2

37 6 0
                                    


Umut fakirin ekmeği derler ya bende bir umut düştüm yollara. Daha doğrusu biz. Tüm serzenişlerine rağmen Buse de bana uymuş nihayetinde kendimizi falcının eşiğinde bulmuştuk. Yaklaşık iki buçuk saatlik beklemenin sonunda sıra bize gelmişti. 

Buse geldiğimizden beri çeşitli senaryolar üretiyor geri dönmek için çabalıyordu, ama nafile . Girdiğim bu yoldan dönmeyecek beyaz atlı prensimin kim olduğunu öğrenecektim.

" Kızım bak bu adamın üç harflileri  varsa da bize dadanırsa görürsün. Geçen muacir Hanife teyzeden duydum bir akrabasının kızına  dadanmış hemde erkekmiş aşık olmuş kıza bırakmıyormuş yakasını. Kız delirmiş sonunda. Bak yol yakınken dönelim." 

Ne yalan söyleyeyim geldiğimizden beri anlattıkları içinde en korkuncu buydu. Güzel kızdım nihayetinde üç harflilerin bana aşık olma ihtimali oldukça yüksekti. Tövbestağfurullah ayak üstü günah point kasıyorum. 

" Busecim oppa kankam staylam korkacak birşey yok. İlla birine dadanacaklarsa kesin bana dadanırlar. Burada ki güzel, akıllı ve seksi kız benim. Senlik bir durum yok rahat ol. "  

" Haha espiri yaptı balkabağı. Bir kere senin bir kilo üç yüz yetmiş beş gram fazlan var naber. Maşallah mankenlere taş çıkartıyorum ben, birine dadanırlarsa o da ancak ben olurum tamam mı ben ben bihter."  Ve gazla çalışan bir adet Buse. Ne diyeyim akıl Allah vergisi.

" Tamam kuzum tamam sensin. Hadi sıramız kaçmadan girelim ve onlara burada ki mankenlere taş çıkartan kız kimmiş gösterelim. Çak bir beşlik." Ellerimiz havada birleşince hemen arkama dönüp Buse durumu çakmadan kapıya ilerledim. Şuan iç dünyasında savaş başlattığına emindim. Ve ben onun nöron savaşlarını kaldırabilecek kadar kuvvetli değilim.

Sıranın bize geldiğini haber eden korkunç tipli kızın gösterdiği kapının önündeydik. Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. Bekledim, bekledim, bekledim. İçeriden ses gelmeyince kapıyı hafifçe aralayıp kafamı uzattım. İçerideki dumandan göz gözü görmüyordu. 

" Girin hadi." öksürükle harmanlanmış cümleyi duyar duymaz Buseyi ensesinden tutup içeri çektim.

" Oturun." Aldığımız emir kipiyle olduğumuz yere çömdük. Hemen size ambiyansı aktarayım. Üzerinde oturduğumuz iki minder, içerinin karanlığa gömülmesini sağlayan perdeler, çeşit çeşit muskaların asılı olduğu terek, hemen karşımızda bir rahle ve rahlenin gerisinde oturan bir adet azrailden izin alıp gelmiş amca. Hiç hayal ettiğim gibi değil açıkçası o kadar para alıyorlar en azından içeriye bir koltuk takımı atar insan. Ay çok banel...


" Kötü enerji alıyorum sizden. Bir terslik var."  Aha bildi vallahi adam. Dirseğimi Buseye geçirip kaşlarımla " bak gördün mü? " anlamına gelecek şekilde oynattım. O nasıl oluyor demeyin tam olarak tarif edebileceğimi sanmıyorum. Ama Buse ne demek istediğimi anlamış olacak ki " gidelim kızım ya." diye fısıldadı. Tepkimse sadece kaşlarımı kaldırmak oldu.

" Fal baktıracak olan yanıma gelsin." Üç kulhü bir elham okuyup yanına doğru ilerledim. Tedbiri elden bırakmamak lazımdı. 

" Avucunu aç." Dediğini yapıp terden sırılsıklam olmuş avucumu açıp ona doğru uzattım.

Elini avucumun üzerinde gezdirip birşey ararmış gibi detaylıca baktı. Arada kaşlarını kaldırıp indirmesi itiraf etmeliyim ki korkutmadı değil. 

" Sen! Hata  yapıyorsun. Vazgeç, devam ettiğin sürece kendini berbat bir karmanın içinde bulacaksın. " İyi de ben birçok hata yapıyorum ki!! Çoraplarımı çıkartamadan gizlice eve girmemden mi bahsediyordu , bakkalın oğlu Niyaziye asılmamdan mı , Huriye teyzenin kızının mahallenin delisi şapşik Nuri ile adını çıkarttığımdan mı ?? Kafamda deli sorular..... 

KUYRUKLU BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin