Hava karanlık ellerim titriyor. Neden her yer siyah? Ses seda yok. Kuşların uğultusunu bile kaybetmişim. Burası tahta kokuyor. Ben bir tabutta mıydım?
Üzerimdeki şoku atlatmak için uğraştım. Ama ben yaşıyordum değil mi? Yaşamasaydım düşünemiyor olurdum. Hissedemezdim. Ama kıpırdayamıyordum. Ellerim belime doğru uzanıktı. Gözlerimi açabiliyordum! Gözlerimi açmayı başarmıştım. Birkaç dakika sonra parmaklarım, ellerim ve bacaklarım oynamaya başlamıştı. Üzerimdeki tahta parçasını ittirmeye çalışıyordum. Bir saat kadar sonra yoruldum ve ellerimi indirdim. Susamıştım. Geri uzandım. Düşünmeye başladım. Ne olmuştu?
Issız bir ormandaydım. Sanırım piknik yapıyorduk ve kaybolmuştum. Anayolu bulmuştum. Anayolda yürümeye başladım. Yoruldum. Hava da kararmıştı. Ama yürümeye devam ettim. Sonra... Bir beyaz ışık görmüştüm. Bir araba farı olmalıydı. Bir araba bana çarpmıştı sanırım. Gerisini hiç hatırlamıyorum.
Şimdi ise üşüyordum. Üzerimde hiç birşey yoktu, şu kefen dışında. O da hiç ısıtmıyordu zaten. Ölü olsaydım üşümezdim sonuçta. Ama yaşıyor olsaydım da belli olmaz mıydı? Kasten mi gömülmüştüm? ''İmdaat! Biri yardım etsin lütfen!'' Bağırmam bir işe yaramıyordu. Bir süre sonra mezarımın yakınlarında iki kişinin sesini duydum.
''Kızı gömdün mü Charlie?'' ''Gömdüm. Yarım saattir durmadan bağırıyor. Mezarı açıp öldürmek istedim.'' ''Orada açlıktan ölecektir o!'' O sırada iki adamın çığlığı geldi ve iki el silah sesi geldi. Daha sonra birinin toprağı kazıdığını fark ettim. ''Lütfen, lütfen yardım et olur mu!'' Konuşmuyordu. Sadece toprağı kazıdı. Tabutuma denk geldiğinde tabutumu kaldırdı. Daha sonra kapak açıldı. Önümde benimle aynı yaşlarda bir çocuk duruyordu. ''Günaydın tatlı kız. Şimdi söyle bakalım senden ne istiyorlardı?'' ''Bilmiyorum...'' ''Ayağa kalk biraz su içmelisin.''
Cebinden çıkardığı makarayı bana uzattı. Makaranın yarısından fazlasını bitirmiştim. Daha sonra çantasından bir peçete çıkardı. İçinde çikolatalı kurabiye vardı. ''Bunları babam yaptı. Umarım beğenirsin.'' Bir tane ısırarak, ''Çok güzeller.'' dedim. Sudan bir yudum daha aldım. ''Hala kefenin içindesin. Ve yanımda kıyafet yok. Benimle evime kadar gelebilirsen sana giyecek şeyler verebilirim. Şimdilik sadece gömleğimi verebilirim.'' gömleğini çıkardı ve bana uzattı. Arkasını döndüğünde gömleği hemen giydim ve kefeni de belime bağladım. ''Evin ne tarafta?'' ''Ana yoldan düz ilerleyeceğiz.'' birlikte yürümeye başladık. ''Ailen nerede?'' ''Piknikteydik. Daha sonra ne oldu bilmiyorum.'' ''İki gündür durmadan bu adamları takip ediyordum. Bir işler karıştırdıklarını fark etmiştim. İki gün sonra yani bugün sesini duydum. Uyuyor olmalıydın.'' ''Olabilir. Hiç birşey hatırlamıyorum.'' ''Eve vardığımızda biraz uyursun. Daha sonra her şeyi anlatabilirsin. Nerede oturuyorsun?'' ''Onu da unuttum.'' ''Korkmuş olmalısın. Neyse... Dediğim gibi yaparız.'' birkaç metre ötede evini görmüştüm. Ev, sanırım şehre yakındı. Ama kesinlikle burada oturmuyordum. Hatırladığım son şey buraya binlerce uzaklıktan sadece tatil için gelmemizdi. Evleri bir çiftlik evine benziyordu. Kapıda köpekler duruyordu. Ördekler,tavuklar... ''Eviniz çok güzelmiş.'' ''Hadi benimle gel...'' evin kapısına ilerledik. Anahtarı taktı ve çevirdi. Evin içi dışından bin kat daha güzeldi. İki katlı yeşil binanın içi de muhteşemdi. Biblolar,tablolar,süs eşyaları... ''Bu resimleri sen mi çizdin?'' ''Evet. Beğendin mi?'' ''Çok güzeller.'' Küçük bir gülümseme fırlattı. Daha sonra odasına çıktık.
