a week of my life (it was the best week ever)

829 81 89
                                    

p a z a r t e s i

"Karpuzlu dondurma." dedi saatler sonra kulağımı dolduran güzel bir ses. Dükkan birkaç saattir boştu ve Asphalt 7 oynamaktan gayet sıkılmıştım. Gelen kişiye bakmadan, çünkü yaşam enerjim çekilmişti, karpuzlu dondurmayı çıkardım ve tezgaha koydum. Avucumu gözlerimle bastırdıktan sonra gelen çocuğa baktım.

Ve biraz şöyle oldum: Vay canına.

"3 dolar." dedim sarışın bukleye. Şaşkınlıkla kaşlarını çattı, "Sadece 3 dolar mı?"

Bu sefer ben kaşlarımı çattım. "Şey istersen iki tane alabilirsin, böylece 6 dolar olur?" Pekala, sıkıcı bir gündü ve başka bir moronla uğraşmak istediğim şeyler listesinde değildi.

Gözlerini devirdi ancak kıkırdadığını görebiliyordum kasanın önündeki çocuğun. Etrafına bakındı ve dondurmasını açarak kafasını yana yatırdı. "Böyle sıkıcı bir dükkan için güzel bir mizah anlayışın var."

"Buranın oldukça sevimli olduğunu düşünüyorum." Kollarımı göğsümde birleştirdim ve biraz sıkı durmaya çalıştım, hayır tabii ki kaslarımı ona göstermek istediğimden değil, sadece ona baktım.

"Tabii ki öyle düşünüyorsun." dedi elini cebine sokarken. Gülümsedi ve saçını kenara çekiştirdi. Ela gözleri ve çocuksu bir kıkırtısı vardı. Ve ben neden onu bu kadar uzun süre kestiğimi anlamamıştım. "Uh, neredeyse unutuyordum," elini aceleyle cebinden çıkardı ve 5 doları aramızdaki tezgaha bıraktı. "Üstü kalsın Cally." Göz kırpıp dükkandan çıktı. Birkaç saniyemi poposunu izleyerek geçirdikten hemen sonra, bana neden Cally dediğini düşündüm. Belki de Calum'a benzediği için seni aptal? Hemen sonra adımı nereden bildiğini kendi kendime soracaktım ki yakamda yazdığını fark ettim. Tanrım. Ne aptalım. Omuz silktim ve tekrar oturduğum yerime döndüm, bir sonraki müşteri gelene kadar kulaklıklarımı takıp The Script dinlemeye karar verdim.

s a l ı

"12 dolar."

Parayı bırakıp çıkan kızın arkasından orta parmağımı gösterirken hiç utanma hissetmemiştim. Tek yapması gereken istediği lanet olası dondurmayı alıp siktir olup gitmekken dükkanın dekoruna falan bakıp "Çok gay bir yer. Sen de öye misin?" diyip gülmüştü. Bu onu ilgilendirmezdi. Kimseyi ilgilendirmezdi! Tanrım...

Çirkin... orospu.

"Hey, sakin ol kiwi çocuk." Bir gün öncesinden tanıdık olan yüz görüş alanıma girince afalladım çünkü vay canına buraya ne zaman girmişti? Kocaman gülümsedi ve ben de ona dik dik baktım. Bitmek bilmeyen bir enerjiye sahipti. Tam zıttım.

"Ne istersin?" dedim en azından daha az bıkkın olmaya çalışarak.

"Sakin olmanı?" dedi son harfi uzatarak. Sonra tezgahtaki şekerlerle ilgilenmeye başladı ve çaktırmadan bana baktı. Birazcık gülümsemiştim. "Şey, az önceki kızın dediklerini duydum. Ama bence dükkan çok şeker. Şey, sen de öyle."

Kaşlarım benden izinsiz havalandığında gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Az önce doğru mu duymuştum? En son ne zaman iltifat aldığımı bile bilmiyordum. Yüzümü kocaman bir gülümseme sardığında utanarak yere baktım. "Teşekkür ederim." Sesimi kendim zar zor duyduğumda normal halime dönmek adına genzimi temizledim. "Sana karpuzlu vermemi ister misin?"

"Imm, hayır." dedi dişlerini ortaya sererek gülümserken. Ve o an bir insanın gülümsediğinde ancak bu kadar güzel görünebileceğini düşündüm. Bundan daha fazlası olamazdı. Adını bilmediğim bu çocukta tanıdık bir şeyler vardı. Güven, huzur ve neşe veriyordu. Şey, aynı zamanda büyüleyiciydi. Bunalımlı bir günde onu görmek çölün ortasında esen ferahlatıcı bir melteme benziyordu. "Bugün kavunlu istiyorum." dediğinde çoktan onun gözlerine dalıp gitmiş olduğumu fark ettim.

a week of my life :: cashton(one shot)&muke(sequel) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin