Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır. Kimisi önüne bakarken kimisi uzakları ezberlemiştir bile.Kimisi olanlarla ilgilenirken, kimisi olmayanın izindedir.Ben ise geçmişimle hayallerimin arasındaki merdivendeyim. Geçmişimden bir basamak yukarıda hayallerimden ise bir basamak aşağıda.
Deniz kenarındaki banklardan birine hüsranla oturdum.Şu ana kadar başvurduğum hiçbir işe kabul edilmemiştim.Bazıları yaşımı bahane etti bazıları ise eğitim durumumu.Ama pes etmek yoktu.Elbet hayatım boyunca hiç açılmayan şans kapıları bir gün banada açılacaktı.
Evet, gidecek bir yerim yurdum yoktu.Koskoca İstanbul'un daracık sokaklarında bir başınaydım.
Başımı sokacak bir evim yoktu.
Çalışacak bir işim yoktu.
Ama umudum vardı. Bir gün bir şeyler olacaktı. Güzel bir şeyler. Buna inanıyordum ve inanmaktan asla vazgeçmeyecektim.Eğer vazgeçersem ölürdüm.
Düşüncelerimi bölen, dalgaların kayaya çarptığı gibi yüzüme çarpan o gün oldu.***
On sekizimi doldurduğum gün artık buradan gitme-benim deyişimle kurtulma-günüydü. Bir yandan Kutu'dan, psikopat bakışlının kendi yaptığı sonrada suçu benim üzerime attığı iftiralarından, yediğim dayaklardan ve Firdevs annenin keskin bakışlı mizacından kurtulmanın sevincini yaşarken bir yandanda "Bundan sonra ne yapacağım?" sorusu beynimi kurcalıyordu.İkinci bölümü sonra düşünmek için rafa kaldırdığımda, Firdevs anne içeri girdi.Sert bakışları benim gitmemden gayet memnun olduğundan mıdır bilmem öncekilerden daha farklıydı.
-Hazır mısın İz?
Derin bir nefes vererek cevap verdim.
-Evet.
Artık hayatımda bunlardan hiçbir iz kalmayacaktı.Yepyeni bembeyaz bir sayfa açacaktım. Geçmişime ait hiçbir toz tanesi konmayacaktı bu beyazlığa.
İz demişken..Gerçek adım İz değil. Çocuk Esirgeme Kurumuna getirildiğim ilk gün bu lakap takıldı ve hep bu adla seslenildi bana.Sebebi ise sağ köprücük kemiğimin hemen üzerindeki 3-4 cm lik açık kahve iz yüzünden.Doğum lekesi değil. Nasıl olduğu hakkında ise hiçbir fikrim yok.Zaten buradaki herkesin bir lakabı vardır ama gerçek adıda bilinir.Benim gerçek adımı sadece bir kişi biliyordu o da bir kaç yıl önce onu evlatlık edinen bir aileyle terk etti burayı.Bana veda ettiği gün dün gibi aklımda. Sarılıp kulağıma adımı fısıldamıştı ve o günden sonra adım ondan bana kalan en değerli şey olmuştu.
Sahi acaba hatırlıyor mudur beni?***
Telefonumun sesiyle geçmişten sıyrılıp gözümden düşen gözyaşlarını silip telefonu açtım.-Efendim?
Karşı taraftan bir bayan sesi geldiğinde durup, dinledim.
-Merhaba.Sabah iş başvurusunda bulunan hanımefendi siz misiniz?
-Evet.
-Serkan Bey sizinle görüşmek istiyor.Saat sekizde.
-Tamam geleceğim. Teşekkürler.
Telefonu kapattığımda az önceki gözyaşları yerine buruk ama umut dolu bir gülümseme vardı yüzümde. Ama gözlerim ağlamamak için direniyor gibiydi.
Kısacası;
Öyle karmakarışık bir durumdayım ki şu an ağlaya ağlaya gülesim var...Şirketin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Hadi bakalım İz..
İçeri girip üst kata çıktığımda sekreterin olduğu masaya doğru ilerlemeye başladım. Sesimdeki heyecana aldırmadım.-Şey..Ben..Bir saat önce telefonla konuşmuştuk.Serkan Bey..
Cümlemi tamamlamaya izin vermeden gözlüklerini düzeltip benden ayırdığı bakışlarını bilgisayara yöneltti.
-İçeride bekleyin siz. Gelir birazdan kendileri.
Yavaşça kafamı salladım ve odaya yöneldim. İçeri girdiğimde siyah rengin hakim olduğu sol taraftaki camdan tüm ihtişamıyla göz kamaştıran İstanbul manzarası ve toplantı masası, diğer tarafta ise büyük bir masa ve masanın karşısında siyah deri koltuklar bulunan sade ama bir o kadarda zarif bir odaydı.Ben odayı incelemeye dalmışken birinin bakışlarını üzerimde hissederek yavaşça arkamı döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HERŞEYİM SENSİN
Teen FictionSana "Sen herşeyimsin"demiyorum, "Herşeyim sensin"biliyorum... Yine oraya gitmek istemiyordu.Her yer, her ceza olurdu, hatta tuvaletleri bile temizleyebilirdi ama orası olmazdı.Yine bir iftiraya maruz kalmıştı ve bedelini yine aynı şekilde ödemek is...