Bölüm 1

88 8 8
                                    

Ağlamamalıyım... Ağlamamalıyım...

Genç kız ağlamamak icin bir kez daha gözlerini kırpıştırdı. Ama ne yaparsa yapsın pek başarılı olamıyordu. Akmaya hazır yaşlar gözlerini zorluyordu. Bir an önce evine, kendi korunaklı dünyasına varsa iyi olacaktı. Böylece başına gelen tüm talihsizliklere, kaderin onun için hazırladığı tüm kötülüklere rahatça ağlayabilirdi. Çok susamıştı, hatta susuzluktan boğazı acıyordu, üstelik ağlamamak için sarfettiği çabadan ötürü yutkunmakta bile zorlanıyordu ama cebinde sadece beş lirası vardı ve bu parayı şu anda suya veremezdi. Hatta otobüse bile binmese iyi olurdu. Evi biraz uzaktı ama yürüyebilirdi. Eve giderken bir ekmek alsa ona bir gün yeterdi. Yeni bir iş bulana kadar bir şekilde idare etmek zorundaydı.

Bu sabah günün aydınlığını başucundaki pencereden alan odasında uyandığında aslında her şey gayet normaldi. Her zamanki gibi zinde bir şekilde kalkmış ev arkadaşları tatilde olduğu için kendisine ne kadar yalnız olduğunu hatırlatan evin sessizliğini dinlemişti. Ne çok isterdi tatilde gidecek bir evinin olmasını, sarılacak bir anne babasının olmasını. Ama kader ikisini de zamansız almıştı elinden. Bir kaç uzak akraba hariç kimsesi yoktu. Onlar da zaten çoktan bağlarını koparmışlardı. Sabah sabah annesiyle babası gelince aklına hüzülendi ama her zamanki gibi toparladı kendini. Baska çaresi yoktu, kendi kendine yetmek zorundaydı. Üniversitede iki yılı kalmıştı. Sonra öğretmen olacak hayatını kuracaktı. İki yıl daha dedi kendi kendine, iki yıl daha dayan.

Yataktan kalktı, banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Midesinin guruldamasını dışarıdan biri bile duyabilirdi. Bu gün haftalık alma günü olduğunu düşününce yüzü aydınlandı. İlk iş eve yiyecek almalıyım diye düşündü çünkü dolapta hiç bir şey kalmamıştı. Ev arkadaşları olmadığı için kira hariç tüm masraflar kendisine kalmıştı. Mutfağa gitti, ekmek sepetinden son kalan avuç ici kadar ekmeği aldı. Balkondaki saksıda yetiştirdiği maydonozlardan bir kaç sap koparıp içine koydu. Ah birazda peynir olsaydı ne güzel olurdu, diye düşündü. Çekmeceyi açtı, bir kaç tane çay poşeti kalmıştı. Bir çay iyi olur diyerek musluktan demliğe su doldurdu. Ocağı yakmak istedi ama bir iki silik alevden sonra ocak söndü. Bir bu eksikti diye düşündü genc kız, tüp bitti. Şimdi haftalığından tüp almak zorundaydı ki bu da haftalığının yarısı ederdi zaten. Ekmeğini bitirip bir bardak su icti. Henüz ise gitmek icin erkendi. Tekrar yatmayı düşünse de uykusu yoktu. Biraz okumak icin eline en sevdigi kitap olan çalıkusunu aldı. Babasının onbeşinci yaş günü hediyesi olan kitap onun için çok kıymetliydi. Bir de annesinin alyansı vardı gözü gibi koruduğu. Bunlar ailesinden kalan tek hatıralardı. Üvey annesinden başka hiç bir sey alamamıştı.

2 AY ONCE

Sabah erken bir saatte telefonunun sesiyle uyandı. Arayan kişinin üvey annesi olduğunu gördüğünde gün kötü başlıyor diye düşündü, çünkü Elif hanım ne zaman arasa birşeye kızmak için arardı. İstemeye istemeye artık kimsenin doğru düzgün kullanmadığı, modası hayli geçmiş olan eski telefonun yesil açma tuşuna bastı ve uykulu olmamasına çalıştığı sesiyle telefonu cevapladı. Karşıdan gelen sert sesin ilk cümlesi "neden açmıyorsun iki saattir şu telefonu" oldu. "Lavabodaydım" dedi kız sakin bir şekilde. Her ne kadar üvey annesini sevmese de babasinin hatırına ona asla saygısızlık yapmazdı.

"Neyse" dedi Elif hanım yine sert bir şekilde. "Şimdi beni iyi dinle, baban bir kaza geçirdi, şu an yoğun bakımda. Doktorlar pek umut olmadığını söylüyorlar, çabuk gelsen iyi olur."

Genç kız neye uğradığını şaşırmış bir halde öylece kalakaldı. Onun bu sessizliğine aldırmayan kadın "anladın mı beni" diye sordu. Anladım dedi kız son bir gayretle. Karşı taraf telefonu kapattığında elinde telefon öylece bakıyordu. Neden sonra kendine geldi ve hemen sırt çantasına bir iki parça kıyafet koydu. Ev arkadaşlarından birinin kapısını çaldı. Arkadaşından ses gelmeyince yavaşça oda kapısını aralaraladı ve uyuyan kızın yatağına yaklaştı.

Aysun... Aysun...

Aysun gözlerini kırpıştırıp arkadaşının yüzüne baktığında o duru mavi gözlerden ip gibi yaşlar akıyordu. Birşeylerin ters gittigini anladı hemen. "Ne oldu" diye sordu telaşla. Fidan hıçkırarak üvey annesinin sözlerini aktardı Aysun'a.

"Şimdi hemen eve gitmem lazım ama otobüs param yok" dedi utanarak. Aysun hemen cüzdanini çıkardı çantasından ve içindeki tüm para olan doksan lirayi Fidan'a verdi. Fidan minnetle sarıldı arkadaşına.

Evden çıkıp iki sokak aşağıdaki otobüs durağına yürüdü. Bu arada sürekli babasının ölmemesi için dua ediyordu. Ne kazası geçirmişti, ne olmuştu bilmiyordu. Elif Hanım hiçbir aöıklama yapmamıştı.

Bu dünyadaki tek yakını babasıydı. "Allahım onu da alma benden" dedi sessizce. Otobüse binip terminale geldiğinde her zaman bilet aldığı firmaya gitti. Ilk otobüs seferinin iki saat sonra olduğunu öğrenince diğer firmalara bakmaya başladı. Nihayet onbeş dakika sonra kalkan bir otobüste yer bulabildi. Yaklaşık dört saatlik yolu vardı Afyon'a kadar. Ordan da yaşadıkları ilçeye 45 dakika. Otobüsün kalkma saati gelene kadar sessizce bekledi, arada sırada akan gözyaşlarına engel olamıyor, sonra kendi kendini teselli ediyordu, bir şey olmayacak babama diye.

Baba evine vardığında akşamüstü olmak üzereydi. Kapının önündeki ayakkabı çokluğundan ürktü bir an. En son annesi öldüğünde bu kadar kalabalık olmuştu ev. Yine de bir umutla girdi içeriye. Evin bir odasında başörtülü kadınlar, diğer tarafında ise erkekler oturuyordu. Üvey annesini gördü sonra, iki yanında komşuları kolonya ile bileklerini ovuyordu. O an anladı Fidan başına geleni, tek dayanağını, babasını kaybetmişti. Olduğu yerde sallandı tutunacak birşeyler aradı can havliyle, o arada onu gören biri yanına gelmişti hemen, tutu kızı. Kenardaki bir sandalyeye oturttu. "Başın sağolsun kızım" dedi yavaşça. O an kim ne söyledi hiç hatırlamıyordu. Ne zaman sonra kendi hıçkırıklarını duydu önce. Üvey annesine baktı. Kadın gizlemeye çalıştığı bir nefretle bakıyordu kıza.

Cenaze için gelmesini bile beklememişlerdi. İçi yandı ama bir şey diyemedi. Kelimeler bir yere saklanmış, boğazında düğüm olmuş, çıkmıyordu dışarıya. Kesik hıçkırık seslerinden başka bir şey söylemeye dermanı yoktu. Hem söylese ne olacaktı. Babası, tek dayanağı da gitmiş, artık yapayalnız kalmıştı.

Akşam olup kimse kalmayınca Elif hanımla Fidan başbaşa kaldılar evde. Bir de üvey annesinin oğlu Murat. Oğlan kızın acısını bile umursamadan edepsiz bakışlarla kızı rahatsız ediyordu. Fidan aldırmamaya çalıştı. Şu an tek düşündüğü babasının yokluğunda ne yapacağıydı. Bu evde fazla kalamazdı. İstenmediğini babası sağken bile hissettiren Elif hanım artık orda kalmasına izin vermezdi. İzin verse bile Murat'la baş edemezdi zaten.

Elif hanim konusmaya baslayıncaya kadar bekledi Fidan. Zaten duyacaklarına hazırlamıştı kendini.

"Bak kızım" diye söze başladı kadın. "Baban artık yok. Bu evde ben ve oğlum kalıcaz. Sen de tez vakitte yerine gitsen iyi olur. Biz kendimize zor bakıyoruz. Bir de senin yükünü alamayız" dedi.

Boğazına takılan yumruyu yutkunarak açmaya çalışıp, gözlerine dolan yaşları geri itti. Gururla başını kaldırıp tamam dedi. Yarın sabah giderim. Aslında elbette ev üzerinde kendisinin de hakkı olduğunu biliyordu ama nasıl uğraşır, kime danışırdı. Usulca kalktı yerinden odasına gitti. İçeri girer girmez önce kapısını kilitledi çünkü Murat'a güvenmiyordu. Yavaşça yatağa bıraktı kendini. Tuttuğu gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Henüz yirmi yaşında kimsesiz kalmıştı. Uzunca bir süre ağladıktan sonra huzursuz bir uykuya daldı.

Sabah ezanının sesiyleuyandı. Bir sure öylece yattı tavana bakarak. Sonra kalkıp banyoya gitti. Eliniyüzünü yıkayıp odasına geri döndü. Yatağını toparladı alışkanlıkla. Dün üstündekilerleöylece uyuyakalmıştı. Sırt çantasından yedek kıyafetlerini çıkarıp üstünüdeğiştirdi. Gün ağarırken usulca çıktı evden. Evleri terminale yakın sayılırdı.Onbeş dakika sonra vardı terminale. Otobüsün kalkmasına yarım saat vardı. Birkafeye oturup çay ve simit aldi. Bu onu ankaraya kadar tutardı nasıl olsa.Cebindeki kalan parasına baktı. İyi ki Aysun'dan para almıştı yoksa şimdi çokdaha zor bir durumda olacaktı. Otobüs saati gelince kalktı yerinden. Otobüs hareketettiğinde Fidan'ın aklında tek bir şey vardı. Bundan sonra tek başınaydı ve bumücadeleyi kazanmak zorundaydı. Annesi, babası ve kendisi için.���P墧�

ÇarpışmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin