+7

556 71 47
                                    

Minho, Bay Teddy'i de kucağına alarak evinin çatısına tırmanmaya başladı. Bu kırgın, kin dolu ruhu, Minho'nun aciz ölümünden başka ne tatmin edebilirdi ki? Bay Teddy'nin son anlarını görmesini sağlayacak, onun son dileğini gerçekleştirecekti. Song Minho'nun parçalanmış iç dünyası, karman çorman olmuş iç yangınında harap olmuş zihniyeti. Kül olmuştu içinin her bir zerresi, kimse toplayamayacaktı o külleri, kimse göremeyecekti. Kendi bedeni, kendi küllerinin kavanozu olacaktı.

Bay Teddy'i yavaşça çatıya bıraktı ve ağır adımlarla çatının ucuna doğru yürümeye başladı. Acele etmiyordu, korkusu yoktu, endişesi yoktu, geride bırakacağı kimse yoktu. Ailesinden geriye kalan tek kişi olan kız kardeşini kaybetmişti, onun salaklıklarını çekebilen ve gerçekten arkadaşı olan üç kişiyi kaybetmişti, diğerleri yalnızca çıkarları için yanındayken onları önemsemek saçma olacaktı. Ve Jinwoo'su... Ah, minik hırçın meleğini de kaybetmişti, oysa ona daha hislerinden bahsedememişti bile. Gerçi, kabul göreceğinden de emin değildi. Kendini yavaşça boşluğa verirken, yüzünü çevirdi ve Bay Teddy'nin nefret edilesi suratına baktı, şu an o surat bile ona sevgi dolu gözüküyordu oysa. Sanırım Kim Jiwon'un ruhu artık mutluydu.

Minho yere çakılmadan önce duyduğu tek ses, iki melekti. Her ne kadar yaptıkları yüzünden Cehenneme gideceğini bilse de, kız kardeşinin ve sevdiğinin meleksi sesleri, ona bir an için Cennet umudu vermişti.




"Ah, böyle sonlanacağını bilmeliydim. Eğer bilseydim hayatta kalkışmazdım. Onun sonu da Jiwon gibi olacak."

"Ya, sakin ol. Hala yaşıyor, henüz ölmedi oppa."

"Sen nasıl bu kadar sakinsin? Şu an hastane yatağında yatan kişi senin abin!"

"Bu yüzden sakinim, abimin ben yaşadığım sürece hayata tutunmayı kesmeyeceğini biliyorum."

Minho, duyduğu konuşmalarla yavaşça gözlerini açarken Jinwoo nefesini tutarak onu izliyordu. Şu an o kadar mutluydu ki... Minho haklıydı, yaptığı şey çocukçaydı, ya o da şaka yapmaya çalışırken birisinin ölümüne sebep olsaydı?

"Danah?" Minho'nun gözleri ilk olarak Danah'ın neşe saçan gözleriyle buluşmuştu, ardından da elini sıkı sıkı tutmuş, gözleri ağlamaktan şişmiş olan Jinwoo'yu fark etmişti.

"Cennette miyim ben?.."

"Hayır, hala dünyadasın maalesef." Danah dil çıkararak Bay Teddy'i Minho'nun yattığı hastane yatağına koydu, abisinin nasıl irkildiğini gördüğünde kahkaha atmamak için zor tutmuştu kendini. "Bay Teddy sağolsun."

"Merak etme, hortlak filan yok. Hepsi bir şakaydı." Danah, oyuncak ayının sağ gözünü işaret etti. "Gözüne kamera koymuştuk, bu sayede yerini bulup seni hemen hastaneye kaldırabildik. Hoş, zaten tahmin edilemeyecek bir yerden de atlamadın."

Minho, âdeta beyni eriyormuş gibi hissederken Jinwoo'nun elindeki tutuşunu sıkılaştırması ile dikkati sevdiği çocuğa kaymıştı.

"Çok özür dilerim, gerçekten çok özür dilerim. Çok korkunç bir insanım ben. Pisliğin tekiyim. Sana yaptığım şey çok iğrençti, kendimden tiksiniyorum. Gerçekten çok üzgünüm Minho, lütfen affet beni?" Jinwoo ardı ardına af dilerken Minho ne olduğunu sorgularcasına kız kardeşine baktı. Danah yine olaya el atmıştı.

"KJW, Kim Jinwoo'ydu. Bütün o mesajları Jinwoo'nun telefonundan alıyordun. Bu sana benim, Jinwoo'nun ve yakın arkadaşlarının düzenlediği bir kendine getirme planıydı. Jiwon'un ölümünün asıl sorumlusu sen olmana rağmen en az umursayanının da sen olması hepimizi rahatsız ediyordu açıkçası. Ama son attığın mesajlara bakılırsa, dersini almış gibisin."

Jiwon'dan bahsedilmesi, Minho'nun gözlerinin yaşarmasına sebep olmuştu. Ona karşı duyduğu şey vicdan azabından da öte bir histi. Ve nedense, yaptıkları bu plan için kızamadı ne kardeşine, ne sevdiğine, ne de arkadaşlarına. Çünkü onlar sayesinde yaptığı şeyin ne denli sonuçlar doğurduğunu fark etmiş, şu an hastane yatağında yatıyor olmayı hak etmişti.

Ayrıca yıllardır sevdiği fakat vicdan azabından açılamadığı çocuk karşısında onun için göz yaşı döküp sıkı sıkı elini tutuyordu, sırf bunun için bile mutluluktan ağlayabilirdi.

"Seni seviyorum." diye fısıldadı artık dayanamayaraktan. O ölmeden önce bunu yüzüne söylemek istiyordu. "Biliyorum beni asla affetmeyeceksin, senin çok değerli bir parçanı çaldım senden. Ama emin ol gerçekten, gerçekten üzgünüm. Keşke zamanı geri alabilsem ve o tünele giren ben olsam."

"Önemli değil." Jinwoo öteki elini Minho'nun yanağına koyup akmaya başlamış olan yaşlarını sildi. "Geçmişi değiştiremezsin."

Minho önemli olduğunu biliyordu. Jinwoo için ne kadar can yakıcı olduğunu biliyordu. İki yıl da geçse, affetmesinin kolay olmadığını biliyordu.

"Benim tek istediğim yaptıklarının farkına varman, kardeşimi biraz olsun umursamandı." Jinwoo, Minho'ya buruk bir şekilde gülümsedi. "Sanırım, artık senden nefret etmiyorum."

"Beni seviyor musun?" Minho umutla sorduğunda Jinwoo başını eğdi.

"Hayır." Dedi sakince. "Henüz değil."

Ama sevmeye gönüllüydü, onu affetmişti ve Minho, onun kendisinden hoşlanmaya başladığını da biliyordu. Yalnızca zaman lazımdı.

Henüz değildi, ama çok yakındaydı.

O sırada, Bay Teddy'nin ağzındaki dikişlerden birisi koptu ve tuhaf, bir o kadar da hüzünlü bir gülüş belirdi peluş oyuncağın dikili ağzında. Kim bilir, belki de mutlu olmuştu, belki de Jiwon'un ruhu, başından beri Jinwoo'nun Minho'yu affetmesini istiyordu?

Mr. Teddy [Minwoo Texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin