Göz kapaklarım ağırlaşıyor...Başım dönüyor. Bulanık görüyorum. Nerdeyim? Evde mi, sokakta mı, yoksa okulda mı? Hiçbir fikrim yok. Sadece yatıyorum. Beni bıraktıkları yerde, beni terk ettikleri yerde... Belli belirsiz ellerimi kıpırdatıyorum. Ayaklarımı oynatıyorum, kalkıyorum. Aniden başıma bir ağrı saplanıyor, yere düşüyorum. Annemi düşünüyorum, hani beni hep seven, hep koruyan annemi. Acaba şimdi ne yapıyor? Her zaman oturduğu koltukta oturup kahve mi içiyor, elindeki dergiyle arkadaşına son moda kıyafetleri mi anlatıyor? Bilmiyorum. Sadece yatıyorum. Yerde sürünerek nerde olduğumu anlamaya çalışıyorum. Ellerimi zeminde sürtüyorum. Pürüzsüz, ahşap ve soğuk. Tekrar ayağa kalkıyorum ve kollarımı iki yana açarak duvarları arıyorum. İşte duvarlar... Soğuk, etrafımı saran devasa duvarlar. Bir odadayım. Karanlık, dikdörtgen ve içinde benim dışında hiçbir şeyin olmadığı bir odada. Kapının nerede olduğunu merak ediyorum. Kollarımı öne uzatarak korkak birkaç adım atıyorum ve önümdeki ahşap kapıyı buluyorum. Kapı kilitli ve kıramayacağım kadar sağlam. Hayal kırıklığıyla tekrar yatıp huzursuz bir uykuya dalıyorum. Uyandığımda siyahlar içindeki uzun boylu bir adam nazikçe beni kucağına alıyor ve başka bir odaya götürüyor. Uyuyo taklidi yapıyorum. Adam beni bıraktıktan sonra tekrar uyuyorum ve rüya görüyorum. Rüyamda annem,babam ve abim var. Annem: "Hadi Gülçin, buraya gel. Eve gidelim." diyor. Annemin yanına koşuyorum ama annem de koşmaya başlıyor. Onu yakalayamadan uyanıyorum. Ter içindeyim, saçlarım yapış yapış. Siyahlı adama bakınıyorum ama ortalıkta gözükmüyor. Ayağa kalkıp odayı inceliyorum. Bir masa, sandalye, küçük bir pencere ve yine ahşap kapı. Biraz hava almak için pencereyi açıyorum ve ılık havanın yüzüme vurmasıyla biraz serinliyorum. Yaz ayını sevenler için mükemmel bir gün. Güneş tüm ihtişamıyla parlıyor, hafif esen rüzgar ağaçların yapraklarıyla dans ediyor. Fakat etrafta en ufak bir canlı belirtisi yok. Sadece ağaçlar ve sonu görünmeyen ovalar...Kimsenin olmamasından tedirgin oluyorum ve pencereyi kapatıyorum. Gözüme kapı takılıyor ve belki sandalye yardımıyla kırabileceğimi düşünerek sandalyeyi de yanıma alıp kapıya ilerliyorum. Birinci darbede hiçbir şey olmuyor. İkici ve üçüncüde de... Sayıyorum tam altı darbe oldu ama kapıda en ufak bir bozulma yok. Sadece ses çıkarıyor. Pes ederek sandalyeyi yere bırakıyorum ve kapıyı yumruklayarak çığlık atıyorum. Yine bir şey olmuyor. Artık yoruldum ve düşünmek istemiyorum. Tekrar ayaklarımı karnıma çekiyorum ve yere yatarak uyuyorum...
***
Siyahlı adamın veya başka bir adamın sesiyle gözlerimi açıyorum. Yok, bu siyahlı adam değil. Bu adam daha kısa boylu ve biraz kambur.
"Gülçin, nasılsın? Karnın aç mı? Özkan sana iyi baktı mı?"
"Özkan kim ve sen kimsin? İsmimi nereden biliyorsun? Nerdeyim ben? Beni eve geri..."
" Sakin olman senin için daha iyi olucak Gülçin. Özkan seni bu odaya taşıyan adam. Uyuyo taklidi yapmakta pek başarılı değilsin doğrusu. Bense seni buraya getiren adamım. Şimdilik seni eve götürmemiz mümkün değil çünkü bize bir süre daha lazımsın. Sabah pencereden de baktığın gibi burada kimse yok ve kimse seni bulamaz. Seni kaçırmak zorunda kaldığımız için üzgünüm. Şimdi sana getirdiğim yemeği ye. İlaç verdiğimiz için muhtemelen bundan önceki olayları hatırlamayacaksın ya da hafızanda bulanık birer görüntü olarak kalıcak ama yemeğini yersen iyileşeceksin."
" İyileşmek istemiyorum beni eve götür. Lütfen. Bak ne istersen yaparım yeter ki beni eve götür." Adam bana acıyarak bir kahkaha attı ve daha önce fark etmediğim yemek tepsisini önüme itti.
" Hadi ye. En azından kafan güzel olmayacak bunu yersen." Bir şey dememe fırsat vermeden ahşap kapıyı sertçe kapatıp gözden kayboldu. Adamın getirdiği soğuk çorbayla kuru ekmeği yedikten sonra gerçekten de kendimi biraz daha iyi hissettim ve oturduğum yerden kalkıp masanın yanına gittim. Masanın üstünde ne bir kitap, ne bir kalem, ne de bir vazo vardı. O da tıpkı diğer eşyalar gibi yapayalnız ve bomboş duruyordu. Annem görse kim bilir ne kadar kızardı...Sandalyeye oturdum. Rahatsız edici bir sertliği vardı ve defalarca kapıya vurulduğu için bacağından biri yamulmuştu. Buraya nasıl getirildiğimi hatırlamaya çalıştım. Zihnimde belli belirsiz görüntüler oluştu... Önce evdeyim. Sonra üstümü giyiniyorum. Bir yere gidiyorum...Her yerde insanların gülüp eğlendiği bir yere. Ama nereye olduğunu bilmiyorum. Yanımda biri var. Saçları koyu kahverengi, benim yaşlarımda biri. Görüntü o kadar belirsiz ki kız mı erkek mi bilemiyorum. Başıma ağrı saplandı düşünmeyi bırakmalıyım. Yavaşça ayağa kalkıp birkaç saat önce uyuduğum köşeye gidip oturdum. Belki adam geri gelir diye ayaklarımı karnıma çekip ellerimi yumruk yaptım. En küçük bir fırsatı bile kaçırmamalıydım. İçimden saniyeleri dakikaya, dakikaları da saatlere çevirmeye başladım. Bir dakika, iki dakika, beş dakika, kırk dakika derken tam iki saat yirmi dakika sonra kapının kilit çevirme sesini duydum. İyice büzülerek gelen kişiyi bekledim. Gelen Özkan denilen adamdı. Yanıma geldi.
"Tuvaletin gelmiştir diye düşündüm." Somurtarak baktım ve adamı incelemeye başladım. Nedense pek adam kaçıracak tipte görünmüyordu. Koyu renk saçlar, koyu renk gözler, kirli sakallı bir yüz...Gayet sıradandı. Tabii simsiyah giyindiğini saymazsak.
" Ne bakıyosun öyle?"
"Hiç. Sadece adam kaçırabilecek bir tipin olduğunu düşünmüyorum."
" Tamam şimdi kapa çeneni ve yürü." Ben yürümeye başlamadan gözüme siyah bir göz bağı bağladı ve kolumdan çekerek odadan çıkarttı. Adımlarımı saymaya başladım. On beşinci adımda durdu ve kapıyı açarak içeri girmeme yardım etti. Göz bağımı da çözdükten sonra bana on beş dakikan var diyerek dışarı çıktı. Tuvalet küçüktü ve malesef hiç kesici alet bulundurmuyordu. İşimi hallettikten sonra kapıya vurdum ve gözüme tekrar göz bağını takmasına izin verdim. Odadan çıktık. Tekrar adımlarımı saydım. Bir, iki, üç, beş, on beş...Durmuyorduk. Anlaşılan beni farklı bir yoldan götürüyordu ve bu biraz hayal kırıklığına uğramama sebep oldu. Kendi kaldığım odaya geldiğimizde otuz adım saydım. Koskoca otuz adım. Sanırım ev epey büyüktü ve kesinlikle kaçmama fırsat vermeyecekleri açıktı...
Sadece hafta sonları yeni bölüm gelebilir. Keyifli okumalar umarım beğenirsiz... :):):)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNEN
Mystery / ThrillerGizem hayatımızda hep var ve hep olacak... Bilmediğimiz şeyler, öğrenmek istediğimiz şeyler... Peki gizem ve sır dolu bir dünyada ne kadar hayatta kalabiliriz? Ne kadar dayanıklıyız?