-2-

2.6K 114 25
                                    

Merhabaa. Bir önceki bölüme gösterdiğiniz ilgi için çooook teşekkür ederiim. 74 vote! Gerçekten muhteşemsiniz. 

Bölümün başları biraz sıkıcı sanırım ama sonları heyecanlı, ha? Benim içime çok sindiğini söyleyebilirim. Kısa soluklu bir hikaye olacağını unutmayın!

Umarım okuyan herkes vote verir ve yorum yorum yapar. ehehehe

İyi okumalar. *-*

Yastığımın altında, telefonum üçüncü kez 9.9 deprem şiddetinde titriyordu. Küfür ederek, telefonu bulup meşgule attım. Bu benim uyandığımın artık o lanet telefonu aramasına gerek kalmadığını anlatan bir cevaptı. Mesaj geldiğini bildiren ses çıktığında telefonu tekrar elime alarak yarı aralık gözlerimle mesajı okudum. “ Hapını içmeyi unutma. Günaydın. xx” Her sabah bu mesajı atmaktan bıkmıyordu. Sikik kafa. Her sabah aynı şey gerçekleşiyordu, beni uyandırana kadar arıyor, ben meşgule atanca hapımı içmem gerektiğini hatırlatıyordu. Tabi, bilinmeyenden arıyordu. Telefonu açtığım zamanlarda konuşmadan kapatıyordu. Homurdanarak, yataktan kalktım ve dün gece giydiğim siyah, yırtık skinny pantolonumu zorlukla bacaklarımdan sıyırıp, bir kenara fırlattım. Tişörtümü de çıkarınca kısa bir duş almak için banyoya girdim. Aynada kendime baktım. Berbat gözüküyordum. Gözaltı torbalarım her zaman ki gibi dağ kadar olmuşlardı. Makyajımı temizledikten sonra, küvete girdim ve ılık suyu ayarladım.

Blair’in beni rezil ettiği günün üstünden iki gün geçmişti. İki gündür okula gitmiyordum. Annemlere kendimi kötü hissettiğimi söylemiştim ve onlarda biricik kızlarına inanıp okula göndermemişlerdi. Aslında bugünde gitmeyecektim ama tarih sınavım vardı. En azından Cuma, haftanın son günü olduğu için seviniyordum. Hafta sonu partiler daha eğlenceli oluyordu.

Bu iki gün boyunca, geceleri daha çok eğlenmiştim çünkü ertesi gün, gün boyunca uyuyabilmiştim. Sarı kafa ise elbette ki peşimden gelmişti. Her gece peşime takılıp beni eve bırakmasını anlamıyordum ama sesimi de çıkarmıyordum. Ona her zaman küfürler ediyordum. Gururunu incitecek şeyler söylüyordum ama gene de peşimde sürüklenmekten vazgeçmiyordu. Bazen, iyi günümdeysem, şakalar yaparak eğleniyorduk. Adını bilmiyordum. İşin aslı, adını soracak kadar ayık kafayla yanında hiç olmamıştım.

Beynimin bir köşesine, bu akşam adını sormayı not ettikten sonra, duştan çıkıp havluya sarıldım. Dolabımdan, iç çamaşırı ve kıyafetlerimi aldım. Siyah skinny pantolonumun üstüne, “Music can save you” yazan beyaz tişörtümü giydim. Banyoya gidip, saçlarımı kuruladıktan sonra, örmek yerine salaş bir topuz yaparak, siyah çerçeveli gözlüğümü taktım. Bugün biraz farklılıktan zarar gelmezdi. Yani, umarım.

Sarı kafanın bıraktığı hap tabletini çantama attıktan sonra aşağı indim. Annemle babamın yanağından öpüp, masaya oturdum ve kendimi daha iyi hissettiğimi söyledim. Birkaç gereksiz konuşma yaptıktan sonra, çaktırmadan hapı ağzıma attım ve su içtim. Annemlere, “Ben çıkıyorum!” dedim ve evden ayrıldım. Berbat bir okul günü daha başlıyordu.

***

“Teşekkürler, Max.” Dedikten sonra siyah büyük Jeep’ten atladım. Max, şoförüm, okula birkaç blok kala beni bırakıyordu. Kimseye gözükmemek için falan işte, bilirsiniz.

Esneyerek, kafamı sıradan kaldırdığımda sınıfta tek başıma oturduğumu fark ettim. Çoğu ders uyumuştum. Saate baktığımda, öğle molasında olduğumuzu fark ettim. Kantine doğru giderken, herkes bir parti hakkında konuşuyordu. Kantinden, bir tost ve kola alıp bir masaya doğru ilerledim. Buradada çoğu kişinin ağzından “Parti.” Kelimesi çıkıyordu. Acaba kimin partisi diye kendi kendine sorarken Adını bilmediğim, kahverengi gözleri parlayan bir çocuk yanıma oturdu. Şaşkınlıkla ona baktım. Kimse benim yanıma oturmazdı. Her zaman tek başıma yemeğimi yerdim. Blair ve sürtükleri dalga geçmek için geldiklerinde bile yakınımda herhangi bir yere oturmazlardı.

Night Goddess.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin