-1-

10.9K 155 23
                                    

( Merhaba. Merhaba. Merhabaa. Kısa süreli ama kurgusu planladığım gibi giderse iyi olacak gibi gözüken bir hikayeyle karşınızdayım. Aklımda dönüp duruyordu bu kurgu ve sonunda üşengeçliği bırakıp yazabildim -en azından ilk bölümü- :D Umarım vote tuşuna çoğunuz basar, ve vakit ayırıp bol bol yorum yaparsınız :D herneyse, iyi okumalar!

p.s: bu bölümü yazarken multimedia'da ki şarkıya onlarca kez replay yaptım. Kesinlikle o şarkıyla birlikte dinleyin. ^_^ )

"Önüne bak, dört göz. Yoksa o gözlüğünü alır bir tarafına sokarım."

Blair, bilerek bana çarpmıştı. Beni rezil etmek için. Yine.

"Uğraşma benimle Blair." dedim dişlerimin arasından. Tüm koridor bizi izliyordu. Tanrım, bu kızdan gerçekten nefret ediyordum. 

"Bakın kızlar, küçük bakiremiz konuşabiliyormuş!" Peşinde gezdirdiği sürtükleriyle beraber kahkaha atmaya başlamıştı.

Koridordan da bir kaç gülüşme sesleri yükseldi. Eğlenme tarzları bu şekildeyse, gerçekten eğlenmenin nasıl olduklarını bilmiyorlardı. Asıl ezik olan onlardı, ama farkında bile değillerdi. Bu küçük eğlencesi hiçte iyiye gitmeyecekti. Sakin kalmalıydım.

"Bakire olduğumu nereden çıkardın?" Belki bakireydim, belki değildim. Nereden bilebilecekti ki. Ve kesinlikle değildim.

"Hadi ama! Senin o iğrenç zarını büyükbabam bile patlatmak istemez." Tekrar kahkaha. Sürtükleriyle beraber. Ve tüm koridor. Tamam, bu kadarı fazlaydı. 

Blair'a çarpmadan yanından geçtim. Tüm koridor gülüşme sesleri yankılanıyordu. Bazıları başka dalga geçilecek şeyler bularak daha fazla kahkaha atmaya başlıyordu. Başımı kaldırıp gülen kişilere baktım. Yüzümü iğrenircesini buruşturdum ve başımı salladım. 

Mide bulandırıcı suratlarına bakarken, sinirle parıldayan yeşil gözlerlerle göz göze geldim. Gülmüyordu. Tüm koridorda sadece o gülmüyordu bana. Ellerini yumruk yapmış bir şekilde iki yanında sıkıyordu. Kaşlarımı çatarak ona bakakaldığımda, gözlerini yumdu. Elleri gevşedi ve sinirli hali yok oldu. Gözlerini açıp yavaş adımlarla Blair'in yanına doğru ilerledi. Belinden tutup, kendine çevirdi  ve sert bir şekilde öpmeye başladı.  Ah, tabi bu kıvırcık Blair'in sevgilisiydi. Harry'di sanırım adı. 

Hızlıca okul kapısina doğru ilerledim. Okul çıkışı olduğu için Tanrı'ya şükrettim. Bütün gün bu beyinleri kıçlarından küçükleri çekemezdim.

Eve geldiğimde, hergün rutin olarak yaptığım şeyleri yaptım. Çantamı bir kenara fırlatıp, akşam yemeğine kadar uyudum. Akşam yemeğinden sonra, annemler uyuyana kadar ders çalıştım-ah, evet göze batmamak için çalışmam gerekiyordu- ve şimdi aynanın karşısında bu gece için hazırlanıyordum. Ailemin erkenden uyuma alışkanlığı için Tanrıya binlerce kez teşekkür ediyordum. 

Siyah, kısa tül eteğimin altına yırtık desenli ince çorabımı giydim. Üstüme gri renkte ki bol atletimi giymiştim. Kenarlarından siyah sütyenim gözüküyordu ama umrumda değildi. Uzun, kahverengi saçlarımı salık bıraktım. Koyu bir göz makyajı da yapınca hazırdım. İşte ben buydum. Okulda, gözlükle ve saçı sürekli örgülü olan inek tipli bir kız olarak geziyordum. Bu benim tercihimdi. Ailemin bok gibi parası vardı ama ben özel okula gitmiyordum. Bu da benim tercihimdi. Ben böyle istiyordum. Okulda ki hiç kimse gerçek Nyx'i tanımıyordu. Adımın anlamını çok iyi taşıyordum. Gece tanrıçası.

Bu şehrin ücra köşesinde kalan gece kulübüne gidiyordum genellikle. Okuldan kimse olmuyordu. Zaten o mankafaları içeri alacaklarını zannetmiyordum. Yaşları tutmuyordu. Gerçi, benimde tutmuyordu ama koruma, yani Max, beni tanıyordu ve içeri girmeme izin veriyordu. 

Cüzdanımdan para alıp, sütyenimin kenarına sıkıştırdım. Pencereye doğru ilerledim. Odamın evin ilk katında olması için anneme yalvarmıştım günlerce. "İlk katta yatak odası olmaz Nyx!" diyerek çok karşı çıkmıştı fakat genede onu ikna etmeyi başarmıştım.

Pencereden atladığımda, dikkatlice etrafta güvenlikten birisi var mı diye bakındım. Kimseyi görmeyince, alçak duvarlara doğru hızla koştum. Duvardan da atladığımda artık özgürdüm. Gece başlamıştı. 

***

Özgürlük, mutluluk, uçmak, her ne derseniz deyin; bu dünyada ki en iyi ama tarifi zor histi. Boşluktaydın ve o an seni nereye sürüklerse, oraya gidiyordun. 

Tom'un sattığı haplar her zaman en iyisi olmuştu. Favorimdirler. Vücudumün her tarafında eller hissediyordum. Bazıları sıkıyor, bazıları ise sertçe vücudumda geziyordu. Yüzüme doğru eğilen bir dudak görünce sertçe onu öpmeye başladım. Karşımda ki kim bilmiyordum ama öpüşmeyi biliyordu. 

Dirseğimden sertçe çekildiğimde, o dolgun dudaklardan ayrılmak zorunda kaldım. Klübün dışarısına çıktığımızda, soğuk havaya karşı içimde bir ürperme oluştu. Hadi ama sarı kafa, parti daha yeni başlamıştı! 

"Kaç tane içtin?" Sorgulayıcı sarı kafa görevine başlamıştı.  Bu hallerinden nefret ediyordum. 

Omuz silkerek, "Saymadığımı sen de biliyorsun." dedim. Sinirle derin bir nefes aldı ve hırsla ellerini sarı, düz saçlarının arasından geçirdi. "Tanrım! Tom'a iki taneden fazla vermemesi için uyarmıştım!" Şaşkınlıkla gözlerimi büyüterek mavi gözlerine baktım. Ne? 

"Kaç tane içtiğimden sanane! Hayatıma karışmandan bıktım!" diye omuzlarından ittirerek, yüzüne karşı bağırdım. Bu sikik kafalı çocuktan nefret ediyordum. Her ne yaptıysam peşimi bırakmamıştı, ne kadar kaba, kırıcı ve kötü davransam bile. Bende en sonunda pes etmiştim. Hem zaten buraya her gelişimde eve tek dönmem imkansız oluyordu. Bu sikik kafa, beni her gece eve kadar götürüyor, yatağıma yattığımdan ve birazda olsa kendime geldiğimden emin olup, öyle gidiyordu.  Ah tabi, bütün bu iyiliğinin karşısında eve dönüş yolu boyunca bin tane azar atıyordu ama dinlemediğimizi ikimizde biliyorduk. Genede, konuşuyordu ve ben ne kadar ondan nefret ettiğimi, midemi bulandırdığını küfürler ile birlikte söylesem de hiç bir zaman vazgeçmiyordu. 

Dirsiğimden tutup, "Eve gidiyoruz." dedi ve beni arabasına doğru sürüklemeye başladı. 

Konuşmadan, evimin biraz gerisinde durmuştuk. Başımı ona çevirerek, "Neden benimle uğraşıyorsun?" Bu soruyu onlarca kez sormuştum ve o da her zaman aynı cevabı verirdi.

"Kıçını kurtarmak için." Arabadan inip, benim kapımı açtı ve belimden sıkıca tutarak yürümeye başladı. Aslında ben yürümüyordum. Yani, o daha çok beni taşıyor gibiydi. 

"Hadi Nyx, iç şu habı." diyerek fısıldadı. Pencereden nasıl becerdiğini hala anlamadığım bir şekilde içeri girmiştik. Yatağıma yatırmış ve elinde ki ağrı kesiciyi bana içirmeye çalışıyordu. Gözlerim kapalı bir şekilde yatağımda yatıyordum. "Bir gün benden bıkacaksın." diye mırıldandım. 

Hapı dudaklarımın arasından içeri ittirdi ve başımı hafifçe kaldırarak, bardaktan su içirdi. Tekrar yumuşak yastığı hissedince, uykunun tatlı kollarına teslim olmak için, "Mmm.." diye mırıldanarak yastığa sarıldım. 

"Asla." dedi ve alnımdan hafifçe öptü. Odada ki açık pencereden gelen soğukluk kaybolunca gittiğini anladım ve uykuya daldım.

Night Goddess.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin