"Hyung, bu da ne?" Minho bir sergisine neşeyle giren Jinwoo'ya, bir de elindeki zarfa bakarak sordu, sevgilisi normalde olduğundan kat kat daha mutlu bir ruh hali içindeydi.
"Kabul edildim!" Jinwoo neşeyle bağırdığında sergideki birkaç insanın da dikkatini çekmişti. Minho bu aşırı sevinç üzerine kaşlarını kaldırdı.
"Nereye kabul edildin?"
"Bir mankenlik ajansına başvurmuştum, bugün beni kabul ettiklerini söyleyen bir mektup geldi elime. Kabul edildim! Hepsi senin sayende." Jinwoo koşarak sevgilisinin heybetli vücuduna sarıldı, başını ince bir siyah tişörtün ardında gizlenmeye çalışılmış göğse gömdü.
"Sen karşıma çıkmadan önce hep yüzümün ve vücudumun buna değer olmayacağını düşünürdüm, mankenlik hep benim rüyalarımda işleyebileceğim bir meslek olarak kalmıştı o yüzden. Ama sen benim resimlerimi çektikçe kendime olan güvenim arttı, ben de başvurdum. Senin sayende hayallerimin mesleğine kavuştum!"
Bir süre karşısındakinin abartılı hareketlerini ve sevincini sindirmeye çalışan Minho, sevdiği adam biraz sakinleştiğinde buz gibi çıkan sesiyle ona bir soru yöneltti.
"Neden benden habersiz böyle bir şey yaptın?"
Jinwoo, içini donduran tondaki kelimelerle geri çekilip Minho'nun yüzüne baktı.
"Kızdın mı bana?"
"Elbette kızdım." Minho, sanki dünyanın yuvarlak olduğunu söylüyormuş gibi rahatça cevaplamıştı bu soruyu.
"Neden ama?" Jinwoo'nun kolları vücudunun iki yanına düşerken bütün mutluluğunu gölgeleyen üzüntüsüyle sordu, hayatta kızdırmak istediği son kişi Minho'ydu.
"Çünkü benden başkalarının senin fotoğrafını çekecek olması hoşuma gitmedi."
"Minho..." Jinwoo tam olarak sebebini anlamadığı halde duygulanarak sevgilisine baktı ve yeniden başını göğsüne gömdü. "Ama bu işe ihtiyacım var."
Minho, Jinwoo'nun vücudunu ve yüzünü her ne kadar sakınmak istese de mecburen izin vermişti, birisinin kariyerini engellemeye hakkı yoktu. Böylece Jinwoo yeni ajansında işe başladı.
Minho her gün sevgilisine çamaşır modelliği yaptırmadıkları için şükrediyordu.
Fakat bu işin Minho'ya derinden işleyen iki koca eksisi vardı. Öncelikle, Jinwoo sürekli kameralar önündeydi, ama bu kamera Minho'nun kamerası değildi ve bu onu acayip rahatsız ediyordu. İkinci kötü yanı da, Minho için Jinwoo'nun fotoğrafını çekme şansı azalıyordu, sevgilisi ajanstan eve geldiğinde çok yorgun olduğundan dolayı bazen oturup yemek bile yemeden yatağa gidiyordu. Açıkçası bunlar Minho için en rahatsız edici sebepler bile değillerdi, en rahatsız edicisi, Jinwoo'nun yavaş yavaş bozulan uyku ve yemek düzeniydi.
"Çalışmasan da olurdu, biliyorsun değil mi?" Minho, koltuktaki peluş oyuncağa sarılarak sızıp kalmış olan sevgilisinin yanına oturdu ve uzun zamandır dokunmaya fırsat bulamadığı ipek tende gezdirdi parmaklarını. Makyaj yüzünden cildi biraz bozulmuştu, ama önemli değildi. Kişiliği aynı kaldıkça gülümsemelerinin büyüsünün kaybolmayacağını bilecek kadar iyi bir fotoğrafçıydı o. Ve kişiliği değişmediği sürece ne olursa olsun onu seveceğini bilecek kadar iyi bir aşıktı.
Biraz geri çekilip masanın üzerindeki fotoğraf makinesini aldı ve sevdiği adamın tam karşısında durarak, makinenin odağını ayarladı.
Klik.
Jinwoo'nun habersiz veyahut haberli çekilen her resminde olduğu gibi, bu resminde de büyüleyici yanı gözler önündeydi.
"Keşke hiç çalışmasan, yanımdan bir saniye bile ayrılmasan. Yalnızca bana gülümseyip yalnızca benim kamerama baksan. Ne olurdu sanki?" Minho kendi kendine mırıldandı sevdiği adamın horultular içinde uyuyan bedenini izlerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B4 U GO [Minwoo]
FanficSen hayatımdan tamamen gitmeden önce, son bir gülümsemeni çalmama izin ver.