Onlara doğru yaklaştıkça sinirlerim gitgide geriliyordu. Nasıl oluyordu da bir kıza karşı böyle davranabiliyordu? Yaklaşana kadar benim onlara doğru yürüdüğümün farkında değillerdi.
Yanlarına vardığımda Korayla göz göze geldik. Biraz daha öfkelense gözlerinden alev çıkacaktı sanki. Ama bunu umursamadan gidip yakasını tuttum ve bir duvara yasladım.
"Daha deminden beri sizi izliyorum. Ne diye canını acıtıyorsun! Bırak gitsin kız!" Yüzü kıpkırmızı olmuştu ki o âna kadar yakasını biraz(!) fazla sıktığımın farkına varamamıştım. Bıraktığımda nefes nefese kalmıştı.
Boğazını eliyle ovup arkasında kalan kıza baktı. Sonra bana dönüp "Şuan beni ne kadar sinirlendirdiğinin farkında bile değilsin. Şimdilik bırakıyorum. Ama sanma karşılıksız kalacağını! Fena ödeyeceksin."dedi ve arkasını dönüp hızlı adımlarla okula girdi. O gittiğinde kıza "İyi misin?"diye sordum. İyi görünmüyordu. "Evet, teşekkürler." dedi ve o da okula doğru yürümeye başladı.
Defne ve Burakla birlikte dersin başlamasına 5 dakika kala sınıfın yolunu tuttuk. Ben Burakla oturuyordum. Defne ise bu okula geldiğimizden beri hoşlandığı çocukla. Yani okulda en sinir olduğum kişi ile "Korayla!". Bu durumdan benim kadar Burak da sinir kapıyordu. Ama Defne bize öyle yalvarmıştı ki izin vermemek elimizde değildi. Ne yapıp edip Korayla oturmuştu. Eskiden Koray'ın yanında oturan kızı önce tehdit etmişti. Kız itiraz edince de bir güzel dövmüştü. O bu olayı bizden gizli yaptığı için itiraz edememiştik. Zil çaldığında hoca sınıfa girdi ve serbest olduğumuzu, konularımızın az kaldığı için işlemeyeceğini söyledi. Okul temposu fazlaydı ve diğer okullardan çok daha fazla ilerdeydik. Telefonumu çıkardım ve güzel bir şarkı açıp kitabımın konusunu düşünmeye başladım. Bunu yaparken kafamı sıraya koymuştum ve zil çalana kadar uyuyakalmıştım. Zil o kadar yüksek sesliydi ki kulaklarım ağrımıştı. Okuldan çıktıktan sonra Defne ve Burakla birlikte kafeye gidip oturduk. 1 saat kadar sohbet ettikten sonra Burak "Bu akşam da bara gidip kafa dağıtsak güzel olmaz mı?" dedi. Defneyle bir süre bakıştıktan sonra birlikte "Olur!" dedik. Bu bana da iyi gelecekti. Kahvelerimizi içtikten sonra kafeden çıkıp vedalaştık. Ve kafenin önüne park ettiğim arabama binip evin yolunu tuttum.
~4 saat sonra~
Buluşmamıza yaklaşık yarım saat kalmıştı ve ben hazırdım. Barın önünda buluşacaktık. Telefonumu elime aldım ve Defne'nin bana gönderdiği esprili mesajlara bakıp aptal aptal gülümsedim. Bu kızın başka işi yok muydu? Son kez aynaya baktıktan ve ne kadar yakışıklı olduğumu düşündükten [saçmalamayın ne egosu(!)] sonra ayağa kalktım. Bar, eve araba ile 10 dakika uzaklıktaydı. Odamdan ayrılmak üzere sigara paketimi, telefonumu ve arabanın anahtarını alıp odadan çıktım. Koridordan geçerken Ada'nın kapısının önüne geldiğimde kapıya vurdum. Annem olmadığı için dışarı çıkacağımı haber verdim. Tam kapısını kapatacaktım ki bir anda kapının önünde belirdi ve kapıyı kapatmamı engelledi. Bana tehditkar bir bakış atarak "Anneme 'Oğlun yine sen yokken ders çalışmak yerine barlara gidiyor!' dememi istemiyorsan, kız arkadaşlarımla dışarı çıkmama izin vereceksin." dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Tehdidi büyüktü. Bi an anneme bunları söylediğini düşündüm. Evde kesinlikle büyük bir katliam çıkardı. Ve bu katliamda Ada'nın evin köşesinde, bana bakarak kıs kıs güldüğünü hayal edebiliyordum. "Seni cadı!" diye bağırdım. Sonra koşarak onu yatağa yatırdım ve üzerine çıkıp gıdıklamaya başladım. Bazen bizde çocuklaşabiliyorduk. "Yapmaaaa!" diye bağırıyordu fakat takmıyordum. Kızarana kadar gıdıklamaya devam ettim ve üstünden kalkıp "Tamam ama bir şartım var. Ben saat 1'de evde olacağım.
Eve döndüğümde sen de evde olmazsan fena bozuşuruz ona göre. Ben çıkıyorum." deyip merdivenleri inmeye başladım. Kapının önündeki Mini Coper'a binip çalıştırdım. Müzik açtıktan sonra bir tane sigara yaktım ve arabayı sürmeye başladım.
Bara geldiğimde Burak'ın kapının önünde beklediğini gördüm. Fakat her zamanki gibi Defne gelmemişti. Kapının önünde birkaç dakika bekledikten sonra Defne karşımızdaydı. Kısa elbisesiyle... İçeri girdiğimizde bar masasına gidip sandalyelere oturduk ve içki sipariş ettik. Her zaman içmezdim. Sadece mutsuz olduğumda... Bugünse öylesine içecektim. Burak her akşam bir Malt içerdi. Ona kızsamda o böyleydi ve yapacak bir şey yoktu. Defne'nin ise ilk kez içki içeceğine yemin edebilirdim. Bunu aklımdan geçirdiğim sırada Defne "Eee şey... Ya biliyorum biraz geç oluyor size söylemem ama... Ben daha önce hiç içki içmedim." dediği anda biz Burakla gülerken en son yere düşeceğiz diye korktum. Hala gülerken cevap verdim "Gecenin sonunda nasıl olacağını merak ediyorum!" En sonunda "Ne var bunda gülünecek! Benim suçum değil ki. He bir de sarhoş olup o eski sevgilim olacak yavşağa mesaj falan atmam değil mi?" dediğinde içtiğim içkinin de etkisiyle daha çok gülmeye başladım. "Ya gülme! Sana diyorum!" dediğinde dudağımı ısırıp gülmeme engel olmaya çalıştım. Fakat Burak'a baktığımda hala gülüyordu. Omzuna vurdum ve kulağına eğilip "Telefonunu alsak fena olmaz herhalde." diyip gülümsedim. Daha sonra Defne'ye dönüp "Merak etme o kadar içmene izin vermeyeceğiz." dedim. Gözlerimi karşıdaki masaya çevirdiğimde masada sabah Koray'ın yanında olan sarışın kızı gördüm. Biraz içmiş gibiydi. Etrafındaki insanlara boş gözlerle bakıyordu. Parmağımla o kızı gösterip "Tanıyor musunuz şu kızı?" dedim. Defne "Yeni gelen kız. Hakkında iyi şeyler söylemiyorlar. Uyuşturucu falan kullanıyormuş." dedi. Burak da onu onaylayınca gözlerimi kıza sabitledim. "Adını biliyor musunuz peki?" diye soruverdim. Bunun altından başka bir şey çıkaracaklarının farkında değildim. Burak "Neden bu kadar soruyorsun ki şu kızı?" dedi. Parmağını dudaklarında gezdirip gülümsedi ve içkisinden bir yudum aldı. Defne "Hoşlanmadın değil mi? Yok artık Deniz! Sandığım gibi bir şey olmadığını söylemeni istiyorum." dedi. Ellerimi teslim oluyormuşcasına sallayıp "Tabii ki hayır! Saçmalama." dedim ve dudak büktüm. Defne "Adı Rüya imiş." dedi. RÜYA. İsmini birkaç kez zihnimde tekrarladıktan sonra içkimi kafama dikip saate baktım. 11.30 idi. Defne'nin kafa şimdiden güzelleşmişti. En hafif içkiyi içmesine rağmen. 3. kadehini istediğinde saat 12.45' ti. Sarhoş olmuştu ve 3. içkiye izin verirsek neler olacağını merak dahi etmiyordum. Yürüyemeyeceğini anladığımızda ben kucağıma aldım ve arabaya kadar taşıdım. Onu arkaya oturttuktan sonra Burak onun yanına oturdu. Bende sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdım. Defne'yi eve bırakırken annesinden bir ton laf işitsekte Eda teyzeyi sevdiğim için sesimi çıkartmamıştım. Daha sonra Burak'ı evine bırakacakken annesi aradı ve evde olmadıklarını söyledi. Burak'ın yanında anahtar olmadığı için bize gelmesine karar verdik ve eve doğru arabayı sürmeye başladım. Eve döndüğümüzde Ada oturma odasında televizyon izliyordu. Pijaması üstünde, battaniyesi üzerinde uzanmıştı. Burak'ı görünce hemen boynuna atladı. Bana abi yerine Deniz derken ona abi diyordu. Ama bu durumdan rahatsız olmuyordum.
Gece geç olduğunda film izlemeye karar verdik. Korku filmi açıp koltuklara yayıldık. İki saatin ardından ben "Hayatımdan çaldığınız iki saati bana geri verin!" diye isyan ederken film bitti. Cidden bu kadar gereksiz bir film hayatımda görmemiştim. Ada da bu lafıma katıldıktan sonra yanıma geldi ve sarıldı. Bende karşılık verdiğimde bir-iki dakika sarıldıktan sonra "Ben uyumaya gidiyorum. İyi geceler." dedikten sonra merdivenlerden çıkıp odasına girdi. Kapısını kapattığını duyduğumda "Biraz dışarı mı çıksak acaba? Evde sigara içemiyorum." dediğime Burak da onaylayınca arabaya binip sahile gittik. Sahilde bir saat kadar oyalandıktan sonra eve döndük. Ben yatağımda, Burak da yerde yatıyordu. Ne kadar misafir odasında yatmasını söylesem de itiraz etmişti ve bana inat olarak yerde yatmayı tercih etmişti. O an aklıma kitap için çok uygun bir fikir geldi. Beynimde kendimi alkışladıktan sonra sahilde müthiş derecede sakinlikte kitap yazabileceğimi düşündüm. Evet, mutlaka sabah erken saatlerde sahile gidecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Saflığı
Teen FictionAşık olacağın kişi siyah olduğu gibi ne kadar saf olabilir?