(Yandaki şarkı ile okumalısınız. Biterse baştan açın :D)
Büyülendiğim deniz sesi. Ben içimdekilerini söyledikçe daha sert çarpıyordu dalgalar kıyıya. Deniz adeta benle konuşuyordu. Oda belki bana acıyordur veya oda birilerine.. hayata kızgındır. Bu işin peşini bırakmamalıydım ama artık gücüm yetmiyor. Hiç bir şeye hiç birine bazen neden bunları hak ettiğimi düşünüyorum. O adam ne demek istiyordu? Ben ona ne yapmıştım ki? Bunları duyunca şirketten koşarak çıkmak yerine belkide gidip hesap sormalıydım. HESAP SORMAK! Kime sora bildim ki? Gözlerimi kapatıp denizi dinledim. Telefonun bilindik ses tonu kulaklarıma dolunca cebimden çıkarıp baktım. Nico'du. Açıp açmamak arasında karasız kalmadım. Açtım. Artık insanlarla yüzleşmekten korkmuyordum .
"Evet?" dedim soğuk bir şekilde
"Elliot buraya gelmelisin." sesi garip çıkıyordu ne olduğunu merak etmedim değildi.
"Pekii hemen geliyorum. Sonuçta sen dedin" dalga geçer gibi konuşuyordum.
"El gelmen lazım." bu sefer sesi ciddi ve sinirliydi.
"Neredesin?" gözlerimi denizden ayırıp ayağa kalktım ve o adresi tarif edene kadar arkamı temizlemekle meşguldüm. Kendime Not: Bir daha asla toprağa beyaz pantolonla oturma.!
*****
"Neden beni buraya çağırdın " meraklı gözlerle ona bakıyordum.Parmağı ile bir restorantı işaret ettiğinde oraya baktım. O vardı..Onlar vardı Harry ve bir kız gülüşerek yemek yiyiyordu
"Amacın bana acı çektirmek falan mı?" diye bağırdım gözlerim dolu bir şekilde.
"Neden sevinçten bağırmak yerine sinirden bağırıyorsun. Normal bir hayran çığlık atardı." dedi acı dolu.
"Anormal'im oldu mu?Mutlu oldun mu? Bu benim elimde mi sanıyorsun donup kalmak ve onu görünce ağlamak elimde mi sanıyorsun. Diğerleri benim gibi olmuyor çünkü onlar şanslı benim gibi lanet bir özellikleri olmadığı için." içimdeki ağlama duygusu sinyalleri yavaş yavaş yanmaya başlamıştı.
"Diğerleri öyle olmuyor. Çünkü onlar seviyor. SEN ONA AŞIKSIN" bağırarak bunları söylerken gene olduğu gibi donup kalmıştım etraftaki bazı kişiler büyük bir ilgiyle bize bakıyordu. Kavga sınırı aşmıştı.
"Onu sevdiğin gibi beni sevemedin hiç. Bunun kalbimi nasıl acıttığını asla bilemeyeceksin. Hatırlıyormusun bir gün Harry gibi giyinmiştim sırf bana daha çok ilgi göster diye o zaman sen "bunlar çok uyumsuz" demiştin. Çünük sen her şeyi onun üstünde seviyorsun. O ne yapsa ona aşık oluyorsun. Benim yanımdasın ama kalbin onunla." Gözleri dolarken güçsüz görünmek istemediği için ağlamamaya çalışıyordu. Sokaktakilerin neredeyse hepsi bize baktığında aradaki bir ses olayları iyice karıştırdı.
"Hey ne oluyor burada?" dönüp baktığımda zümrütü anımsatan yeşil gözlerle karşılaştım. Donmak yoktu. İçine atmak yoktu. Artık içimi denize değilde olması gereken kişiye dökmeliydim. Ona döndüm.
"Şu an zavallı bir çift gibi duruyoruz değilmi? kavga edip birbirimize bağırdık şimdi barışma zamanı birbirimize sarılacağız ve bir daha kavga etmemeye yemin edeceğiz o benim saçımı okşayacak ben ona bağırdığım için kendimi daha kötü hissedeceğim. Normalde böyle olması lazım öyle değil mi? Ama her şey öyle olmuyor işte." dediklerimin şokuna girme işini erteledim ve bana şaşkınlıkla bakan zümrüt yeşili gözlere daha çok odaklandım. Yavaş adımlarla ona yakşaltım ve bilekliğimi çıkarıp ona gösterdim. Bu bilekliğin üzerinde Harry&Elliot yazıyordu.
"Sen beni sevecektin biz çok mutlu olacaktık. Küçük Styles'lerimiz olacaktı. Hayallerim oradan çok saçma gözüküyor değil mi? Ben bu hayalleri kurarken sen gene farklı bir kızla yemek yiyor ve gülüyordun.Konuşarak ta anlaşamıyorduk , susarakta ben yazmayı tercih ettim tonlarca mektup gönderdim. Gördün veya görmedin. Okudun saçma geldi ve arkadaşlarına anlatıp güldün veya hiç okumadın. Artık seni düşünmeden geçirmeyi başardığım günler var. Gerçekten artık ağlamadığım günler var, güldüğüm günlerde olacak." tüm içim dökmüştüm.
"Ben şe-" onu susturup
"Biliyorum sende seviyorsun, ama beni değil."
yaşlar gözlerimden durmaksızın dökülürken bilekliğimi yere fırlatıp arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Nico yoktu o söylediğim şeylerden sonra benle konuşmayacağını biliyordum. Onu da seviyorum ama Harry... o benim imkansız aşkım.*
*
Telefonum ısrarla çalarken tepkisiz bir şekilde yürüdüğüm ıssız sokakta telefonumun melodisi sokakta yankılanıyordu. En sonunda sustuğunda cebimden çıkarıp kimlerin aradığına baktım 14 kere Üvey babam Martin ,8 kere Üvey annem Caroline ve 2 kere Nico. Telefonumu tekrar cebime koyacakken Üvey babam beni tekrar aradı açtım.
"Çok şükür neredesin kızım sen." sesi çok endişeliydi.
"Bunun gerçekten bir önemi var mı?" dedim sesimdeki çaresizliği anlamış olacak ki
"Ağladın mı sen hemen gel konuşalım Elliot meraklandırma bizi lütfen gel ."
telefonu Üvey babamın yüzüne kapatıp eve doğru yürümeye başladım. Şu an Ashey'i görmeyi o kadar çok istiyordum ki neden hiç gelmemişti. O benim kötü gün arkadaşımdı ve şu an yoktu.İntihar etmiş gibi yapsam gelirmiydi acaba? Eve vardığımda saçma düşüncelerimi kafamdan atıp zile bastım. Kapıyı üvey annem açıp hemen bana sarıldı. Onu itip salona yürüdüm. Kapıda olan şeyin aynısını üvey babam da bana yapmıştı. Onu itmedim... itemedim gerçek babam kim bilmiyordum ama onun gerçek babam olmadığını öğrenince yıkılmıştım. Onu her şeyden çok seviyordum. Üvey olup olmaması umrumda değildi. Bende ona sarılıp ağlamaya başladım. Beni yatıştıran şeyler söyleyip duruyordu. Bilmiyordu yaşadıkları mı?. Kimse beni anlamıyordu.....
30 Dakika sonra------
Şu anda salonda oturmuş bana bakan iki çift meraklı göze odaklanıyordum. Bana sorarcasına baktılar.Omuz silkip odama çıkacakken
"Nedir seni böylesine üzen şey." üvey annemin dediği şey ile arkamı döndüm. Gözlerim tekrar dolmaya başlamışıtı.Bunu fark ettiklerinde koşarak yanıma gelmişlerdi. Kafamı hayır anlamında sallayıp odama girdim ve kapımı kapattım. yatağıma oturup kafamı iki elimin arasına aldım ve ağlamamaya çalıştım. Mesaj sesi ile cebimden telefonumu çıkardım ve mesajı okudum.
Kimden: Nico
-Bende kalan eşyalarını yarın sana getiririm. Sende kalan eşyam varsa vermene gerek yok her şey gibi çöpe atabilirsin. Bunda zorlanacağını sanmıyorum."
Mesaja dakikalarca bakakaldım telefon ekranına düşen damla ile ağladığımı fark ettim. Eşya.. atma. zorluk .Artık nefes alamamaya başlamıştım.Boğazımdaki düğüm gibi bir his vardı ve ne konuşabiliyordum ne nefes alabiliyordum. Ağlamam elimde olmadan şiddetlendi. Hiç bir şeye odaklanamıyordum. Kapının açılma sesini duyunca üvey annem ve babamın geldiğini anladım. Endişe ile bana bakıyorlardı.Üvey annem ağlayarak bana bir şey söylüyordu ama duymuyordum hiç bir şey. Üvey babam Martin beni hafifçe sarsınca ona baktım oda bir şeyler söylüyordu hiç bir şey duyamıyordum. Zorlukla
"Benim gerçek ailem kim?" demeyi başarmıştım fısıltı gibi çıkmıştı. İkiside donup kaldığında etraf karamaya başlamıştı..