Kapalı bir günde uzunca bir yola çıkmış bulunan ben, şarjımın dayanacağını kafaya takmayacak kadar yalnız olduğum için şanslıyımdır belkide... Yahu araba okadarda boş değil bee! Ben ve ben varım. Şuan onunla kurduğum ilk hayalin şehirinden geçiyor bulunmaktayım. Zonguldak... Aqua park varmış buralarda bir yerlerde. Beraber gidecektik aslında, kış olduğu için terk edildim tabi. Kışın havuza mı girilir yahu? Sadece kış olduğundan dolayıdır belki , ayrılık. Ayrılık dediğimde pek ayrılık sayılmaz. Çok güvendiğim neredeyse hayatımı adadığım birisine açıldığımda onun baskasiyla olduğunu öğrenmem gibi bir şey işte. Biraz trajik bir olay ama hiç anlatmaya değmez...
Nereye mi gidiyorum? Pardon gidiyoruz, bende vardım öyle değil mi? Hemen düzeltiyorum ; Nereye mi gidiyoruz?
Bizi kimsenin tanımadığı bir yere. Tüm tanıdıklarım benim hayatımda yerle bir olmasaydı, onların yanına gitmeyi çok isterdim elbette. Neyse ki onlar sadece saçma bir kavram.
Yolda devam ederken çikolata almak geliyor içimden. Arabayı durdurup gidiyorum markete. Arabayı kontrol ediyorum göz ucuyla. Arabadan uzaklaşmamı sağlayan her adım "Daha güvenli bir yere park etmelimiydim?" endişesini 2ye katliyor. Neyse ki bir şey olmadan alıyorum çikolatamı.
Yaşlı bir teyzeye rastliyorum arabaya yaklaşırken. Yaşlı bir teyze^^ her neyse... Elinde su bidonları, yanında da küçük bir çocuk. Hastaneye gidiyor sanırsam. Almak ile almamak arasında kalana kadar bindiriyorum arabaya. 2kilometre kadar gittikten sonra inmek istiyor, Kayserili teyzem ve dünya tatlısı torunu. Telefon numarası veriyor, diledigin zaman kayseriye gel diyor. Kayısı yeriz belki. Teyzeyi indirir indirmez kayisiyi düşünüyorum. Bi kaç dakika sonra onu da unutup, tekrar terk edilme tribine giriyorum. Ama eminim ki bu yolculuk sayesinde onu kendi hayatımda linç edeceğim, unutacağım.
Otobanda ilerlerken bagajdan gelen sinir bozucu tıkırtıya odaklanıyorum. Sanki bir problem varmış gibi berbat bir tıkırtı. çalan şarkıyı kapatıp , bagajda ki tıkırtıya kulak veriyorum. Sesin Nereden geldiğini anlamaya çalışırken tıkırtıya ritim tuttuğumun farkına varıyorum. Birden bire berbat bir ses olmaktan çıkıp duyduğum en keyif verici melodi olmaya başlıyor. İstediğim zaman hızlı , ahenkli, öfkeli, Diledigim zaman sakin, acı dolu ve sempatik bir melodi. Acı sempatiklikmidir ? Aahh neyse buraya takilmayın. Dikkatimi toparlayıp gaza biraz daha yükleniyor yola devam ediyorum...
Ankarayı adım adım geçerken arabanin yakıtının bitmek üzere olduğunu fark eden ben en yakın benzin istasyonunda duruyorum. Yağmurda dindigine göre arabayı yikatsam iyi olacak diyorum, hemde bende dinlenmiş olurum. Öyle değil mi? Benzin istasyonunun kenarında oturup sarı çiçekleri izlerken beni bir kadın sesi rahatsız ediyor. Arkamı dönüyorum, ilk önce uzaylı gibi bir şey sanıyorum. "Sanırım gözlüklerimi takmalıyım." Gözlükleri takıyorum ve hafif uzun boylu, yarım takık motosiklet kaskından taşan sarı saçlarıyla bir kız telefonunda birisiyle konuşuyor. 10saniye sonra kaskini ve telefonunu çıkarıp yere atıyor. Sanırım onun için hiç iyi bir gün değil. ,Yerden telefonu alıyor, takistiriyor. Birisine mesaj atıyor çok geçmeden arıyor. Sakince konuşurken birden "Nasıl yurtdışındasınız annne!" Cümlesini duyuyorum. O da benim gibi sakin bir köşeye oturuyor. Ben de dayanamayıp maydanoz olmak istiyorum kızın hayatına.
Yerimden kalkarak kaskı alıp kızın yanına gidiyorum.
-Sizin mi?
-Sen kimsin?
-Bu hayatın en önemli insanıyım.
-Nasıl yani?
Kaskı yanına koyuyorum bende kaskın yanına oturuyorum.
-motorları bende severim, ama benimkisi 4 tekerli olanindan.
(Espri yapmamıştım yahuu)
Küçük bir tebessüm ettikten sonra suratını diğer tarafa çevirerek hofflayıp içini çekiyor.Tekrar ben konuşuyorum ;
-Utanma yahu. Sanki bir daha gorusecegiz seninle. Bana istediğin şeyi anlat, her şeyi. Kimseye veremeyecegin sırları, hiçbiri benden dışarı çıkamaz. Nasıl çıkabilir ki? Seni tanımıyorum bile. Yaa hadi dön önünü. Bak gidicem yolum uzun daha, 2çift laf edelim. Bak şuradaki sarı çiçekleri görüyormusun?
-Hıhıı.
-İşte onlar sen olmasan olmazdı.
-nasıl yani?
-Bak şurada hızlı giden bir araba var ya.
-Evet.
-Senin görüşünden çıktığı an o araba yok olacak. Ne zaman sen onu aramaya kalkarsan o zaman tekrar görünecek. Senin görmediğin bilmediğin şey aslında yaşamıyor, dünyada yok. Her şeye sen can veriyorsun. Bizleri yaşatmak senin elinde.
-Çok kafam karıştı yahu.
Telefonu çalıyor...
"Sevgilim, eski yani." Diyerek aciz ve acılı bir suratla bana bakıp telefonu 2saniyeligine gösterip mesgule atıyor.
Bende olayı yavaş yavaş idrak etmeye başlıyorum zaten.
-Şimdi ne olacak? Diyorum.
-Bilmiyorum ki. Diyor.
-Motor nerede?
-Sevgilim de, hmm yani eski.
-Anladım daa şimdi sen burada neyi bekliyorsun?
-Ailemin yurtdışından dönmesini diyerek gülüyor.
-Bak çok şanslısın. Arabam boş. Ucrette almam senden, istediğin yere bırakırım. Yeter ki o değerli hayatında hatırlanabileyim.
-Hatırlasam ne olacak ki?
-Bak belki seni bıraktıktan sonra ölürüm. Eğer öldükten sonra hiç hatirlanmayan birisi olursam ben yaşamış olurmuyum?
-ııı. Der demez ayağa kalkıyorum ve arabaya doğru yürüyorum. Göz ucuyla ona bakıyorum, hala oturuyor.Arabanın kapısını açtığımda gittikçe yaklaşan topuklu sesleri duyuyorum. Hiçbir şey söylemeden arka tarafa geçiyor. Bende tek kelime etmiyorum.
Antalyaya doğru tekrar yola koyuluyorum, Bu sefer 3kişiyiz ben, o ve ben...
********* * * * * * * * * " "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güncelliycem Anam
General FictionBuraya güzel şeyler yazmam sizin içeriye girmenizi sağlayacaksa, bu sizin önyargınızmı olurdu yoksa benim başarım mı? Evet bir şeyler yazacağım ama güzelmidir degilimidir tabi ki sen karar vereceksin. Çirkin dediğin , dediğim , dediğiniz ve dediğimi...