Perdenin engelleyemediği güneş ışınları gözüme gelirken yeni bir güne daha uyandım. Sabah sabah okula gideceğim aklıma geldiğinde kafamı yastığa gömüp tekrar uyumaya çalıştım. Bu imkansızdı çünkü ne kadar uyumaya çalışsam da canım kardeşim(!) Ada beni uyandırmaya gelecekti. Kapım açıldığında Ada'nın geldiğini anlamıştım. Uyuma taklidi falan yapmayacaktım çünkü Ada'nın beni uyandırması biraz farklıydı. Başımı yastıktan kaldırdığımda Ada'yı ve elindeki su dolu sürahiyi gördüm. Bu ıslatarak uyandırma tekniği yeni bir şeydi evimizde. Gözlerimi açtığımı gören kardeşimin yüzündeki o mutlu ifade birden yok oldu ve somurtmaya başladı. Sırıttım. Ada beni böyle uyandırmaya bayılırdı. Sadece su dökerek değil kafama yastık bastırarak ya da üstüme atlayarak da uyandırabilirdi. Ben yataktan zıplayarak uyandığımda ise kahkaha atarak uzaklaşırdı odamdan. Ancak sadece beni böyle uyandırırdı. Annemi böyle uyandırmaya çalışsa fena bir ceza yiyeceği kesindi. Ben sırıtmaya devam ettiğimde Ada omuz silkti ve sürahideki tüm suyu üstüme boşalttı. Ben Ada'ya bağırırken annem okula geç kalacağımız ile ilgili laflar söylüyordu fakat pek umrumda değildi, elimde olsa hiç gitmezdim. Ada koşarak odamdan çıktığında ıslaklığıma bakıp küfür ettim. Annemin söylenmeye devam ettiğini duyduğumda hazırlanmaya başladım. Yüzümü yıkadım, üzerime siyah tişörtümü altıma da siyah pantolonumu giydim. Ayakkabı olarak siyahlı ve kahverengili bir spor ayakkabı seçtim. Siyah giymeyi severdim ve çoğu kıyafetim siyahtı. Aşağı indiğimde annem ve Ada yemek masasında oturmuş beni bekliyorlardı. Kahvaltı etmediğimi bilirlerdi ama her sabah bu masada bir serviste bana olurdu. Sema Sultan kahvemi önüme koyarken ona da günaydın dedim. Sema Sultan senelerdir bizimle çalışıyordu. Küçüklüğümüzde de bizimle birlikteydi bu yüzden teyzem gibi olmuştu. Ona "Sema Sultan" derdik. Kahvemi bitirdiğimde masadan kalkıp dış kapıya doğru yürümeye başladım,ceketimi aldım ve hala masada oturan Ada'ya seslendim.
"Ada 2 dakikan var. Eğer 2 dakika içinde arabanın yanında olmazsan seni almadan gideceğim."
Bu her sabah söylediğim bir replikti sadece. Tabii söylediğim zamanda gelmediğinde onu bırakıp okula gitmişliğim vardı.
"Deniz bugün de sakın..."
Annemin bana olan sözü yarım kalırken ben dış kapıyı çoktan kapatmıştım. Ne diyeceğini tahmin edebiliyordum "Sakın eve geç gelme." Bu söz artık deyim olup çıkmıştı. Evet, eve geç gidiyordum. Sadece bu aralar çok sıklaşmıştı çünkü sınavların başlaması ve yazacağım kitap beni çok tedirgin etmeye başlamıştı ve biraz kafa dağıtmalıydım. Yazacağım kitap... Kitap yazmaya birkaç yıl önce başlamıştım. İlk başlarda iyi gidiyordu hatta Ada bile beğenmişti fakat daha sonra konu kopmuştu ve hikaye saçma sapan bir hal almıştı. Bende başka bir kitap yazmayı istiyordum. Fakat yazacağım kitaba konu bulamıyordum ve bu çok can sıkıcıydı. Ada beni şaşırtmayıp 5 dakika sonra arabanın yanına geldiğinde (onu bırakıp gidebilirdim ama vicdanım tutmuştu) üstüne giydiği şeylerden hiç hoşnut olmamıştım. Kot ve aşırı derecede kısa olan şortu beni sinirlendirmeye yetmişti.
"Eve gidip o şortu çıkarıp yerine pantolon giyip aşağı mı inersin yoksa ben seni zorla eve sokup odana mı kilitleyeyim?"
Sorduğum bu soru karşısında Ada gözlerini devirip hiçbir şey olmamış gibi ön koltuğa bindi. Onu arabadan indirip odasına kilitlememe az kalmıştı ki annem kapıda göründüğünde bu fikrimden vazgeçmiştim. Eğer şimdi Ada'yı zorla arabadan indirip odasına kilitlersem annemin dilinden kurtulamayacağımı biliyordum. Bende sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım ve direksiyonu Ada'nın okuluna doğru yönlendirdim. Ada ile okullarımız farklıydı çünkü canım kardeşim(!) abisiyle aynı okulda olmak istemiyordu. Bu beni ne kadar rahatsız etse de ve ne kadar itiraz etmiş olsamda annem Ada'nın tarafını tutmuş ve onu başka bir okula yazdırmıştı. Ada bu yıl lise 1'i bitirecekti bende lise 3'ü. Okula geldiğimizde Ada inmeden önce yanağıma kısa bir öpücük kondurmuştu. Bazen - hatta her zaman- beni ne kadar sinirlendirse de o benim kardeşimdi ve onu seviyordum. Ada indiğinde hızla oradan ayrıldım ve bu sefer direksiyonu kendi okuluma yönlendirdim. Okulda pek tanınan bir tip değildim. Derslere girer, sınavlar olur ve normal öğrenciler gibi takılırdım. Okulun popüler tiplerinden hiçbir zaman olmamıştım ve olmayı da istemezdim. Onlar bir şeyi yapmadıklarında bile yapmış gibi gösterip bunlarla övünürlerdi. Ve bunun farkında olan bu okuldan benim de dahilimde birkaç kişi vardı. Onlardan bazıları arkadaşlarım Defne ve Burak'tı. Defne ve Burakla çocukluktan beri tanışıyorduk ve birbirimizi kardeş olarak görürdük. İyi ve kötü günlerimizde hep birbirimizin yanında olmuştuk ve şimdiye kadar hiç ayrılmamıştık. Okulun otopark için ayrılan bölümüne arabayı park edip okul bahçesine doğru yürümeye başladım. Bahçeye girdiğimde ilk gözüme çarpan okulun popüleri Koray'dı. Koray bu okuldaki tüm kızların aşık olduğu tipti. Tüm kızları kullanırdı ve bir daha onların yüzüne bakmazdı. Kızlar ise buna rağmen Korayla bir kez daha birlikte olabilmek için peşinden ayrılmazlardı. Bende Koray kadar yakışıklıydım ve çoğu kız benimle de olmak istiyordu fakat ben kızları kullanmazdım. Girişteki bahçe duvarına yaslandım, sigara paketimden bir sigara çıkarıp yaktım ve dumanı içime çektim. Gözlerim hala popülerler grubunda dolaşırken adımın seslenildiğini duydum.
"Deniizzz!"
Bu Defne'ydi. Üzerinde kırmızı kareli kısa bir gömlek altında ise kısa kot şort vardı. Defne güzel bir kızdı ve böyle kısa giydiğinde fiziğinin güzelliği belli oluyordu. Bu da gelen geçen her erkeğin Defne'ye bakmasına neden oluyordu. Bu yüzden Burak ve ben Defne'nin bu kadar kısa giyinmesine izin vermezdik. Ancak bugün ne oldu da Burak Defne'nin kısa giymesine izin verdi merak ediyordum. Defne'nin arkasından bana doğru ilerleyen Burak ise beyaz tişörtünün üzerine gömlek giymişti ve altında da yırtık siyah pantolon vardı. Defne bugün oldukça neşeliydi fakat Burak pek neşeli durmuyordu. Keyfinin yerinde olmadığı belliydi. Yanıma geldiklerinde Defne bana sarıldı ve elimdeki sigaranın düşmesine sebep oldu. Tam ona sitem etmeye hazırlanıyordum ki giydiği kıyafetler aklıma geldi ve bunun sigaramın düşmesinden daha önemli bir konu olduğunu düşündüm.
"Bu kadar kısa giyinmenizin sebebi nedir prenses?"
Burak ve ben Defne'ye prenses diye hitap ederdik. Bu küçükken çok oynadığımız prenses kurtarma oyununun bir etkisiydi.
"Karışmayın bana!"
Sinirli gibi görünmeye çalışarak söylediği bu cümle beni gülümsetmişti. Bende konuyu uzatmak istemedim. Defne sınıfa çıkacağını söyleyip gittiğinde Burak'a neler olduğunu sormaya karar verdim.
"Bugün pek keyifli değilsin sanırım. Sorun ne?"
Oflayıp yere bakmayı bıraktı.
"Ne olacak? Bir okul günü daha ve Defne yine o piçle oturacak!"
Bu malesef ki doğruydu ve behsettiği o piç Koray'dı. Bu konuda bende Burak kadar sinirliydim. Burak'ı sakinleştirdikten sonra birlikte sınıfa çıktık. Sınıfa çıktığımızda Defne telefonuyla uğraşıyordu. Sınıfta olan diğer kişiler gibi. Uzun,sıkıcı ve hep Defne'yi kontrol etmekle geçen bir dersten sonra nihayet tenefüs zili çalmıştı. Defne, Burak ve ben okul bahçesine çıktığımızda Koray'ın yanında farklı bir kız gördüm. Bu kız bizim okuldan değildi buna emindim. Uzaktan göründüğü kadarıyla açık renkli olan saçları omzunun biraz altına geliyordu. Giydiği beyaz tişörtünün üstüne siyah deri ceket giymişti. Altına ise siyah pantolon... Çok zayıftı ve sanki bir hastalıkmış gibi görünüyordu zayıflığı. Gözlerinin rengi ise açık maviydi. Daha önce böyle bir mavi görmemiştim. Zayıf olmasına rağmen fiziği güzel görünüyordu. Ancak Koray'ın yanında olması beni rahatsız etmişti. Belki o da Koray'ın peşinden koşan diğer kızlar gibiydi. Ben öyle olmamasını dilerken o hızla yürüyerek Koray'dan uzaklaşmaya başladı. Koray ise onun yanına gidip kolundan tuttu ve kızın kolunu sıkmaya başladı. Bu hareketi beni sinirlendirirken kendime hakim olamayıp onlara doğru yürümeye başladığımı fark ettim. Arkamdan Defne'nin ve Burak'ın bana seslenişlerini umursamadan onlara doğru ilerlemeye devam ettim. Bu hareketim benim için bir başlangıçtı belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Saflığı
Teen FictionAşık olacağın kişi siyah olduğu gibi ne kadar saf olabilir?