4. Bölüm

45 19 0
                                    

Güzel bir gün geçirmeyi dileyerek uyuduğum gece, kabus görerek uyandım. Bırakın kabusu, ben rüya görmeye bile korkan biriyim. O nedenle bir hayli fazla korktum.

Saate bakınca 'Daha sonra kork Dilara' diyerek yatağımdan fırladım.

Geç kaldığımda 5 dakika da hazırlanan beni ben bile açıklayamam.

Hemen hazırlanıp dışarı çıktım. Ve otobüsü bekleme anlarım başladı.

Otobüsün tam 2 dakika önce gitmesi üzerine 1 saat bekleyecektim.

Beklerken yanıma bir kız geldi. O da benim gibi otobüsü kaçırmıştı sanırım.

Kaldırım taşına oturdum ve ellerimi ayaklarımla birleştirdim.

Üstü açık, siyah bir araba tam önümde durunca ayağa kalktım. Şaşırmıştım çünkü bu o çocuktu. Hani sarı kafa olan. Ben ona hayranlıkla bakarken arkamdan kız "Müsade eder misin?" Diyerek beni dürttü ve sarı kafanın arabasına binmek için kapıyı açtı.

Ona adını sormalıydım. Yine arkasından gözleri büyük köpek yavrusu gibi bakmak istemezdim.

Araba tam hareket edecekken ben harekete geçtim. Ve arka kapıyı açıp arabaya bindim. "Geç kaldım." Diyerek yeterli bir açıklama yaptığımı düşündüm. Arkasına dönüp bana şaşkınlıkla baktıklarının farkındaydım. Bende 'smile' gülüşü ile salakta gibi etrafıma bakındım. Gözlerim onlarla buluşunca da "Okula gitmiyor muydunuz?" dedim yutkunarak.

"İn arabadan" diye sert çıkış yapan çakma kızıl saçlı kızı bir anda yakışıklı durdurdu.

"Sanem buna ben karar verebilirim." dedi ve "Kararım şu ki in arabadan çakma kızıl." dedi falan...
Tabii ki de demedi hayaller hayatlar.

"O zaman seni okula bırakalım." dedi ve arabayı çalıştırdı. Kızıl kızı da susturmuştu. Helal ya gözüm tuttu bu çocuğu...

Arabada bir sessizlik oluşunca adını sormak için güzel bir zaman olduğunu düşünerek "Adın nedir?" dedim ve ellerim yardımıyla arkama yaslandım.

"Uzay." dedi sustu ve devam etti. "Senin?"

Benim yerimde başka biri olsa rüya gibiydi derdi ama ben rüyalardan korktuğum için onun yerine 'bu gerçek mi?' Diyorum.

"Dilara" dedim hızlıca.

"Alara mı?" Dedi şaşkınca. Neden beni kimse anlamıyor. Hayır yani türkçe konuşmuyor da ne konuşuyorum?

Heceleyerek "Di-la-ra" dedim.

"Aman neyse ne geldik okula. İnebilirsin!" diyerek bana dönen Sanem'e öldürücü bakışlar attım.

Ve arabadan indim. Yürürken arkama dönmeden "Teşekkürler." Dedim çünkü böyle havalı gözüküyordu. Takmıyorum sizi, ne yaparsanız yapın temsili gibi...

İçimde sessizce 'Uzay' diye yankılanan sese odaklanmış boş boş yürüyordum. Aniden telefonumun çalmasıyla irkildim. Arayan Damla'ydı. Aramayı cevaplayınca telefonu kulağıma dayadım ve "Efendim Damki" dedim.

Şimdi diyeceksiniz ki Damki ne?
Benim uydurduğum takma ad diyelim.

"Yurda gel acil."

"Ne oldu?"

"Nolur gel bir kere de sorgulamadan gel." Diyerek telefonu suratıma kapattı.

Niye geldim ki okula o zaman? Derse girmeyecektim madem.

Telefonunun kapanmasıyla arkama döndüm ve çıkışa doğru yürümeye başladım. Bugün Çarşambaydı. Nasıl unuturum rehberlik saatim vardı. Bir an duraksadım. Yurda gitmekle gitmemek arasında kalmıştım.

Omzuma bir elin değdiğini hissedince irkildim ve arkama döndüm.

"Annem seni bekliyor." Bu Barış'tı.

Rehberlik saatinden bahsediyordu.

"Öncelikle çok özür dilerim bugün çok önemli bir işim var. Aysun hocaya gelemeyeceğimi söyler misin?" dedim ve cevap vermesini bekledim.

"Aslına bakarsan annem böyle durumlardan pek hoşlanmaz." dediğinde biraz kötü hissetmedim diyemezdim.

Ağzımı aralamıştım ve söyleceğim kelimeleri seçmek için 2 saniye öyle kaldım.

Tam o sırada korkunç bir çığlık yükseldi. Önce etrafımıza bakındık kimden geliyor diye sonra da anladık zaten.

Arkamdan gelip saçımı tuttuğu gibi koparacaktı. Bırakması için ona vurmam gerekiyordu. Ve bu yüzden ona vurdum. Sanırım biraz fazla vurmuştum çünkü kız bayılmıştı. Yani Aslı...

Yine bizi Barış ile gördü ya sinir krizi geçirmişti. Bu kızdan gerçekten korkmaya başlamıştım. Çünkü Barış ile ne zaman yan yana olsam şeytan gibi belirmeye ve krizlere başlıyordu.

Bundan oldukça rahatsız oluyordum. Aslı gözünü açınca Barış "Yok bir şey, geçti tatlım." Diyerek onu teselli etmeye çalıştı. Ve Aslı da deli olduğundan hemen onu samimi buldu ve ona ciddi anlamda tatlı dediğini sanmıştı.

"Bana tatlı dedin" diyerek hevesle gülümsedi. Ve kafasını çevirerek gözlerini gözlerimle buluşturdu. Suratında gülümsemeye dair her şey uçup gitmişti.

"SEN!" dedi sessiz ama tehlikeli bir sesle. "Senden nefret ediyorum..."

Barış artık sinirlenmiş olmalı ki çok normal. "Yeter!" diye bağırdı.

"Yanıma gelen her kıza böyle bağırmandan, konuştuğum her hangi bir kızı gördüğünde krizler geçirmenden, beni sevmenden ve senin olmadan beni sahiplenmenden bıktım."

Herkes etrafımıza toplanmıştı. Aslı önce etrafımıza toplanan kişilere baktı sonra da Barış'a "Seni seviyorum." Dedi ağlayarak.

"Sevgini istemiyorum." diyerek sert çıkışmıştı Barış.

Ben ne yapıyorum benim yurda gitmem gerekirken burda dram dolu korku sahnesi karışık bir şey izliyordum.

Arkamı döndüm ve hızlı adımlarla okulu terkettim.

Şansıma yoldan geçen bir taksiyi durdurup beni yurda bırakması için rica ettim.
Koşarak merdivenleri çıkarken ayağım kaydı ve sol dizimin üstüne düştüm. Merdivenler yeni silinmişti o yüzden kaygandı. Bir daha düşmemek adına merdivenleri sekeleyerek çıktım.

Sonunda odamıza girdiğimde Damla "Nerede kaldın kızım?" dedi ve kolumdan tutup Çağla'nın yanına götürdü.

"Ne oldu Çağla'ya?" diye merakla sorunca önce cevap alamadım.

"Sabah kalktığımda yatağında yoktu. Arıyorum telefonu kapalı. Ve işin garip kısmı Çağla'ya ait tek bir eşya bile yok. Tüm eşyalarını alıp gitmiş olmalı..." dediğinde içimi kötü bir his kapladı.

"Nasıl ya? Neden gitmiş olabilir ki? Not falan bırakmış mı?" diyerek bir kaç adımda Çağla'nın yatağına ulaştım ve yatağına belki bir not bırakmıştır diye tüm yorganları havaya kaldırdım. Fakat hiçbir şey yoktu.

Tam o sırada cama bir taş sekti. Pencereyi açtım ve aşağı baktım. Kimse yoktu. Daha sonra pencerenin kenarında mavi bir saksı dikkatimi çekti. Damla'ya dönerek "Bu saksıyı kim koydu buraya?" Dedim.

Ve bilmediğini söyledi. Saksıyı aldım ve üzerinde ki desenleri inceledim. Ardından Çağla'nın bize oyun oynadığını düşündüm. Saksıyı alıp çalışma masamıza koydum.

Masanın ucuna koymuş olmalıyım ki birden yere düştü ve tüm toprak yere saçıldı.

Yere bakarken bir anda Damla ile gözlerimizi birleştirdik. Ve yere eğilip içinden çıkan kağıdı aldık.

DİLARA VE DAMLA
SİZDEN NEFRET EDİYORUM. VE BU YÜZDEN KENDİMİ ÖLDÜRECEĞİM.

Yazıyı görünce cümlenin saçmalığına aldırmadan tamamen son cümleye odaklandık ve donup kaldık.

YENİ BÖLÜM EN KISA ZAMANDA GELECEKTİR.

-MELLOKİTTYY

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 28, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Mucizevi AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin