Beynimi tırmıklayan alarm yüzünden hemen kalkmak zor olmuyordu. "Ama benim daha uykum var" diye isyan eden beyin hücrelerime destek çıkmak için alarmı kapatıp tekrar yatmayı düşünsem de hemen ardından çalacak olan ikinci alarm sesini duymak zorunda kalacağım aklıma gelince mecbur kalmak zorunda kaldım. Sarhoş gibi sağa sola çarparak girdiğim banyoda elimi yüzümü yıkamayı kazasız başarıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim. Dolaptan bulduğum kahvaltılıkları masaya koyup ketılda çabucak ısıttığım suyla da nescafemi hazırladım.
Nescafemi yudumlarken "Günaydın" diyip elini kafasına koymuş uykulu tavırlar sergileyen canavarla karşılamam yüzünden biraz püskürmüş olabilirim ki o şahsın Can olduğu aklıma gelince neden böyle mal bir tavır sergilediğimi düşünmeden edemiyordum.Biraz gülümseyen biraz meraklı gözlerle noldu dermişçesine bakan yüzüne karşılık
" Alışkın değilim "dedim.
Ben de gülüyordum çünkü bu çocuğu unutmuştum." Unutulduk demek haa "diyip sitemkâr tavırlar takınmaya çalışsada pek beceremiyordu.
" Gel hadi otur.Aferim kuralı unutmamışsın"dedim ve o otururken ona da şipşak bir nescafe hazırlayıp çatal da getirdim.
"Emir büyük yerden naparsın" diyip nescafesinden bir yudum aldı.
Ya bu çocuğun gözünün altı neden morumsu siyah gibi bi şey.Tam öcü yani."Ya sen bonsai falan mı kullanıyon.Ne bu göz."
Gülümsemesinin altında yatan hönkürme seslerini ne kadar saklamaya çalışsa da hissedebiliyordum.
"Yok be. Renkli gözlü olmanın yan etkileri bende çok belirmiş sadece" dedi. Sabah sabah şu egoya bak hele. Tabi durmak bana yakışmaz.
"Kahverengi araba motoru mu. Ben o da renk diye biliyordum" dedim. Bu cevabıma hazır gibi gözükmüyordu. İşte bir de bu yüzden pek konusmuyordum. Çünkü dilim sapan gibi."Tamam abla susuyorum" dedi.
"Ne ablası be" diye çemkirmek istesem de ergenliği çok önceden terk ettiğim aklıma gelince vazgeçtim.
" Ee ne yapacaksın bugün. "Dedim ben de.
" Okula giderim bi."dedi."Sen "diye de ekledi.
" İşe gidicem"dedim kısaca.
"Ya tam olarak ne yapıyorsun. Annem mimar falan bi şeyler dedi de pek anlamadım " dedi. Bunları söylerken de tabağımdan bir şeyler arakladığını hissetmek zor değildi. Her neyse ne sormuştu bu. Haa hatırladım.
"İç mimar sayılır. Çizim falan yapıyorum arada. Yeni başladığım için genelde yardım ediyorum gibi bir şey." dedim.
"Sen de bilmiyorsun yani" dedi. Aslında biraz haklıydı sanırım.
Ya bu türde bir insan var mıydı. Sevdim bu çocuğu yaa.
"Tam değil" dedim. Ardından gülümseyip onu mutfakta yalnız bırakarak üzerimi giyinmek için odama gittim. Elime gelen rastgele kıyafetleri üzerime geçirip saçlarıma da biraz şekil verdim.İşte hazırdım.
Mutfağa gittiğimde onu bıraktığım yerde bulamadım.O gelene kadar masayı biraz toplamaya karar verdim.
Masayı toparlamamla "Hadi gidelim" sesi sanki anlaşmış gibi aynı anda alarm etmişti.Alarm lafını duymak istemiyorum. Gerginlik yaratıyor. Bu arada bu çocuğun boyu neden uzun bu kadar. Neden bu kadar yakışıklı. Neden bu kadar tatlı.
Bazı erkekler tatlı olup yakışıklı olmazlar, bazıları yakışıklı olup tatlı olmazlar , bazılarında da her iki gen bulunuyormuş demek ki."Süze süze suyumu çektin resmen" demesiyle tatlılık lafımı geri almaya karar verdim. İgrencti.
Gözlerimi devirerek "hadi çıkalım" dedim. Anahtarları da alıp çıktık.
Henüz arabam olmadığı için mecbur otobüsle gidecektik.Bunu ona söylediğimde verdiği tepki sonucu otobuse alışık olduğunu anlamıştım.Zar zor binme çabası, boş yer bulma arayışı , oturduğun an sanki birini öldürmüşsün gibi bakan gözlere mağruz kalmak...Ahh şu otobüsü düşününce fark ediyorum ki hayat gerçekten çok zor.
Can okuluna yakın durakta inip beni otobüste yalnız bırakmıştı. Araba almanın zamanı gelmiş meğersem. Çünkü yakında yanımda oturan beş dakika önce tanışmış olan teyzeler gün yapmak üzere.Ayyy baydı burası yaaa. Hemen inmek istiyorum.
Sabırla beklediğim durak sonunda gelmiş ben de sağ salim inmiştim.Oh bee.Saatte baktığımda daha yarım saatim olduğunu fark edince kendimi öldürmek geldi içimden. Yarım saat daha uyuyabilirdim.
Şirkete hemen girmek istemiyordum. Ben de şirketin tam karşısında olan parktaki banka oturdum. Eee şimdi ne yapacağım. Bir fikri olan var mı.
Tabiki de her zamanki şey.Belki uzaktan masum her şeyden habersiz safoz biri gibi görünebilirim.Maalesef öyle değilim.Buralarda insan üstü varlıklar dolaşıyor. Onları kesmek de benim görevim.
Ki gıcıklığına mıdır nedir bugün de pek kimse yok. Canım sıkılıyor. Ağaçlar yemyeşil kuşlar cıvıl cıvıl gökyüzü masmavi... İlk bahar geldi ama ben hala son bahardayım sanki.En iyisinin şirkete gitmek olduğuna kanaat getirerek ayağa kalktım. Son kez telefonumdan saate baktıktan sonra telefonumu arka cebime yerleştirip yürümeye başladım.Şirkete geldiğimde yabancı bir araba duruyordu.Merakla içeriye girip gördüğüm ilk kişiye kimin geldiğini sordum. Duyduğum isim bana yabancıydı.
"Rüzgar Bey de kimdi."
Kendi kendime sorduğum soruya kendim cevap ararken ne kadar malca düşünce içinde olduğumu fark etsem de hala düşünmeye devam ettim.Asansörün önüne de gelmiştim. Asansörün kapıları açılıp karşıma çıkan bir çift mavi göz sayesinde sanırım aradığım cevabı bulmuştum. Rüzgar Bey.Ve içimdeki şey ona çok pis gıcık gideceğimi söylüyordu.
Ve biliyor musunuz ben nedenini bilmiyorum ama şimdiden gıcık gitmiştim.