Şidetli bir rüzgar esiyordu, esen rüzgar bulutları topluyordu. Bulutlar perde olmuştu güneşe. Alaca karanlıktı her yer. Gök yüzünde çakan şimşekler yürekleri ürpertiyordu. Dışarda oyun oynayan çocuklar evlerine koşuyor hayvanlar yuvalarına kaçıyordular. Çığlıklarla ağlıyordu bulutlar. Gök yüzünde bir matem vardı.
zaycan masumca yatıyordu yatağında. çakan şimşekler tatlı rüyalarını bölüyordu. zeycan uyanır... yatağından fırlar. annesini kaybeden bir ceylan yavrusu gibi annesini arar. annesi mavi bir hırka örüyordu. zeycanın sesini duyunca yavrusuna seslenir.
Annesi:
- Zeycan yavrum gel
Zeycan gelen sese yönelir. annesine doğru koşar.
annesi son örgüsünü örüyordu.
Zeycan:
- Anne bana mı ördün.
gülümseyerek bakar ceylan yavrusuna.
Annesi:
- Evet yavrum.
Zeycan annesinin örgüsünü dikatlice izler. heycanla bitirmesini bekler. örgü şişlerinin üzerindeki örgü bitince. annesi zeycana şefkat dolu bakışlarla bakar. yumuşak bir ses tonuyla.
Annesi:
- Ceylan gözlüm şu hırkayı geyinirmisin. der
göz nuruyla ördüğü hırkayı zeycana verir. zeycanın gözlerinde çocuksu bir sevinç vardı. zeycan annesinin el emeğiyle, sevgiyle örülen hırkayı geyindi. beyaz tenine çok yakışmıştı. sarı saçları omuzlarında dalgalanıyordu. yüzü kar tanesi gibi masum ve beyazdı. minik ellerine yengesinin ona verdiği altın bileklikleri taktı. çok yakışmıştı. zeycanın sevincine çakan şimşekler hafif bir korku serpiyordu. zeycan yengesine gitmek istedi. dış kapıyı açar ancak zeycanın bu yağmurda dışarı çıkması imkansızdı. bulutlar adeta içindeki tüm suları yer yüzüne boşaltıyordu. zeycan ürkek ürkek bakıyordu. kapıyı kapatıp pencerenin kenarında durdu. dışarda yağan yağmuru seyr ediyordu ve yağmurun dinmesini dört gözle bekliyordu. az sonra yağmur taneleri şidetli inmeyi bırakmıştı tane tane yumuşak yağıyordu. bulutlar dağılıyordu. güneş ışınları bulutların ardından evin penceresine vuruyordu. zeycanın üzüntülü yüzünü bir mutluluk kapladı. dışarıya çıktı. mahalle buram buram toprak kokuyordu. yengesinin evine gitti. yengesi zeycana
Yengesi:
- Prensesler gibi olmuşsun. çok güzelsin zeycanım. hırkan çok yakışmış.
Zeycan:
- Teşekür ederim yengeciğim.
zeycan elindeki bileklikleri çıkartır yengesine uzatır.
Zeycan:
- Yenge al şunları sende kalsın. ben kaybederim.
Yengesi:
- Prensesime çok yakışmış tak bunları.
Zeycan:
- Yengeciğim ben düğüne gideceğim arkadaşlarımla oyun oyniyacağım sonra alırım. der.
Yengesi:
- Tamam canım dikat et kendine.
zeycan heycanlı bir çocuğun sevinciyle düğün evine doğru koşar. düğün alayı gelmişti. gelini alıp gideceklerdi. mahallede bir düğün havası, düğün evinde halaylı bir eğlence vardı. düğüne gelen herkes eğleniyordu. gelin gelinğini geyinmiş başka bir güzel olmuştu. yüzündeki gülümseme güler açıyordu yüreklerde. zeycan heycanlı bir şekilde düğün evine doğru yürüyordu yolun tam ortasına gelince bir gurup çocuğun dereye doğru yürüdüğünü gördü.