Evleniyorsun

618 49 18
                                    

Elimde tuttuğum gazetedeki iş ilanları sırasıyla tükenirken ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesi geri verdim. En kısa zamanda bir iş bulmalıydım.

Önümdeki soğumuş kahveyi elime aldığımda telefonumun tiz sesi evin duvarlarında yankılandı. Telefonun ekranında gördüğüm isimle kaşlarım sinirle çatıldı.

'Sürtük Üvey Bozuntu' arıyor...

Canım anneciğimin (!) yine hangi çıkarı için beni aradığını merak ediyordum. Sinirle cevaplama tuşuna basıp umursamaz bir sesle konuştum.

"Ne var? Niye aradın beni sabahın köründe?!"

"Sanada günaydın tatlım."dedi gıcık bir ses tonuyla.

"Sabah sabah yavşaklığı kaldıramıyorum Hale! Kısa kes!"dedim sertçe. Her ne kadar tuhaf dursa da o kadına anne demiyordum.

"Bu akşam bize yemeğe geliyorsun. 'Babacığın seni özlemiş."dedi 'babacığın' kısmını vurgulayarak. Sesinden gelen neşeye bakılırsa babam bana pek hoşlanacağım şeyler söylemeyecekti. Bende doğal olarak gitmek istemiyordum.

"Gelmiyorum."diye kısaca cevap verip telefonu kapattım. Daha beş saniye geçmeden telefon yeniden çalmaya başladı.

Tekrar kapattıktan sonra ısrarla arayacağını düşünerek telefonu sessize aldım. Tabi gelen mesaj sesiyle yeniden sinirlenirken bu kadar ısrarcı olmasının altında birşeyler olduğunu biliyordum.

Ama mesaj beklediğim gibi Hale'den değil de babamdandı.

"Akşam yemeğinde bize gel, ciddi bir konuda konuşmamız lazım."

Bu cümleden sonra merakım ikiye katlanmıştı. Babam bana kolay kolay mesaj atmazdı. Birşey söyleyeceği zaman arayıp kısaca söyler ve yüzüme kapatırdı. Ki bu zamanlarda da şirketin başına geçmem için despotça emir verir ve benim bunları kabul etmemem üzerine bir tartışmayla sonuçlanırdı.

Aklımdaki soruları def edip saate baktım. Saatin 9:00 olduğunu görünce rahatladım. Sabaha kadar iş araştırmıştım ve hiç uyumadığımdan yorgun düşmüştüm. Biraz dinlenmeye karar vererek odama gittim. Üstümde pijamalarım olduğu için değiştirmeye gerek duymamıştım. Sıcacık yorganımın altına girip gözlerimi kapatmamla uykuya daldım.

***

Alnımda biriken terleri elimin tersiyle sildim ve gözlerimi araladım. Kışın ortasında terlemek sadece benim yapabileceğim birşeydi sanırım. Ayağımla yorganı iteleyerek doğruldum.

Akşam yemeğinde babamla yapacağımız konuşmayı hatırlayınca uyurken bedenimi terk eden merakım yeniden baş göstermişti. Saate baktığımda 19:00 olduğunu görünce şaşırmıştım. Tam on saattir uyuyor muydum yani?

Bunu umursamadan banyoya gidip rutin işlerimi hallettim ve akşam için hazırlanmaya başladım. Altıma bacaklarımı saran açık mavi bir kot pantolon üstüme ise siyah renkli beyaz desenleri olan bir kazak giydim. Babamın kıyafetlerime vereceği tepkiyi düşününce gülümsedim. Kesinlikle bayılacaktı(!). Ama ben o adamı umursamayı bırakalı on yıl olmuştu.

Aynadan kıyafetlerime son kez göz attım ve babamı delirtebileceek kadar iyi olduğuna karar verip beremi, paltomu, telefonumu ve anahtarlarımı alıp evden çıktım.

Bembeeyaz karla kaplı yolda ayak izlerimi bırakarak durağa doğru ilerlerken filmli camlarıyla ve simsiyah rengiyle dikkat çeken son model bir araba yolumu kesince birden irkildim.

Tabi arabadan çıkan Şükrü Amca'yı görünce aklımda kurduğum korkunç film sahnelerini def ettim. Şükrü Amca, benim küçüklüğümden beri babamın yanında çalışan yaşlı bir adamdı. Yanıma gelerek konuşmaya başladı.

"Korkuttuysam kusura bakma Asya kızım. Baban seni benim almamı istedi. Gecikmedim umarım?"dedi mahcup bir sesle.

"Yok gecikmedin Şükrü Amca. Ama binmeyeceğimi bilmiyor musun? Boşuna zahmet etmişsin buraya kadar."dedim ısrar etmemesini umarak.

"Kızım babanı biliyorsun eğer otobüsle gidersen işimden olacağımı da."dedi üzgün bir sesle.

