3.Bölüm

430 44 35
                                    

-JUVİA'NIN ANLATIMINDAN -

"Ve ufak bir tavsiye, aklındaki tilkilere hakim ol. Buradan kaçış yoktur."

Gözden kaybolunca kadar arkasından bakıp hareket etmedim.
Nefesimi dışarı üfleyip saçımı pravana bulmak için yokladım. Sonuçta tel tokanın açamayacağı kilit yoktur.
Saçımda paravana bulunca altın bulmuş madenci gibi sevinçle yerimde zıplayıp tokayı uzun ince bir demir haline getirip kildi zorlamaya başladım
"Burdan kaçış yoktur."
Dedim yüzümü buruşturup kızıl saçlıyı taklit ederek. Ama şimdi güzel kızdı yalan olmasın. Bir korsanın bu kadar güzel olması alışılmış bir olay değildi. Gerçi Güvertede gördüğüm kadarıyla çoğu kız güzeldi. Etrafım güzel kızlarla dolu, Tanrım sanırım cehennemdeyim.
Tel tokayla zorlamaya devam ederken kilidin açıldığını belli eden sesle kıkırdadım ve yavaşça demir kapıyı açtım.
Kafamı dışarı uzatıp birilerinin olup olmadığına baktım. Etraf temiz gözüküyordu. Yürümeyi zorlaştıran elbisemin eteklerini sinirle topladım ve koridorda sessizce yürümeye başladım. Ne gerek vardı bu kadar rahatsız edici şeyleri giymeye? Zaten ayakkabımın teki de yoktu. Muhtemelen dün gece düşmüştü.
Biran önce bu gemiden kaçmayı veya sarayla iletişime geçmem gerekiyor. Fairy Tail'in gemisinde bu ne kadar mümkün olabilir bilmiyorum ama denemekten zarar gelmez.
Ve tabiki o yaşlı adamın dediklerine inanmamıştım. Kim inanır ki? Ayaküstü bu kadar güzel yalan söylemesi beni büyüledi gerçi. Benim babam, benim ponçik minnoş babam insanları gereksizce öldürecek ha? Hiç sanmıyorum.
"Ne halt yiyorsun sen?"
Arkamdaki sesi duyunca küçük çaplı bir çığlık atıp yerimden zıpladım istemsizce. Korkuyla başımı yana doğru çevirdim ve sesin sahibine baktım.
Şu atarlı korsandı. Sinirle bana bakıyordu. Ya ne gerek vardı bu kadar sinirlencek? Alt tarafı birazcık kaçıyorum. Birbirimizi kırmaya değer mi?
Birden bileğimden sertçe tutup çekiştirmeye başladı.
"Yürü!"
Acıyla yüzümü buruşturdum.
"Bırak beni! Canımı acıtıyorsun."
"Kapa çeneni."
Dedi kısık bir sesle. Bileği sıkmayı biraz bıraktı ama hala serçe tutuyordu.
Parmaklıkların önüne gelince kapıyı açıp beni içeri itti ve kapıyı serçe kapattı. Demirin sesi yankılanmıştı. Bileğimi tutup ovuşturdum.
"Başında bekleyeceğim. Ufak bir çıt çıkartırsan sana yemek vermeyi bırakırım."
O diyince aklıma zaten aç olduğum geldi. Dün akşamdan beri bir şey yememiştim. Şimdiyse kesin öğleni geçiyordur.
"Zaten yemek vermiyorsun."
Dedim tek kaşımı kaldırarak. Gözleriyle arkamı işaret etti. İşaret ettiği tarafa dönünce yerdeki tepsiyi gördüm.
Bu... Bu yapılan şey evcil hayvan muamelesi resmen!
"Şaka mı bu?"
Diye sordum ona şok olmuş bir şekilde bakarak. Tek kaşını kaldırarak bana baktı. Tepsiyi işaret ederek konuşmaya devam ettim.
"Tepsiyi yere koymayı bırak, çatal bıçak bile yok. Ellerimle mi yememi bekliyorsunuz?"
Nefesini dışarı üfleyip karşıdaki sandalyeye oturdu ve küçük odun gibi bişeyi alıp çakıyla oymaya başladı.
Görmezden mi geldi bu beni? Sinirle parmaklıklara yürüyüp demirleri tutup sesimi yükselttim.
"Sana diyorum. Beni görmezden gelemezsin!"
Gözlerini kısarak bana baktı. Bakışları o kadar ürkütücüydü ki, parmaklıkları bırakıp biraz geriledim. Aramızda bir buçuk metre kadar uzaklık ve parmaklıklar vardı ama yine de gerilemiştim işte.
"Burası otel değil hanımefendi. Farkettiysen parmaklıkların arkasındasın."
Bakışlarını tekrar o oduna çevirip oymaya devam etti.
"Sana yemek verdiğimiz için bize minnettar olmalısın."
Dedi gözlerini elindeki şeyden ayırmadan. Sinirle ona baktım.
"Sizin gibi barbarlara asla minnettar olmam ben!"
Birden durdu ve hızla gözlerini bana çevirdi. Bir süre baktıktan sonra konuştu.
"Babar mı?"
Dedi sinirle gülerek. Birden yüzündeki gülüş silindi ve yerini donuk bir ifade aldı. Ani ruh değişikliği ürkütmüştü.
"Bunu o pisliğin veledi mi söylüyor?"
"Sen kime veled diyorsun!"
Yine görmezden gelip o saçma şeyi oymaya devam etti. Artık sinirimi bozmaya başlamıştı.
"Pislik..."
Diye mırıldandım ve parmaklığa yavaşça tekme attım.
Küçük banka oturup kollarımı göğsümün altında birleştirip sinirle etrafa bakındım. Kaçmak için bir yer bulmalıyım. Az önce o şansımı bir aptal gibi geri teptim. Daha dikkatli olmalıydım.
Ama o pislik karşımda dururken nasıl kalabilirim ki? Zaten karnım da aç. Ama ne olursa olsun onun verdiği şeyi asla yemem.
Yani sanırım şuan tek yapabileceğim şey babamın beni bulması için dua etmek.

****

Acıktım...
Bir kaç saat geçmiş olmalı. Elbisemi tekrar toparlayıp oturdum ve karşımda nöbetimi tutan korsana baktım. Hiç sıkılmadan, usanmadan o şeyi oyuyordu. Ayağa kalktım ve etrafa bakındım. Saatlerce okumaktan popom uyuşmuştu artık.
Nefesimi dışarı üfleyip Yüzümü ellerimin arasına aldım. Başım dönüyor artık açlıktan.
"Ye şu yemeği. Geberip gideceksin."
Dedi.
"Yemicem."
Dedim. Omzunu silkti.
"Sen bilirsin."
Ve yine gözlerini o şeyden ayırmadan konuşmuştu. Dikkatlice, saatlerce uğraştığı şeye baktım. Ben öylesine odunu soyuyor sanıyordum. Ama iyice bakınca heykelimsi bişey yaptığı belli. Aslında heykele de çok benzemiyordu.
"Saatlerdir neyle uğraşıyorsun?"
Diye sordum istemsizce. Birkaç saniyeliğine bana bakıp cevap vermeden işine devam etti. Yine görmezden gelindiğimi düşünürken konuştu.
"Silah."
Ses tonundaki soğukluk ürperticiydi. Yutkunup ellerimle oynadım.
Ayaklandığını hissedince başımı ona çevirdim. Elindeki şeyi biraz havaya kaldırdı tek gözünü kapatıp nişan almaya başladı.
Bana nişan aldığını farketmemle gözlerim büyüdü. Tam bağıracaktım ki elindeki şeyi fırlattı bile. Nişan alıp firlatması iki saniye sürmemişti bile. O şey yüzümün hemen yanından geçip Arkamdaki tahtadan duvara saplandı. Ve birden yanağımda bir acı hissettim. Elim titreyerek yavaşça yanağıma gitti. Çizilmişti ve kanıyordu.
Nefes nefese ve ağzım şokla açık bir şekilde ona bakarken konuştu.
"Hedefimin önünde durma. Az kalsın sana saplanacaktı. "
Dedi dalga geçercesine ve saatine baktı. Sonra da bir şey demeden gitti.
O gittikten sonra titreyen bacaklarıma hakim olamadım ve kendimi yere bıraktım. Yavaşça başımı arkaya çevirip sapladığı yere baktım. Küçük siyah bir dairenin içine bıçağa benzeyen değişik bir şey saplanmıştı. Hızla parmaklıkların aralıklarına baktım.
O kadar mesafeden parmaklıkların arasından o şeyi geçirmiş ve siyah noktayı vurmuştu. İki tahtanın birleşim noktasının tam arasındaydı.
"S...saçmalık."
Diye mırıldandım kısık bir sesle. Hangi insan...
"Hey, sen neden yerdesin?"
Hızla sesin geldiği tarafa baktım. Sarışın bir kız bana bakıyordu. Saatini kontrol edip anahtarla kapıyı açtı.
"Süren doldu prenses. Eğer istiyorsan güverteye çıkabilirsin."
Dedi ve gülümsedi. Ama birden gülümsesi soldu ve gözleri büyüdü.
"Yüzüne noldu senin! Neden kanıyor?"
Dedi ve telaşla içeri girdi. Yanıma gelip eğildi ve çiziği inceledi.
"Bir şey yok çizildi sadece."
Hemen ayağa kalktı.
"Saçmlama ne demek bir şey yok. Sen burda bekle hemşireyi çağıracağım."
Dedi ve hızla gitti.
o kız tekrar gelmeden hızlıca ayağa kalkıp duvardaki bıçağı çıkardım saplandığı yerden. Dikkatlice inceledim. Gereksiz bir şekilde detaylıydı. Hızla elbisemin içine koyup gizledim ve o kısmın kabarıklığını gidermek için eteğimi düzelttim.
Bana bıçak fırlatmanın cezasını göreceksin suratsız şey.





VEE YİNE BEN <--- BU HİKAYE KISA OLCAK BAŞTAN SÖYLİYİM JDKDLDLDKSK VT VE TABANCI GİBİ UXATMAK İSTEMİYOM ;-; HRLE Kİ VT KADAR...
NEYSE İYİ OKUMALAR PONÇİK OKUYUCULARIM HFLDĞSKSLDMX❤

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 10, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KORSAN -Gruvia-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin