Mavi Rıhtım

370 11 4
                                    

Tütünün tarif edilemez derecede acı tadını her içime çekişimde önce boğazımın sonra da ciğerlerimin yandığını hissedebiliyordum ve bu garip denecek şekilde beni rahatlatıyordu. Sigaranın verdiği acıya müteşekkirdim adeta. Evet, biraz psikopatça kabul ediyorum. Ama tuhaf bir mavilikte olduğundan, karşıdakine her daim ağlıyormuşum hissi veren gözlerimin önünde süzülen gri renkli duman, bana hala bir şeyler hissedebileceğimi fısıldıyordu. Haliyle bu da beni rahatlatıyordu. Tütünü içime her çekişimde acıyla birlikte huzuru da tadıyordum. Anneme daha bir hafta önce sarılırken iki gün sonrasında bedeninin kaskatı kesildiğini ve tümüyle işlevini kaybederek bir ceset haline geldiğini bana unutturuyordu. Unutmayı seviyordum. Her daim kolay ve acısızdı çünkü. Babamın –annemin ölümünde bile çalışan ve cenazeye dahi gelmeye tenezzül etmemiş olan, işkolik babamın- yanına taşınmak zorunda olduğumu da unutturuyordu. Evet, ondan nefret ediyorum. Annemle babam ben iki yaşımdayken boşanmışlardı. Annemle ben İzmir’de kalmıştık ama babam işi bahane ederek Ankara’ya taşınmıştı. Olayların iç yüzünü görebilecek ve anlayabilecek yaşa gelene kadar her yıl yaz tatilinde bir ay süreyle babamın yanına giderdim. Sonunda babam beni alışveriş merkezinde unuttuğunda henüz on bir yaşımdaydım. Anneme telefon etme gereği bile duymadan soluğu İzmir’de almıştım. Sorumsuz ve vurdumduymaz bir babanız olunca benim gibi erkenden büyümek zorunda kalabiliyordunuz. Diğer bir elden babama minnettar sayılabilirdim. O gün ilk kez tek başıma, trenle seyahat etmiştim ve bundan inanılmaz keyif almıştım. O günden sonra içimde bir şeyler değişmişti. Büyümeye başladığımı hissetmiştim. Bunda annemin hiçbir suçu yoktu tabii ki. Annem şu üç kuruşluk dünyadaki en iyi insandı, fikrimce.

Gözlerimin dolduğunu hissettim ve kendime kızarak bilmem kaçıncı sigaramı içime çektim. Vagon görevlilerinden yaşlıca olanının geldiğini görünce hızla ufak camı açtım ve sigara izmaritini hareket halindeki trenden içim acıyarak attım. Daha genç olan bir vagon görevlisi ihtiyara çarpınca durumdan istifade çantamdan deodorantımı çıkardım ve birkaç fıs sıkarak kötü kokunun geçmesini diledim. Normalde trende sigara içmeye izin yoktu. Buna aldırış etmeyen diğer görevlilerin aksine dedem yaşında olanı bir daha beni sigarayla yakalarsa hiç acımadan trenden atacağını açıkça dile getirmişti. Çok da umurumda değildi açıkçası ama yine de… Hızlı trenden atılmayı istediğimi de söyleyecek değildim hani. Henüz o derece delirmemiştim.

“Küçük hanım?” Ölmeyi unutmuş bu amca, dedirtecek kadar yaşlı vagon görevlisi dibimde bitmişti ve sigara içtiğime dair bir kanıt bulmak istercesine havayı kokluyordu. Hoş bir görüntü değildi tabii. Haliyle burnunu her havaya diktiğinde beyaz burun kıllarını ve o kutsal, yeşilimsi maddeyi görebiliyordum.

İyice arkama yaslandım ve dedenin burnuna aldırış etmemeye çalışarak bilmiş bilmiş sırıttım.

“Evet?” Ses tonum alayla doluydu. “Ne vardı?”

Deodorant işe yaramış olacak ki yaşlı adam hayal kırıklığıyla gözlerini yüzüme sabitledi ve dudaklarını büzerek bir şey içmek isteyip istemediğimi sormak için geldiğini bahane etmeye yeltendi. Ama hayır, kendisi kaşınmıştı!

“Sütlü kahve alayım ben.” dedim ve gülmemek için alt dudağımı koparırcasına ısırdım. 

“Hazır olacağını sanmıyorum,” dedi adam, yüzüme bile bakmıyordu. “Çünkü geldik.”

Adamın baktığı yöne baktım ve buğulu camdan zar zor seçilen tren istasyonuyla karşı karşıya geldim. Ankara’ya gelmiştik. Kısık sesle küfrettim.

İzmir’in aksine Ankara buz gibi havasıyla iliklerime işliyor ve dişlerimin birbirine çarpmasına neden oluyordu. Aylardan kasımdı. En yakın arkadaşım –kendisi olmayan kardeşim gibiydi- Ekin, iki yıl önce Ankara’ya taşınmıştı. Tabii mesafeler arkadaşlığımıza gölge düşürememişti. Her gün en az iki saat telefonla konuşuyorduk ve çoğunlukla Ankara’da kışın, özellikle de kasım aylarının çok çetin geçtiğini anlatır dururdu bana. Ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyordum. Annemin ölümünden ilk haberi olan o ve ailesi olmuştu ve duyar duymaz da arayıp nasıl olduğumu sormuşlardı. Nasıl olabilirdim ki? Onlarda kalmamı teklif etmişlerdi ama babam kesinlikle reddetmişti. Sözde ilgili baba rolüne bürünecekti ya!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 06, 2013 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Mavi RıhtımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin