"Ama anne, şeker almak istiyorum!"
"Şimdi olmaz bir tanem."
"Ama şimdi istiyorum, şimdi!"
Klik.
"Beni affet, lütfen. Sana yalvarırım. Sensiz yaşayamıyorum."
Klik.
"Yanında olamadığım için üzgünüm. Elimde olsa..."
Klik.
Klik.
Klik.
Klik.
Minho'nun tüm hayatı bunlardan ibaretti.
Elindeki fotoğraflara bakıp gülümsedi genç adam. Her birinin ayrı bir hikayeyi anlattığı eşsiz fotoğrafları tek tek dosyalamaya başladı, her günün sonunda yaptığı gibi.
Çocuğunun elinden tutan ve ağlamaya başlayacak olan miniği sakinleştirmeye çalışan uzun boylu, alımlı bir anne.
Muhtemelen eski kız arkadaşının önünde diz çökmüş, af dileyen bir delikanlı.
Elindeki buketle bir mezarın önünde oturmuş, ağlayan bir adam.
El ele tutuşmuş, birbirine ve yoldan geçen çocuklara şefkatle bakan yaşlı bir çift.
Güneşin altında, terle parlayan alnını silen bir inşaat işçisi.
Küçük bir kızla elindeki pamuk şekeri paylaşan minik bir oğlan.
Büyüleyici bir gülümseme.
Minho son resimi dosyaya koymadan önce duraksadı, daha önce bu kadar büyüleyici bir şey gördüğünü hatırlamıyordu. Fotoğrafa baktıkça bile yüreği pır pır ederken merak etti bu gülüşün sahibini. Önündeki siyah ve kalın dosyayı kapatıp masasının altından daha küçük, beyaz bir dosya çıkardı ve elinde kalmış olan son fotoğrafı o dosyaya koydu genç fotoğrafçı.
Beyaz dosyayı da kapattıktan sonra başını kaldırıp pencereye baktı, hep aşık olmuş olduğu gün batımı gözünün önündeydi. Genç fotoğrafçı, makinesini eline alıp odağını ayarladı.
Klik.
Günler hep aynıydı, sabah uyanıyor, gün doğumunu çekiyor ve kahvaltı yapıp sokağa çıkıyordu. Sokaktaki insanları makinesi üzerinde resmederken ayakları daha o fark edemeden onu bilindik sokağa doğru sürüklüyordu. Büyüleyici gülümsemenin, beyaz dosyayı kullanmasına gerek duyuracak tek şeyin olduğu sokağa. Her gün aynı saatte evinin önünde oturup, birbiriyle oynayan çocukları izleyen yüzün gizlice fotoğraflarını çekiyor, akşam olduğunda ise her bir fotoğrafıyla özenle beyaz dosyayı döşüyordu. Bu, Song Minho'nun günlük sıradan bir rutini haline gelmişti.
"Bizim Jinwoo'muza karşı çok ilgilisin gibi."
Genç fotoğrafçı, elindeki makineyi bırakıp ona seslenen kahvehane sahibine döndü. Yaşlı adam elindeki çayı Minho'nun önüne koyduktan sonra karşısındaki sandalyeye oturdu ve merdivenlerin başına oturmuş, güneş gibi parlak gülümsemesiyle oynaşan çocukları izleyen narin figüre çevirdi bakışlarını.
"Kaç hafta oldu, bir, iki? Gözün hep onun üzerinde. Sende neden böyle bir etki yarattığını merak ettim açıkçası. Önceden tanışıyor musunuz?"
Minho başını iki yana sallayarak olumsuz bir yanıt verdi yaşlı adama. Ardından gözleri yine merdiven başındaki çocuğa kaydı, şu an hayatının en güzel gülüşlerinden birisini kaçırıyor olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B4 U GO [Minwoo]
FanfictionSen hayatımdan tamamen gitmeden önce, son bir gülümsemeni çalmama izin ver.