Odası da birbirinden renkliydi. Çekmecelerini karıştırmaya başladı. Bir pantolon çıkardı ve bana fırlattı. ''Banyoya gir ve giyin.''
Banyoya girdim. Banyo, sedeften döşenmişti. Aynalarının etrafı da sedeften yapılmıştı. Mavi parkeler çok tatlı ve hoş gözüküyordu. Pantolonu giydikten sonra karıştırmaya devam ettim. Dolap kapaklarını açtım. İçleri ıvır zıvır ile doluydu. Ama oldukça temizdi. ''Giyindin mi?'' diye bir ses geldi. Banyodan çıktım. ''Annem yemek hazırlamış, aşşağı gel.'' onu takip ettim. ''Adını bilmiyorum.'' ''Adım Dylan Thorne. Ya senin?'' ''Katty Annabell Stepcore. Kısaca Katty diyebilirsin.'' ''Peki'' annesinin hazırladığı güzel yemeğin kokusunu almıştık. Ve aşşağı indiğimizde güzel bir sofra bizi bekliyordu. ''Yemekten sonra uyursunuz umarım. Saat geç oldu.'' cidden çok uykum vardı ve bütün bir yıl uyuyabilirdim. Sofraya oturduk. Yemeğe başlamadık. Benimde bildiğim bir gelenek yemeği yemeye baba başlardı. Babası da az sonra masaya gelmişti. Çorbasını kaşıklamaya başladı. Onun ardından biz de yemeğe başladık. ''Söylesene kızım, sen nereden geliyorsun?'' ''Ben..'' Dylan konuşmama izin vermedi. ''Sana hatırlamadığını söyledim baba.'' Masada yeniden bir sessizlik oldu ve annesi sessizliği bozdu. ''Akli dengen yerine gelene kadar bizimle kalırsın. Sen Dylan'ın odasında yatarsın, Dylan da misafir odasında.'' ''Hayır, odasını elinden almama gerek yok ben misafir odasında yatarım.'' ''Benim için mühim değil, ben alışığım.'' Dylan, misafir odası olduğunu düşündüğüm üst kattaki odaya gitti ve kapıyı hızlıca kapattı. Bende peşinden odaya girdim. ''Uyuyacağım Dylan, çıkar mısın?'' ''Odama git Kat. Hiç birşeyin sorumlusu sen değilsin.'' ''Dylan,lütfen...'' ''Bu gece odamdaki yer yatağında yatarsan odama gitmeyi kabul ederim. Burada koltukta yatmamalısın.'' ''Kabul ediyorum.'' odasına gittik. Yer yatağını serdi. Daha sonra o yatağına bende yer yatağına uzandım. ''Anlatsana, ailen ile derdin ne?'' ''Bunu kimseye anlatmadım daha önce. Tek sebebim iki kız kardeşimi yurda göndermesi ve beni de günün her saati çalıştırması.'' ''Bunu inkar etmek için binlerce hakkın var.'' ''Bizim bu küçük kasabada şerif iğrenç herifin teki. Emin ol bu hakların birini bile bilmiyordur.'' ''Kaçmayı denedin mi?'' ''Sen kaçar mıydın?'' ''Kaçardım.'' ''Hadi uyu. Yorgunsun Katty.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Süper Vampir'in Hayatı
VampirosUyandığımda karanlık bir yerdeydim. Neresiydi burası? Hareket dahi edemiyordum. Bu imkansız! Şimdi hatırlamaya başlıyorum. Ne olmuştu? Sadece,yürüyordum. Issız bir ormanda yürüyordum. Ve birden...Anayolu buldum. Anayolda yürüyordum. Üşümüştüm... Ve...