Uçağın indiğinin habercisi olan sesler gelince bende ayaklandım. Her zaman ki, gibi uyuya kalmışdım. Uçakdan indiğimde bavulumu da kendimle sürüklemeye başladım. Hava limanının çıkışında babamı ve annemin dolu-dolu olan gözlerini gördüğümde istemsizce yutkundum. Tanrım, onları çok özlemişdim. Bavulumu unutmuş hatta elimdeki deri ceketi yere düşürmüş halde annemlere doğru koşmaya başladım. İlk önce babama sarıldım. Evet bende babasına aşık annesiyle arkadaş olan kızlardandım. Ona sıkı-sıkı sarıldım. Elimde olsa bütünleşecekdim resmen. Babamın sesli kahkahasını duyduğumda onu nasıl özlediğimi bir kez daha hiss etdim. Bir burun çekme sesi duyduğumda yüzümü anneme döndüm. Sen ağlama be anneciğim. Hiç beklemeden boynuna atladım. Kollarımı boynuna doladım. Kokusu için geberiyordum resmen. Anne özlemi başkadır.
-" Geldin sonunda Vatanına be kızım. Nasılda zayıflamış degilmi Mehmet, gavur ellerde. Kuzum."
Beni daha çok kendine çekti. Zayıflamakmı?! Lanet olsun 68 kiloydum ben ! Ne zayıfı ?! Kafamı buluyon anne ?! Kendimi geri çekdiğimde gülümsemem silinmedi. Babam annemin sözüne güldü:
-" Bir az kilo almış sanki hanım. Ne zayıflaması?! "
Ha işte bana bunlarla gelin. Yani gerçekleri söylüyor adam! Gülümseyip :
- " Babacığım sizi çok özledim ve inanın iner-inmez benim fazla kilolarım hakkında konuşmak istemiyorum. Çok acıktım anne. Yemeğe ne var ? "
Annem yine ahtopot misali sardı beni. Annem falan ama çok güçlü resmen kafama kan gitmiyordu. Annem sanki küçük çocukmuşum gibi yanaklarımı sıkarak:- " Kuzum... senin en sevdiğin yemekleri yapdım. Yaprak sarma da var. "
Gülümsedim ve bir elimi annemin omzuna, diğer elimi benden çokta uzun olmayan babamın omzuna atdım. Neşeli sesimle :
- " Hadi gidip tıkınalım sevgili ailem. "
( 1 ay sonra )
Lanet girsin ! Allahım nedir benim günahım ! Tamam neler döndüğünü merak ediyorsunuzdur. Belki. Neyse işte ben anlatayım. Ben Güliz. Liseyi bitirdikten sonra çok çalışdım ve hayellerimin ülkesi Americada okul kazandım. Ailem başta buna çok kızdılar hatta izin bile vermediler. Ama sonradan babamın gözüne girmeyi başardım. Ona bir söz verdim. " Asla adımıza laf getirecek bir şey yapmam baba ! Sana söz veriyorum ! " Babam izin vermişti. Annemse oradan geri döndüğümde beni evlendireceğini söylemişti. O zamanlar bu şart çok maküldü. Çünkü asla evlenmeyeceğimi biliyordum ki , hiç kimse beni almazdı. Tamam çirkin bir kız degidim ama elimden bir bok gelmiyordu. Sadece yumurta yapa biliyordum. Neyse gelelim günümüze. Şimdi de annem dönmeme izin vermiyor, giderken ki, şartını hatırlatıp duruyordu. Odamın kapısının açılmasıyla annemin sesini duymam aynı salise içerisinde oldu :
- " Bavulunu neden hazırlıyorsun Güliz ? Sana gitmeyeceyini söyledim değilmi ?! "
Anlamıyordu. Gözlerimi sinirle devirdim:
- " Beni anlamıyorsun anne. Daha 21 yaşım var. Evlenmek için çok erken. Daha geleceğim için bir sürü planım var. "
Bana doğru sinirle geldi ve neredeyse hazır olacak bavulumun içerisindekilerin hepsini çıkartdı ve yere fırlatdı :
- "Senin yaşındakiler torun veriyor. Torun ! "
Derin bir nefes aldı ki, bu sakinleşmeye çalışdığının gösdergesiydi. Sonra devam etdi :
- " Anaannenle konuştum. "
Daha sözünu bitirmeden gözlerim büyüdü. Nasıl ? Anaannem derken ? Hayır ! Hemen lafını kestim :
- " Bana bunu yapamazsın anne ! "
Sinsice gülümsedi:
- " Yapdım bile kızım. 2 gün sonra Trabzona , anaannenin yanina gidiyorsun. Gelin adayi olacaksın Güliz. "
Sonlara dogru sesini Karadeniz aksanıyla çıkartıp:
- " Torun gelecek daa! Torun ! "
Dedi ve güldü. İşte o zaman boku yediğimi anlamıştım.