Bölüm 2

129 10 4
                                    

Dediğimi anlamaya çalışırcasına yüzüme anlamsız bakışlar attı. Gözlerimi öfkeyle üzerinde gezdirirken çok yakışıklı olduğunu bir kez daha farkettim. Dövmeleri, vücudunun üniformayla birleşimi, hapishanenin soğuk havasına rağmen içimi ısıtan gözleri...
Her neyse şuan sinirden çıldırmak üzereyim. Onun dış görünüşüyle öfkemi yatıştıramam.
"Neden durdurdun?"
Diye bağırdım. Şaşkınlık ve küçümseme karışımı bir yüz ifadesiyle bana baktı.
"Bıraksaydım da üçünün elinden cesedinin parçalarını mı toplasaydım!"
"Seni hiç ilgilendirmez! İşime burnunu sokma!" dedim. Ters bir bakış atıp, omzuna çarparak çamaşırhaneye doğru ilerlemeye başladım.
Tam 2-3 adım atmıştım ki kolumdan kavramasıyla geriye savruldum. Bu adamın bana dokunması içimde esir kalmış yaprakların, esintisiyle savrulmasına sebep oluyordu.
Düşüncelerimin aksine tiksinir ve küçümser hissettiren bir bakış attım. Ne yaptığını sanıyordu bu? Bana engel olabileceğini mi sanıyordu ?Aptal falan mıydı?
Kolumu sertçe çekerek
"Çekil gideceğim, beni durduramazsın! Ne yapı..."
Kalın sesiyle beni susturarak
"Öyle bir niyetim yoktu zaten. Sadece bu kadar kaba birinin ismi ne olabilir diye düşünüyordum ve beynimi yormak yerine sana sormanın daha mantıklı olduğunu düşündüm." dedi. Fena göt olmuştum. Muhtemelen yanaklarım patlıcan moru olmuştu.
Burada kaç dakikadır ona öfke kusuyorum ve onun dediği... Tek düşündüğü şu an bu muydu yani?
" Aiden, Aiden West."
Dedi gür bir sesle gülümseyerek elini uzattı, elini sıkmamı bekleyerek. Gerçekten elini tutmamı bekleyecek kadar aptal olmalıydı.
"Ophelia."
Dedim.
Arkamı hızla dönerek çamaşırhaneye doğru büyük adımlarla yürümeye başladım. Muhtemelen eli hala havadaydı. Ayak sesleri duyduğumda arkamdan geldiğinin farkındaydım. Ta ki telsizinden...
"Hey kızlar! Burada bir sorun var ve desteğe ihtiyacımız var. Çamaşırhane karıştı. Acele edin!"
sesi gelene kadar...
Bir an duraksadım ve telsizden gelen sesin kesilmesiyle yürümeye devam ettim.
-Koşar adım- Beni geçti. Önce o, sonrada ben çamaşırhaneye girdik.
Çamaşırhane resmen savaş alanına dönmüştü. Mahkûmlar her yere saldırıyordu. Gardiyanlar onları zapt etmekte güçlük çekiyordu.
Bense kapının hemen yanındaki duvara dayanmış olanları seyrediyordum, donuk bir şekilde. Ta ki bir mahkûmla göz göze gelene kadar. Derin bir bakışla bana baktı ve parmağıyla beni işaret etti.
"Orada! Three Some' ın tutuklanmasına neden olan aptal - Ophelia - orada!"
Kulaklarımı çınlatan bu ses donup kalmama neden oldu. Korku ve şaşkın bir ifadeyle bana doğru süratle ilerleyen mahkûmlara bakıyordum. Hepsi bir küfür sallayarak üzerime geliyordu.
"Beynini becerdiğim annesine armağan ettiğim onun bunun çocuğu!"
"Senin yüzünden hücre cezası alacaklar!"
"Geber kaltak!"
Gibi sesler geliyordu.
Kimisinin elinde bir yerlerden kopmuş parçalar kimisinin elinde çamaşır sepetleri kimisinin elinde ise kapalı kenarları demirden bir sandalye vardı. Bana doğru geliyordu. Hareket edemiyordum, kasılıp kalmıştım. Sandalyeyi kaldırdı ve üzerimdeki ağırlıkla yeri boyladım.
Sandalyeyi sırtıma indirdiğinde çamaşırhanede net bir sessizlik belirdi. Ardından gardiyanların panik sesleri...
Canım fazla yanmamıştı. Aslında o an ölmem gerekiyordu. Çünkü sandalye sırtıma çarptığında şiddetli bir ses çıkmıştı. Üzerimdeki ağırlık hafifledi, ayağa kalktım. Her yer bulanık gözüküyordu. Her şey netleşmeye başladığında, canımın neden yanmadığını ve üzerimdeki ağırlığın sebebini anlamıştım.
Titremeye başladım. Yerde yatıyordu. Etrafına gardiyanlar toplanmıştı. Bana bakıyorlardı. O aptal, sandalyeyi kaldırdığında üzerime kapanmış ve benim yerime sandalye ona gelmişti. Hareket etmiyordu, ölmüş olabilir miydi? Tanrım lütfen bir şey olmasın! Gardiyanlar yavaş yavaş çekilmeye başladığında yerde yüzükoyun yatmış ve beni sandalyenin gazabından kurtamış olan gardiyana doğru ilerledim. Yüzüne dikkatle baktıktan sonra
"İllulisat!"
Herkes bana bakıyordu. Bense onu uyandırmaya çalışıyordum. Göğsünün inip kalkmasıyla nefes aldığını anladım. Çok şükür hala hayattaydı. Yavaş yavaş gözlerinin aralandığını farkettim.

AİDEN'DAN

Sarsılıyordum ve birinin ağlamaklk bir seslle
"İllulisat! İllulisat, uyan!" dediğini duydum. Gözlerimi araladım. Net göremiyordum ama bu ses muhtemelen Ophelia 'ya aitti. Görüşüm netleşmeye başladığında bana ağlamaklı gözlerle bakan Ophelia' ya baktım. Gerçekten güzel görünüyordu. Gözlerimi tamamen açtığımda beni mahcup bir gülümsemeyle karşıladı.
Kalkmama yardımcı oldu. Etrafa bakındım, diğer gardiyanlar işlerini yapıyordu. Mahkûmlar her zamanki gibi bağıra çağıra, -zorbalıkla- kimisi yaptığı şeyden ötürü cezasını çekmek için hücresine, kimileride koğuşlarına götürüldü.
Kafamı çevirdiğimde Ophelia yanımda değildi. Çünkü Steve onu ite kaka hücresine götürmeye çalışıyordu. Bu adamdan gerçekten nefret ediyorum. Büyük ve hızlı adımlarla yanlarına ulaştım. Ophelia'yı Steve 'in kaba ellerinden kurtardım.
"Ben götürürüm!"
Dedim.
"Gerekmez."
Dedi her zamanki soğuk ve kaba sesiyle.
"Götürürüm!" dedim gür ve sert bir sesle. Ophelia 'yı aldım ve sürüklemeye başladım. Evet, bu ufak zafer gururumu tatmin etmişti. Ophelia'da hiç rahatsız görünmüyordu. Hücreye bir kaç adım kala Ophelia adımlarını yavaşlattı ve bana döndü. Kafası yere eğikti.
"Teşekkür ederim ve özür dilerim."
Dedi.
"Teşekkürü anladımda özür ne için?"
Dedim.
"Omzun acıyor olmalı."dedi
"Problem değil, alışkınım ben, hem oradan çıtkırıldım birine mi benziyorum?"
Dedim ve gülümsedim. Kafasını kaldırdı. Gülümsemesi gerçekten cezbediciydi.
"Bana gülümseme!"
Dedim.
Şaşkınlıkla,
"Ne? Neden?"
Dedi.
"Çünkü eğer böyle güzel gülümsersen senden hoşlanabilirim."
Dedim. Karşımda çoktan kızarmaya başlamıştı bile. Hücresinin kapısını açtım ve içeriye bir göz attım. Burası değil bir kadının, bir canlının bile yaşayamayacağı kadar korkunç bir yerdi. Ancak Ophelia güçlü-çok güçlü- bir kızdı. Tabiri caizse erkek gibi bir kızdı. Tabi fiziksel görünümünden bahsetmiyorum. Elimi 'İçeri gir' anlamında uzattım. Kafasını eğik bir şekilde, içeri girdi. Ardından kapıyı kapattım ve kilitledim. Koridor boyunca süren hücrelere göz attım. Tam Ophelia'nın hücresinin yanındaki hücrede Flora, Mercedes, Kira ve omzuma sandalye geçiren piç kurusu vardı. Tam önlerinden geçerken Flora, 4 kişilik oldukça aydınlık, tuvaleti olmayan, kapısı tamamen parmaklıktan oluşmuş dışarısı kolayca görülebilen, bir kolun geçebileceği genişlikteki parmaklıklardan oluşan hücrenin kapısına kafasını dayadı ve
"Bak sen kimler varmış burada! Hayırdır? Ophelia'cığını evine kadar bırakmışsın! Aaaa, pardon! O bir suçluydu. Demesiyle o iğrenç kahkahasını duydum. Ay kızlar! Görüyor musunuz ne kadar sevimli bir tablo!"
Dedi.
Atik ve çevik bir hareketle parmaklıklara yasladığı kafasını saçlarından kavradım.
"Tekrar et!"
Diye yüzüne bağırdım.
"Ahğğ bıraak!" diye bağırdı.
Diğerleri ise
"Ooo, bizim aşk çiçeği sert çıktı."
"Vay vay vay haşin çocuk seni!"
Gibi aptalca cümleler kuruyorlardı.
Hızlıca kemerimden-arkadan-takılı olan jopumu çıkarıp hücrenin parmaklarına vurdum.
"Sesinizi kesin! Aksi takdirde ayrı ayrı hücrelere alınırsınız!"
Dedim.
Tehtidim onları gerçekten korkutmuş olmalı ki 'ayrı ayrı...' dediğim anda sustular. Dostluklarından değil bu ayrılık korkusu, gece-gündüz sevişme ihtiyacı duyduklarındandı.
Ellerim hala Flora'nın saçlarına dolanmış vaziyetteydi. Tabi o da aptal gibi ellerimi saçlarından ayırmamı bekliyordu. Sertçe, koluma vuruyordu. Ama benim öfkem o böyle yaptıkça daha da katlanıyordu. Her vuruşunda bende kafasını parmaklıklara geçiriyordum. Acı içinde bağırıyor bir yandan da patlayan kaşından akan kanları silmeye çalışıyordu.
Son vuruşumdan sonra yere yığıldı, acımamıştım. O kadar darbeye iyi dayanmıştı. Ellerimi saçlarından çektim. Elimde avuç dolusu saç vardı. Şansına bugün kısa saçlarına Afrika örgüsü yapmamıştı. Diğerleri hemen yanına koştu. Bana lanet okuyarak bakıyorlardı.
Geri çekildim ve jopu kemerimdeki kılıfa taktım. O sırada gözüm Ophelia'nın hücre kapısındaki ufak penceresinden beni izlediğini farkettim. Korku dolu gözlerle beni seyrediyordu. 2-3 adım attım. Hemen geri çekildi, içeri kaçtı. Benden korkmuş olamazdı herhalde. Hücre penceresine doğru ilerledim.Telsizden gelen
"Hadi dostum,açlıktan ölüyoruz. Acele et!" sesiyle içeriye bakamadan alelacele yemekhaneye çıktım.

200 okuyucuyu geçmişizzz. Beğenmeniz dileğiyleee... Seviliyorsunuz❤❤❤❤

Bölüm ithafları;
@kisasaclirapunzel
@tesaduflerinyazari
@usengecin_dunyasi    
@KelebekEtkisi93     
@catoflarissa
@itsalittleliar

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 05, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ABERTHOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin