Düşmek.
Karanlığın ortasından bilinmezliğe doğru. Önce bacakların uyuşur. Sonra parmak uçlarında farkedersin hissizliği. Sanki herkes düşmeni bekliyormuş gibi düşünürsün. Ya da kurşun yağdırılmış beyninle düşünmeye çalışırsın. Bu duygunun bir tarifi yoktu. Kendini dipte, en dipte bulursun birden. Ve gün gelip işin bitince insanlar üstüne toprak atar. İçinden "Hergün cesedimi görüyordunuz. Şimdi mi yas tutacaksınız?" diye geçirirsin. Ama etrafına ördüğün duvarların insanları engellediğini fark edemezsin. Peki suçlu kimdi? Etrafına duvar ören aciz mi? Yoksa o duvarları yıkmaya tenezzül bile etmeyen, hergün farklı bir maskesini takan boş kafalar mı? Suçlu yoktu! Iyi ya da kötü de! Herkes kendi kurallarıyla oynuyordu. Ve bu kuralların kimin canını acıttığı umurlarında bile deildi.
Sabah uyandığımda babamın bana bu yaptığını görmek gözlerimden akması gereken duyguların parmak uçlarıma kadar yetişen nefrete dönmesine sebep oldu. Kimseye mi güvenemeyecektik?
Mektubu ilk gördüğümde gülümsedim. Sanki başıma gelecekleri biliyormuş gibi.
"Kızım, güzel kızım. Biliyorum ki seni yıktım. Ama hayatımın aşkını bulduğumu söylemiştim. Banu benim için bir şans. Bu ev, banka hesabım hepsi senin! Yarın halan tatilden dönecek ve yanında olacak. Geri döneceğim. Beni beklemeten vazgeçme.."
Bu neydi şimdi? Kimsenin umrunda falan deildim. Herkes kendini düşünüp beni oyucak olarak kullanıyordu. Benim niye birlikte yaşayan, sorunsuz, mutlu bir ailem yoktu? Sorumlusu kimdi bunun? Bence herkes hatalıydı. Ben bile! Ama bunu farketmek için çok geçti. Şimdi burda böylece durup o adamın kazanmasına izin vermeyecektim. Halama ise ayriyetten kızgındım. Babama karşı çıkmadığı gibi ona yardım ediyordu.
-
Valizimi ikinci kez topladım. Bu ağır gelmişti. Ama bunu herkese ödetecektim. Herkese!
Dışarıda yağmur yağmaya başladı. O an bütün gün hiçbir şey yiyip içmediğimi farkettim. Ne önemi vardı ki? Ben zaten yiyebileceğim en büyük kazıkları yemiştim. Valizimi elime alıp dışarı adım attım. Saat geç olmuştu. Kendimi biraz suçlu hissetmiştim. Sanki bunun için bana ceza verecek ebeveynlerim varmış gibi! Belki de şuan onların cezalarına bile ihtiyacım vardı. Bunu bilmek canımı sıkıyordu. Artık hiçbirşeye muhtaç olmamalıydım.
Yağmurda ıslanarak yürümeye devam ettim. İnsanlar koşarak evlerine girmeye çalışırken ben yolun ortasında ifadesizce ve yavaşça ilerliyordum. Nereye gidecektim? Nasıl gidecektim? Babamın verdiği harçlığı kullanmak zorundaydım. Hiç istemesem de!
Buraya en yakın tren istasyonuna ilerledim. Kuzenimin yanına Bursa'ya gidecektim. O da "deişik diye adlandırılıp aileden dışlanılmıştı. Ama biz konuşmaya devam ediyorduk. Gidebileceğim en güvenli ve en rahat yer orasıydı.
- Alo. Hazal! Sonunda beni aradın. Ailecek toplanmış olabilirsiniz diye ben arayamıyorum biliyorsun ki.
- (Kıkırdadım) Kusura bakma Buse. Şu sıralar kimseyle konuşmuyorum da.
- Sanırım bizim "Aydın" ailesinin gazabına uğradın. Tamam. Anladım vee bekliyorum.
Buse'yi seviyordum.
- Görüşürüz.
- Görüşürüz.
Dışarıya bakmaya başladım. Hava sisliydi. Ruh halimle iş birliği içindeydiler sanki. Yaşadıklarım kısa sürede agır etkiler oluşturmuştu.
"Hepiniz doğduğum andan beri bana lanet okuyan pisliklersiniz. Hepiniz iğrendiricisiniz! Beynimi uyuşturup hiçbir şey olmamış gibi davranmamı beklediniz. Sizler boş beyinlerle yaşıyor olabilirsiniz ama ben hepinizin yüz karası olacağım. Ve ilk defa yüz karası olmak bu kadar onur verici olacak!"
İç sesim intikam almaya hazırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötü Kız | Habersiz Ruhlar
Teen FictionHazal on beş yaşına kadar ailesinin "asosyal" olarak tanımladığı sessiz bir kızdı. On beşinci yaş doğum günü hayatını değiştirecekti. Belki bu değişkliğin sebebi on beşinci yaşı deil, babası ve annesiydi! "Peki ya bu sessizlik kimsenin duyamadığı bi...