Jinwoo'nun gideceği günün sabahında, Minho sevdiğine bir sürpriz hazırlamak için erkenden uyandı ve beyaz dosyasını açtı. Fotoğrafları tek tek albümden çıkartıp sergisini yaptığı evinin alt katına inerken, Jinwoo'yu uyandırmamak adına aşırı çaba gösteriyordu. Alt kata inip perdeleri açtığında yıldızların yeni yeni kaybolmakta olduğu havaya baktı, daha güneş bile doğmadan böyle dinç bir şekilde ayakta olmak, Jinwoo için olmasa yapmaya göze alabileceği bir şey değildi.
Derin bir nefes alıp dondurucu soğuğu içeri davet etmek üzere pencereyi açtı, iliklerine kadar onu titreten hava en azından uykuya karşı direncini arttırıyordu. Boynunu kıtlatıp esnedikten sonra masaya yığmış olduğu büyüleyici fotoğraflara döndü ve asıl serginin fotoğraflarını çıkartıp tek tek sevdiği adamın fotoğraflarını asmaya başladı. İçlerinde kendisine özel olan Jinwoo'ya göstermekten özellikle kaçındığı fotoğraflar vardı. Minho bugünlük sergisini insanlığa kapatıp, yalnızca sevgilisine ve kendisine ait bir fotoğraf evrenine dönüştürecekti alt katını.
Bir buçuk saat sonunda tamamlanmış olan işini, sanki başkasının sergisiymiş gibi gıpta ederek izledi. Gözleri Jinwoo'nun her bir mimiğini tekrar tekrar işliyor, her bir fotoğrafı sanki ilk görüşüymüş gibi inceliyordu. Jinwoo'ya adil olmak için, fotoğrafların altına yazmış olduğu yazıları da aynı şekilde bırakmış, sevdiğinin onun hakkındaki düşüncelerini bilmesinin artık vakti gelmiş olduğunu düşünerek gözler önüne sermişti.
Yukarıdan sesler gelmeye başladığında, alt kattaki eserinden gurur duyarak büyük bir mutlulukla üst kata çıktı. Anlaşılan sevgilisi de aynı onun gibi düşünmüş, kendisine bir sabah sürprizi vermeye karar vermişti ki pijamaları içinde, mutfakta sosis ve yumurta kızartıyordu.
"Enfes kokuyor." Minho, ses çıkarmadan genç mankenin yanına kadar ilerleyip arkasından sıkıca sarılırken Jinwoo şaşırarak elindeki çatalı tavanın içine düşürmüştü.
"Önemli değil." Minho, Jinwoo'nun ufak telâşını gördüğünde sorun olmadığını belirtmek için kulağına doğru mırıldandı ve başını omzuna yerleştirdi, birbirlerinin sıcaklığının tadını çıkardılar tavada yanan yumurta ve sosisleri izleme bahanesiyle.
Çok da güzel olmayan ama Jinwoo'nun elinden çıktığı için Minho'nun şikayet etmediği kahvaltılarını yaptıktan sonra esmer fotoğrafçı, genç sevgilisini elinden tutup gözlerini kapatarak yavaş ve temkinli adımlar eşliğinde aşağı indirdi. Ellerini gözlerinden çekip sevdiğinin o eşsiz manzarayı gördüğündeki yüz ifadesi, kesinlikle sabahın dördünde uyanmasına değerdi.
Fakat Jinwoo, resimlerden çok resimlerin altındaki notlar tarafından büyülenmişti. Minho'nun onun hakkındaki düşüncelerini bilmek, sanki dünyanın en güzel günlerinden birini yaşıyormuşcasına bir coşku uyandırıyordu genç mankenin içinde.
"Benden ilk tanıştığımızdan beri hoşlandığını bilmiyordum..." Jinwoo bütün sergiyi gezdikten sonra kendisini gülümseyerek izleyen sevgilisine dönüp dudaklarını şekilli dudaklara bastırırken itiraf ettiğinde, Minho'dan mutlusu yoktu.
"Bu anı da ölümsüzleştirmek istiyorum..." Minho masasının üzerinde olması gereken kamerasına ulaşmaya çalıştığında, mutluluğunu bir anda korkunç bir endişeye çeviren görüntüyle karşılaştı. "Kameram yok."
"Belki üstü kattadır. Dur bakayım." Jinwoo, sevgilisinin endişesinin ne denli büyük olduğunu hissederek hızlıca üst kata ilerledi ve yarım saat boyunca odanın altını üstünü getirerek aradı, fakat hiçbir yerde bulamadı Minho'nun sıkı sıkıya bağlandığı o makineyi.
Ne alt katta, ne üst katta, ne de parkta bulabildiler kamerayı. Minho etrafta ruhu çekilmiş gibi dolaşırken, Jinwoo'nun veda vakti çoktan gelmişti. Esmer fotoğrafçıyı bu şekilde bırakmaya yüreği el vermiyor olsa da, yapabileceği bir şey olmadan ona dönüşte yeni bir kamera alacağını söyleyerek veda etti sevdiğine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B4 U GO [Minwoo]
FanfictionSen hayatımdan tamamen gitmeden önce, son bir gülümsemeni çalmama izin ver.