Babam beni nereden vuracağını iyi biliyordu. Şükrü Amca'nın yerinde bir başkası olsa bu kadar umursamazdım. Ama Şükrü Amca'nın yeri bende hep ayrıydı. Babamın bana göstermediği ilgiyi gösterirdi bana. Onu kırmamak için arabaya ilerledim.

Ön taraftaki yolcu koltuğunun kapısını açmak için hareke geçtiğimde Şükrü Amca beni durdurdu ve arka koltuğun kapısını açtı. Bu hareketi sinirlerimi bozmuştu. Sırf o adam istedi diye arkaya binecek değildim.

"O kadarda değil."dedim ve ön koltuğun kapısını açıp oturdum. O da ısrar etmemesi gerektiğini anlamış olacak ki, başını onaylamazca iki yana sallayarak arabaya bindi.

Sonraki zamanlar sessiz geçti. Camı aralayarak dışarı bakmaya başladım. Hızla geçen ağaçlara bakarken babamın bana bu kadar önemli ne söyleceğini merak ediyordum. Tabi Hale'yi de bu kadar sevindirecek şeyi.

Araba durduğunda eve geldiğimizi anladım. Şükrü Amca'ya teşekkür ederek eve doğru yöneldim.

Kapının önündeki ona yakın korumaya göz devirerek bahçe kapısını açmalarını bekledim. Sonunda kapı açıldığında. Derin bir nefes verip bahçeye girdim.

Kapıyı çaldığımda çakma sarışın olduğu belli olan, siyah mini etekli, Amerikan filmlerinden fırlamış bir hizmetli kapıyı açtı.

Tam konuşacaktı ki ona izin vermeden kenar ittirip içeri girdim.

Yemeklerle donatılmış uzun masanın başında babam, hemen sağında is Hale oturuyordu. Ayak seslerini duyunca ikisi de başını bana çevirdi.

Hale hızla masadan kalkarak yanıma geldi. Kollarını boynuma dolayarak "Hoşgeldin tatlım!"diye cırladı yapmacık bir neşeyle. İğrenç sesini duymasa belki daha iyi olacak kulağımı ovuşturarak kollarının benden ayrılmasını sağladım.

Babam yanımda olduğundan 'fedakar anne' moduyla beni masaya çekiştirdi. Eliyle masadaki yiyecekleri gösterirken "Hepsini senin için hazırlattım."dedi.

Kolumu elimden kurtarıp sanki hiç birşey söylememiş gibi masaya oturdum.

Babam bana ters ters bakarken aynı bakışlarla karşılık verdim. "Şu inadından hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?"dedi kıyafetlerimi işaret ederken. Başımı onaylarcasına salladım ve ukalaca sırıttım. "Neden çok mu battı?"dedim alayla.

"Herneyse,"dedi konuyu değiştirmeye çalışarak. Bu kadar kolay pes etmesini beklemiyordum. "Seni buraya bunun için çağırmadım."dedi ciddileşerek.

"Ee n'apıyım yani bunun için çağırmadıysan? Ben buraya senin sinirini bozmaya geldim. Ve emin ol ne söyleyeceğin umrumda değil. Senin ağzından çıkan hiçbirşeyi kabul etmiyorum."dedim umursamazca.

Sandalyeyi ittirip ayağa kalkarken söylediği şeyle duraksadım. "Evleniyorsun."dedi normal birşey söylüyormüş gibi.

"Yavaş!"dedim kendimi tutamayarak. "Kim demiş? Çünkü bunu aklı baş-"derken lafımı bölmesiyle susmak zorunda kaldım.

"Ben söylüyorum sen de yapacaksın!"dedi sinisice sırıtarak.

"Nedenmiş o?"dedim alayla.

"Çünkü elimde sana herşeyi yaptıracak birşey var."dedi gözlerinde daha önce hiç görmediğim türden bir nefretle.

İçimden dualarımı sıralamaya başladım. Öğrenmiş olamazdı değil mi? Öğrenemezdi. Öğrenmemeliydi.

İçimden her ne kadar telaş yapsam da dışarıdan yeterince umursamaz göründüğüme emindim.

"Neymiş peki bana her dediğini yaptıracak 'birşey'?"dedim son kelimeyi vurgulayarak.

"Sence şu an burası küçük sırrını söylemek için uygun mu?"dedi gözleriyle Hale'yi işaret ederek.

"N'aparsan yap, daha kim olduğunu bile bilmediğim birisiyle evlenmem!"dedim son sözümü söyleyerek.

Hızla kapıya doğru yürürken pes etmeyeceğini belli eden bir sesle konuştu.

"Ben yinede bir düşün derim. Bu teklif ya herşeyin başlangıcı ya da herşeyin bitişi olacak. Tekrar böyle bir şans bulamayabilirsin..."

Evlilik SözleşmesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin