Bir kulağım edebiyat hocasının proje ödeve için listeden kura usulü eşleştirme yapmasını dinlerken diğer kulağımı iletişime kapamış üstüne yatmıştım. Operasyonumun yenilgiyle sonuçlanmasının acısını şuan sol kulağım çekiyordu.
Aslında planım kusursuz işlemişti, kendimi cezalandırmam saçmaydı, tüm suç her zaman ki gibi ortaya çıkmayı başaran Onurdaydı. Gel gör ki ona edecek ne bedduam kalmıştı ne de vuracak takatim. Gerizekalı için kılımı bile kıpırdatmak istemiyordum artık.
Allaha isyan etmek gibi olmasın da neden bu hayatın baş rolü bendim ki ? Her ergen genç kız gibi bende koleje yazılıp yeni başladığım okulun zengin kötü çocuğuna aşık olup, tüm masumluğuma ve sakarlığıma rağmen kötü çocuğun da bana aşık olmasını hatta ona düşman olan ama onun kadar iyi dövüşemeyen ikinci karakterinde bana aşık olup benim için ölümüne kavga edip tehlikeli bir aşk üçgeni içinde ihtiraslı ve hararetli bir hayat yaşamayı isterdim.
Ama ben babadan kaybediyordum. Vakti zamanında babam taksici olmak yerine holding kursaymış şuan bende kitap karakterlerinin hayatını kıskanıyor olmazdım.
Benim senaryomda ise payıma Onur düşmüştü. Hiç yoktan iyidir diyeceğim ama onunda aşkının gerçekliği beş bilinmezli denklemdi. Büyük ihtimal ona yüz vermediğim için kendi çapında takıntı haline getirmişti beni. Yoksa hiç ama hiç kimse kendisine bunca küfrü eden herkesin içinde aşağılayıp yeri geldiğinde cimcikleyen birisini bunca zaman sevemezdi. Aşkın felsefesine aykırıydı bir kere.
Tabi birde madalyonun diğer bir yüzü vardı ki bu denklemin bilinmezleri saymakla bile bitmezdi.
Belki bende Egeyi takıntı haline getirmiştim bilmiyorum. Ama hiç bir zaman Onurun bana yaptığı gibi ona sülük gibi yapışıp hayattan nefret etmesine yol açmamıştım. Uzaktan uzağa kurmuştum hayallerimi. Belki de Onur kadar cesaretli olmadığımdandı. Bunu da bilmiyordum.
Dışarıdan ne kadar tanıyabilirse bir insan birisini o kadar tanımıştım bende Egeyi. Hemen hemen yaptığı şey tek ders çalışmaktı. Bildiğiniz inekti. Hemen gözünüzde o sınıflarınız da ki inek tipler canlanmasın bir Vini değildi ama kendi çapında onunda bir havası vardı.
Kimlik numarasından nufusa kayıtlı olduğu köye kadar her zerresini araştırıp öğrenmiştim. Birine anlatsam yakın arkadaş olduğumuzu dahi düşünebilirdi ama aslında hiç tanımıyordum onu. Tüm bu bildiklerim o kadar yüzeyseldi ki...
Mesela ne tarz film izlerdi ya da ne tarz müzik dinlerdi, okul hayatı dışında arkadaşları varmıydı ? Çünkü okulda arkadaş çevresi oldukça sınırlıydı. Yok denecek kadar az. Bırakın sevgiliyi kızlarla selam dahi alıp vermezdi, okulun kantininde bir kez bile arkadaşlarıyla oturup makara yaptığını görmezdim. Zorunlu olmadıkça sınıftan bile çıkmazdı. Buz kütlesini andıran bir çocuktu adeta.
Yakın arkadaşı falan olsaydı belki onun hakkında birşeyler öğrenebilir ya da gerekirse arkadaşıyla arkadaş olup ortamına girmeye falan uğraşırdım. Ama o kendine ders kitaplarından duvarlar örmüştü ve kimsenin geçmesine izin vermiyordu.
Bu sene mezun olacaktı ve ömür boyu içimde ukte kalmasına izin veremezdim. Görüldüğü üzere bunun için bağlama büyüsü bile yaptırmayı göze almıştım. Bu iş ya güzellikle olacak ya da bağlama büyüsüyle. Ama olacaktı kararlıydım.
" Tuğba Zorlu " hocanın adımı seslenmesiyle engin düşüncelerimden sıyrılıp gerçek dünyaya dönüş yaptım.
" Burdayım hocam." deyince sınıftan kısık seste kıkırdaşmalar yükseldi. Hoca yoklama yapmıyordu ki "burdayım" demek ne demekti Allasen.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYRUKLU BELA
JugendliteraturHalbuki tarih dersinin en can alıcı noktasında mışıl mışıl uyuyordum. Taa ki arka sıralardan kafama gelen buruşmuş kağıdın beynimin tüm hücrelerine tecavüz etmeye kalkmasına kadar. Kağıdı fırlatanın her ne kadar kim olduğunu tahmin etsemde kendime e...