Louise'nin beni dürterek "Audrey, kalk hemen. Çabuk ol." diye seslenmesiyle gözlerimi araladım. Dünün yorgunluğuyla kalkamamıştım anlaşılan. Louise'yi odadan gönderip hemen odamdaki küçük banyoya girdim. Oldukça küçüktü ama yine de odamda banyo olması iyiydi. Hızlıca yüzümü yıkayıp saçlarımı düzelttim. Dolabımdan sıradan bir elbiseyi çıkarıp aceleyle giydim ve alt kata indim. Mutfağa gittiğimde Bayan Ursula beni bekliyordu. Bayan Margaret daha ortalıklarda görünmüyordu. Göz ucuyla saate baktığımda daha erken olduğunu fark ettim. Niye Louise'nin beni kaldırdığına anlam verememiştim.
"Bayan Ursula, günaydın." dedim. Baba ruhsuz bir şekilde karşılık verdikten sonra mutfağın içinden bahçeye açılan kapıya yürüdü ve "Gel." dedi. Muhtemelen dün yüzünden bir azar yiyecektim. Erken kaldırılmamın sebebi de muhtemelen buydu. Çaresizce arkasından çıktım.
"Audrey! Buraya seni işini düzgün yapacağını düşündüğümüz için aldık. Hiçbir sorun olmasını istemiyorum. Bir daha dünkü olaylar yaşanmasın." dedi. Rahatlayıp çok kızmadığına karar verip başımı salladım. Tam gidecekken beni durdurdu.
"Seninle asıl konuşma nedenim bu değil." dedikten sonra asıl sözlerinin şimdi geleceğini anlamıştım. "Bay Henry'den uzak dur, Audrey. Seni bu konuda baştan uyarıyorum. Beni, seni bu köşke aldığıma pişman etme. Unutma, sen bu evde bir hizmetçisin. Ona göre davranmayı öğren. Ben seni en başından uyarıyorum, umarım dediklerimi yaparsın. Şimdi gidebilirsin. Margaret da birazdan gelir. Kahvaltının hazırlanmasına yardım et." dediğinde sıktığım dişlerimi ve yumruklarımı bırakıp arkamı dönüp koşarak köşke girdim. Gözümden akan birkaç damla yaşı öfkeyle sildim. Bu evde hizmetçi olduğumu, Henry ile ilgili hiçbir hayalimin olamayacağını ben de biliyordum. O ise gelip bunları yüzüme vuruyordu.
Ev halkı yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Elliot ve Rose'un seslerini duyuyordum. Hala içimdeki sinir dinmemişti. Sertçe çekmeceyi açıp içinden kahvaltı için kullanılan çatal, kaşık ve bıçakları çıkardım. Oldukça hızlı ve sert davranıyordum ki elimdekiler birbirine çarparak tiz bir ses oluşturuyorlardı. Masanın üstüne hepsini bıraktığımda epey ses çıkarmışlardı.
"Biraz daha sakin olmalısın."
Sesin sahibi Henry idi. Mutfağın kapısına yaslanmış bana bakıyordu. Aceleyle kalkıp "Efendim sizin burada olmamanız gerekiyor." dedim ve kapıyı örtmeye çalıştım.
"Tamam, bekle. Sadece su içmeye geldim." dedi. Pes edip masanın yanına gittim ve elimdeki mendille çatalları silmeye devam ettim. Etrafındakileri duymuyormuş gibi hala pişmekte olan yumurtların başını bekleyen Louise'ye seslendim.
"Lord Henry'e su ver Louise!"
Louise irkilerek ocağın başından çekildi ve dolaptan bir bardak çıkarıp sürahiden su doldurdu ve Henry'e uzattı. Henry'e bakmamaya çalışıyordum. Ama onun beni izlediğine adım gibi emindim. Yine de ona bakmaya cesaretim yoktu. Bayan Ursula'nın söyledikleri hala zihnimde yankılanırken bu imkansızdı.
Kahvaltıyı bahçede yapmak istemişti Leydi Anne. Bu yüzden hazırladıklarımızı bahçenin bir kenarındaki kamelyaya götürecektik. Bu kamelya Leydi Anne'in özel mekanı gibiydi. Sürekli kendi ilgilenir, Louise sadece arasıra temizlerdi. Çiçekleriyle Leydi Anne birebir ilgilenir, hepsini özenle budar ve sulardı. Kamelyanın etrafındaki bahçe süsleri de o seçmişti ve hatta bazılarını kendi yapmıştı.
Götüreceklerimi bir tepsiye düzgünce dizip kamelyaya doğru ilerledim. Birkaç kez gidip gelsem ancak hazırlanabilirdi burası. Götürülecekler çoktu. Louise bana yardım edemiyordu çünkü o Bayan Margaret ile birlikte mutfakta kahvaltıda sunulacak yiyecekleri hazırlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huntington Köşkü
Historical FictionHuntington köşkünün duvarlarına, bodrumuna, kuytu köşelerine sinmiş bir aşk hikayesi. Audrey, Huntington köşkünde çalışmaya 3 yıl önce başlamıştır. Köşkün en büyük oğlu Henry'nin gittiği yatılı okuldan dönmesiyle köşkün hizmetçisi Audrey Ruston'un h...