TAVSİYE : BU BÖLÜMÜ OKURKEN SEZEN AKSU'NUN 'AH İSTANBUL' ŞARKISINI DİNLEYEBİLİRSİNİZ. :)
****
Ne anlamlıydı isimleri. Sevda'nın Ateş'iydi o. Olmazdı ki olmasa. Ateşsiz sevda mı olurdu? Sevdaya düşen yanmalıydı oysa. Şimdi o Ateş'siz yanıyordu. Sevdasından yanıyordu Sevda'nın içi.
Ona hediye ettiği her şeyi geri göndermişti Ateş. Hiç mi merak etmiyordu gerçekten? Hiç mi anımsamak istemiyordu ki göndermişti ona Sevda'yı hatırlatacak her şeyi? Peki tüm bu eşyaları göndermek onu gönlünden, içinden, anılarından, hafızasından da gönderebiliyor muydu? Hayır...
Bu kadarcık zaman onca yarayı kapatamazdı. Ya da, yoksa hiç mi kaşımıyordu Sevda adlı yaralarını Ateş? Sevda tüm bu düşüncelerle boğuşurken aklına kutudaki zarf geldi. Neden o anda değil de şimdi anımsamıştı ki o zarfı? Bunca şeyden sonra bir de ne yazmıştı ki? Gönderdiği paketle tuz bastığı yaralarına şimdi bir de o zarftaki sözleri zehir olarak mı akıtacaktı? Okuyup okumama tenakuzları içerisinde yaşadığı nefes darlıkları, buram buram kokan bir acıyı haberdar eder gibiydi sanki...
_______Hülyalar Sevda'yı, dalgaların, kumsala bıraktığı kum taneciklerini geri almak için kendini tekrar oraya sürüklemesi gibi sürüklemişti geçmişe. Acı bir tebessüm yine yer etmeye başlamıştı gamzelerinde. Kirpikleri ıslak, yüzü tuzlu, acı bir gülümsemeyle karşılıyordu geçmişi. Yüzük seçtikleri gün gelmişti aklına: Bir çok yere bakmışlar, bir türlü beğenememişti Sevda. 'Bir ömür parmağımda kalmasını istediğim ilk yüzüğümüz çok güzel olmalı' diyordu her seferinde ve Ateş'in gözünün içine bakıyordu yoruldun mu diye sorarcasına. Ateş ise onunla yaptığı her şeyden duyduğu memnuniyeti bu defa da belirtmek için yine dizeler serpiyordu Sevda'nın yüreğine;
Hiç kimse alamaz gönlünü benden,
Rabbim'in en güzel hediyesisin.
Sıyırdın sen beni her türlü dertten,
Nasıl yorulayım,dermanım sensin.Gülümsüyordu Sevda; çok mutluydu, çok memnundu Ateş'in hayatında olmasından. Geçmiş geçmişi aralıyor, mevsimler birbirini Sevda'ya karşı kovalıyorlardı. Rüzgar, açık pencerenin perdesini aralayarak lise yıllarını karalamaya başlamıştı bile dört duvara;
Yine toplamıştı tüm arkadaşlarını evine, muhabbet ediyorlardı. Hayaller kuruyor, anlatıyorlardı birbirlerine. Sıra Sevda'daydı. Sanki yıllar sonra tanışacağı Ateş'ten bahsediyordu. 'Şiirle ilgilensin, bana şiirler okusun, sevabı günahı bilsin, beni ailemden önce Rabbim'den istesin' derdi hep. Birden bir önceki geçmişe geçti ve sonunda beğendiği yüzüğü geldi aklına. Ateş yüzüğü Sevda'nın parmağına denemek için takarken yine şiirler ekiyordu aşklarına:Sen Rabbim'in bana emanetisin,
Ben önce O'ndan istedim seni.
Boşver el âlem ne derse desin,
O, alnıma çoktan kazımış seni.Gül yüzlüm, sevdama ektim ben seni,
Bir ömür helalim olur musun sen?
Bu yüzük sende hep göstersin bizi,
Benimle cennete gelir misin sen?Sevgi dolu gözlerle bakıyordu Sevda eşine. Sadece 'evet' diyebilmişti titrek bakışlarla. El âlemin sözlerini boşvermesi gerektiğini söylüyordu Ateş. Çünkü insanlar kıskanıyordu onları. Çekemiyorlardı onların birbirlerini aşka çekişlerini. Kimse istemiyordu sanki mutlu olmalarını. Onları ne zaman yan yana görseler iğneleyici bakışlalarını aynı şekildeki sözleriyle bir araya getirerek yönlendiriyorlardı onlara.
Ne yapıyorlardı ki bunları hak edecek? Çok şey değildi ki istedikleri. Sadece birbirlerini istiyorlardı. Birbirleriyle mutluca sürdürebilecekleri bir ömrü işliyorlardı her an dualarına.
Şimdi Sevda içinden, çevredekilerin ne kadar haklı olduğu gerçeğini geçiriyordu istemeye istemeye. Derin bir iç çekti ve kendini 'ne güzel günlerdi ' derken buldu. Gerçekten de öyleyleydi. Çok güzel, çok mutlu günler geçirmişti Ateş'le. İkiside boş veriyordu çünkü el alemin sözlerini. Daha doğrusu Sevda o sözlerden etkileniyor, o sözleri iç dünyalarına bir korku olarak işliyordu ama Ateş ona, her kötü konuyu, olayı unutturduğu gibi unutturuyordu tüm bu korkularını.Mutluydu Sevda. Mutluluk neydi ki peki? Mutluluk; deniz kenarlarındaki renkli taşlar gibiydi.
Eline aldığında farkediyordun bazen, o güzel renklerdeki taşların alt kısımlarına gizlenen pürüzleri.
Mutluluk; hüzünlerin arasından sıyrılmış gözlerin kirpiklere selam duruşuydu.
Psikolojik bir rahatsızlığın vücudu terkederkenki vedasına karışan müzik seslerinin, gamzeleri belirginleştirmesiydi mutluluk.
Bazen de mutsuzluktu Sevda'yı çevreleyen. Özellikle şimdilerde sanki kimsesizliğin kimsesiydi.
Peki bu acıların kim sesiydi?
Zordu bu durumda mutluluğu sahiplenmek. Çünkü Sevda'nın şu anki durumdaki mutluluk, kelime sonlarındaki tüm sahiplik eklerini koparmıştı bile. Sahipsizliği sahipleniyordu Sevda aylardır. Geceleri gündüzlerle birleştiriyor, uykusuzluğun dahi uykusunu getiriyordu da bir türlü onu getirmiyordu yanına.
Uyumak istemiyordu artık. Çünkü ne zaman güneşle buluşturamasa geceleri, rüyalarını aralıyordu Ateş. Her defasında gerçek sanıp, telefonu eline aldığı anda beklediği mesajın yine gelmediğinin farkına varışıyla kırıklığa uğruyordu tüm sevinçleri. Neden artık birleştiremiyordu ki Ateş'in varlığını iki yakasının arasına?
...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN'SIZIM
RomansNe anlamlıydı isimleri. Sevda'nın Ateş'iydi o. Olmazdı ki olmasa. Ateşsiz sevda mı olurdu? Sevdaya düşen yanmalıydı oysa. Şimdi o Ateş'siz yanıyordu. Sevdasından yanıyordu Sevda'ın içi....