***

28 5 0
                                    

"Merhaba, Amanda.
Bende seni çok özledim. Doğumgününü unutmadım, sadece fazla meşguldüm ve yazacak vaktim yoktu. Yazdığın şeyleri okurken sıkıldığımı düşünme. Keyifle okuyorum. Doğumgününde yanında olamadığım için üzgünüm. Simon'a gelecek olursam, dikkatli ol. Kendini kaptırma. Bu aralar bende biraz yorgunum. Fazlaca daralıyorum ve yalnızım. Daha sık mektuplaşmalıyız. Takıları sevmediğini söylemiştin ama ben sana kolye aldım çünkü ucunda bir yıldız var, yıldızları da çok sevdiğini söylemiştin. Bunu, benden hem nefret etmen ve hem de beni sevmene benzettim. Sana yakışacağına eminim. Güzel kalbinden çokça öpüyorum. Doğum günün kutlu olsun.
-Taylor mccavel "
Kutuyu açtığımda içinde bir kolye ve bir tişört vardı. Kolyenin ucundaki küçük gümüş yıldıza baktım. Çok güzeldi. Tişörtün üstündeyse star wars baskısı vardı. En sevdiğim filmdi. Bunu ona söylemiştim ve unutmamıştı.

Pembe elbiseyi giydim. Aynaya baktığımda garipti. Daha önce pek kızımsı şeyler giymemiştim. Babam beni erkek gibi büyütmüştü. Sarı saçlarımı küçük bir tokayla topladım. Omzunu açıkta bırakan salaş bir elbiseydi. Bu elbiseyle sahile falan gidebilirdik, belki. Hazır olduğumda onu aradım.
***

Dışarı çıktığımda Simon beni bekliyordu. Sıkılgan bir şekilde selam verdim. Ama o cevap vermeyip sadece beni süzmüştü. Muhtemelen elbisenin hiç yakışmadığını düşünüyordu.
"Elbiseyi öldürdüm sanırım." dedim gülmeye çalışarak.
"Hayır, hayır. Aksine, çok fazla yakışmış." dedi. Arabada hiç konuşmadık. Zaten çok uzun bir yol değildi. Tahmin ettiğim gibi sahile gelmiştik. Açık büfe tarzı bir yerde bir şeyler yedikten sonra sahilde biraz gezinmiştik. Sıradan şeylerden bahsetmiş, hobilerimizi falan öğrenmiştik. Ama itiraf etmeliyim, biraz sıkıcıydı.
***

Simon beni eve bıraktıktan sonra büyükannem evde beni sorguya çekmişti. Nasıl geçtiğini sorup durmuştu. Bende sadece ona beni bu elbiseyle fotoğraf çekmesi için rica etmiştim. Gece anneme yazacaktım ve sabah bu fotoğrafla birlikte gönderecektim. Büyükannem fotoğraf makinesini alıp yaklaşık bir saat sürdükten sonra ancak fotoğrafımı çekebilmişti. Bana farklı farklı pozlar denetmişti ve en sonunda çekmişti. Küçükken fotoğrafçı olmak istediğini söyleyip, yine anılarını anlatmıştı. Odama çıkana kadar canımda çıkmıştı.
***

"Hediyen için teşekkür ederim. Ama senden nefret etmediğimi biliyorsun. Sadece babamın anlattıkları senden soğutmuştu. Ve beni küçükken yalnız bıraktığımda sana biraz kırılmıştım.
Herneyse, Simon'la bu akşam dışarı çıktık. Biraz sıkıcıydı ama yine de güzeldi. Onun aldığı pembe elbiseyi giydim. Beni böyle görmeni çok isterdim. O yüzden sana bir fotoğrafımı göndereceğim. Bu fotoğrafta biraz sana benzemişim sanki. Küçükken, hep fotoğraflarını hayranlıkla izlerdim. Geceleri rüyalarımda bana sarılırdın. O zamanlar döneceğine inanırdım. Daha sonra babam fotoğraflarını attı. O zamandan sonra görüntünü, sesini unuttum. Ama bu gece benim fotoğrafımda seni görüyorum. Bu fotoğrafta biraz çelimsiz çıkmışım, ama aslında öyle değilim. Her neyse, yarın provalarım var. Bu üniversiteyi kazanmak istediğimi biliyorsun. Eğer başarılı olabilirsem, kazanacağım. Çalışmam için yaklaşık 8 ay var ama üstümde hep bir yük hissediyorum. Tiyatroda yanımda olmanı isterdim. Neyse bu çok önemli değil. Bana çabucak yazmalısın çünkü seni özlüyorum.
Amanda Skyler"
***

"Günaydın, Mandy." okulun bahçesine girdiğimde, Kyle kolunu omzuma attı. İlk defa yanında Alexis yoktu. "Lex, nerede?" diye sordum. "Hastanede."
"Hasta mı?"
Omuz silkip, "sadece, mızmız." dedi. Buna güldüm. Çünkü, Alexis gerçekten mızmızdı. Tırnağı kırılsa bile bir doktora görünmek isterdi. Ve Kyle, her seferinde mızmız olduğunu, abartılacak bir şey olmadığını falan söylese de endişelenir, olayı daha da fazla büyütür ve Alexis, kansermiş gibi davranırlardı. Derslerimiz farklı olduğu için, Kyle'a 'görüşürüz' dedikten sonra okula girdim. Aklıma annem gelmişti. Acaba gönderdiğim fotoğrafı bir çerçeveye koymuş muydu? Ya da güzel olduğumu düşünmüş müydü? Benzediğimizi görebilmiş miydi?

Tiyatro kulübüne 2 yıldır gidiyordum. Aslında ilk başta aktivite amaçlıydı. Sadece birkaç arkadaş edinebilmek için. Daha sonra tiyatro, benim için büyük bir parça haline geldi. Kulüp öğretmenimiz, Ezra Mckeaneve de bu parçayı tamamlıyor olabilirdi. Azıcık. Beyaz gömleği ve siyah pantolonu. Simsiyah saçları ve beyaz teni. Yeşil gözleri ve kırmızı dudakları. Bana arkasını döndüğü için ağlayabilirdim. Ona hayranlıkla bakan kızlara o sırada ölümcül bakışlar attım. O sırada kapı birden açıldı. Dağılmış bir çocuk içeri girdi. Mckeaneve büyüleyici sesiyle seslendi. "Calum Hood."
Calum denilen çocuk anlaşılan fazla koşturmuştu. Çantası bir yerde, gözlükleri bir yerdeydi. Tişörtü kıvrılmış, pantolonu düştü düşecekti. Pantolonuna baktığımı gördüğünde hızlıca pantolonunu çekti. Bu hareketi beni güldürdü. Fazla sesli gülmüş olmalıyım ki Mckeaneve yavaşça bakışlarını bana yöneltti.
"Skyler!" sesi uyarıcıydı. "Lütfen ortaya gelir misin?"
Yıl sonu, mezuniyet için bir tiyatro yapıyorduk. Bu tiyatroda iyi olursak üniversite için iyi yerlere gidebilecektik. En azından seçmelerine katılma hakkımız olacaktı. Bu tiyatro için yeni çalışmaya başlamıştık. Daha hiçkimseye rol verilmemişti.
"Hood seni de ortaya alalım. Başrolleri denemenizi istiyorum."
Gülmemek için kendimi zor tuttum. Ben ve başrol, ha?
Yerden kalkıp ortaya geçtim.
Calum Hood elini uzattı. El sıkışıp, Mckeaneve'den replikleri aldık.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 07, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

THEATRE //C.HHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin