Kyungsoo: Önemli değil. Asıl ben özür dilerim, çok ters davrandım.
Jongin: Moralin falan mı bozuktu?
Kyungsoo: Biraz. Ama önemli değil.
Jongin: Peki şimdi nasılsın?
Kyungsoo: İyiyim, sen?
Jongin: Bende, ne yapıyorsun?
Kyungsoo: Resim.. Sen?
Jongin: Öğle arasındayım. Yemek yemeye gidiyorum.
Kyungsoo: Jongin sen ne iş yapıyorsun? Yani söylemek istemezsen sorun değil, sadece merak ediyorum.
Jongin: Bir kitap basım şirketinde çevirmenim.
Kyungsoo: Tanrım. Çok güzel bir meslek. Kaç dil biliyorsun?
Jongin: İngilizce, Almanca ve Fransızca. Bu üç dil genelde kitap sektöründe çok ilgi gören yazarların dili. Eh parası da iyi oluyor böylece.
Kyungsoo: Benim gibi avare değilsin..
Jongin: Öyle söyleme, sen de çok güzel resim yapıyorsun.
Yani yapıyorsundur.
Kyungsoo: Ama resim yaparak ayaklarım üzerinde duramıyorum. Hala anne parası yiyen asalağın tekiyim.
Jongin: Bir gün hayalin olan sergiyi açacaksın Kyungsoo, inanıyorum.
Kyungsoo: Sen benim böyle bir hayalimin olduğunu nerden biliyorsun ki?
Jongin: Şey..
Bilmiyorum.
Yani, tahmin ettim.
Tahmin etmek zor değil.
Neyse, ben kaçtım. Görüşürüz.
Kyungsoo: Görüşürüz..
//
Ve yazar kendi depresifliğinin suçunu Kyungsoo'ya atar.