğüne kavuştu dudaklarımdan; içimdekileride alıp götürürcesine...
"Sende mi uyandın?" dedi Serkeş kendine özgü her daim boğuk ve insanı içine hapseden ses tınısı ile...
"Yok be delikanlı, bilmez misin ben hep gözün açık konuşarak uyurum." diye cevaplandırdım sorusunu yüzümdeki mınzır ifade eşliğinde. Derin bir 'üff' leme geldi kulağıma ve ardından beni iten iki güçlü el. "Kay kız ikide biz yatalım. Sermişsin koca kıçını." demesiyle elimde olmadan popoma bakmaya çalışırken gelen kıkırdama sesi dalga geçtiğinin şahidiydi. Kaşlarımı çatarak "Sessiz ol!" diye söylendim ama öylesine bir söylenişti bu. Serkeş çoktan ellerini belime sarmış başını boynuma yerleştirmişti. İçimden sakallarını kesme vakti geldiğini not ettim. "Uslu dur. Biyerlerine de sahip çık sabaha temiz uyanmak istiyorum" diyerek tekrar kapadım gözlerimi...

"Üç dediğimde bırakıyoruz. Bir, iki-" acele ile yataktan yere yuvarlanarak gözlerimi açtım. Bakmaz olaydım. Dördü de eline bir iki kedi alarak atmaya hazır durumda bekliyorlardı. Caniler. Ve ardından gelen hapşuruk, kaşınma ve kızardığını hissetmem. Ve genzime dolmaya başlayan o iğrenç koku. Yatağın altından çığlık attım. "Bittiniz lan siz! Gelmeyin bu gün eve! Lanet olsun beni hastaneye götürün ve öyle gidip bir köşede geberin!" bile bile yapıyordı. Ama bu... Ama bu gerçkten fazlaydı. Alerjim aşırı ileri derecedeydi. Yüzlerinin en derinine gömülmüş olarak gördüğüm pişmanlık ve kaygının beni tatmin edemeyeceği bir boyuttaydı bu. Evin içine doluşan kedileri saymıyorum bile. Ah gözlerm kararıyor neden bilir misiniz? Bu çok utanç verici olsada. Kedi korkum yüzündendi...

Gürkan vardı kendime geldiğimde başımda. Ayakları kanepeden dışarı taşmış diz kapağından öncesi bile zor sığılı dururken kafası, kanepenin minderinde kolları biri yerde ve biri kanepenin başında pekte hoş olmayan bir görüntü sunuyordu bana. Gözlerimi devirerek baş ucumdaki yeni giysilere bir göz attım. Siyah eskitme kot şort, göbeği fazlasıyla açıkta bırakan salaş bordo bir üst, siyah topuklular ve makyaj çantam kenarına iliştirilmiş aynamla beraber benim için hazırdılar. Kim bilir saat kaç olmuştu. Birkaç kuruş da olsa elimize birşeyler geçmesi için çalışmak gerekiyordu. Hızlıca işimi halledip bizimkileri bulmaya gitmem gerekiyordu. Gürkan'ı uyandırmadan sessizce kapıdan çıkmamla  beraber yan duvara yapıştırılmam bir oldu. Neler olduğunu anlamamayamadan eli suratımı kapatarak ses çıkartmamı engelledi. 'Birşey çaktırma' uyarmısı hariç ortam sessizlik yeminine bürünmüştü...

Ruhsuz BedenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin