Siyahi bir gezegenin yıldızları,
kan ağlıyor sevdiğine.
Tanrı'nın fahişeleri,
birer birer vahşi kediye dönüşüyor.
Desenli kuyrukları,
gökyüzüne kadar erişiyor.Gözlerindeki asalet,
bir hiçliği zamanda terkediyor.
İnsanlar acımasız duyguların satırlarında hapsolmuş, zevklerin kilisesinde uğursuz duaların okunduğu bir yaratık oluşuyor.Gecenin bir yarısında sevişen fahişeler,
Tanrı'nın esirinde inleyişlerini sunuyorlar.Çıplak bir kadın yaklaşıyor Tanrıya..
'Tanrım.. dua bilmiyorum, size şiir okusam olur mu?' diye fısıldıyor.
Gürüldeyen çiçekler, renk değiştiriyor.
Kadın sadece gözlerini yumarak ruhunun alınmasını bekliyor.İşte, sihirli sezilerin durağı burasıydı.
Son durak, güç ve acıyı barındırırdı.Çığlıklar katmanlarını oluşturarak,
yıldızlara ulaşıyor.Günahla beslenen bir adam,
kanatlarını açmış
paralı kadınlarını bekliyor..Ve bir yağmur bastırıyor.
Yağmurlar, fısıltılar eşliğinde bir şeyler anlatıyor.Dünya, sadece varoluşunu izliyor.
Kadere küsen Tanrı'nın sevaplarını yudumluyor..Bir kadehin esenliğinde yüzen acılar
avuçlayarak,
hayata tattırıyor.Bedenlerinden ayrılan ruhlar,
gökyüzünün maviliğinde sevişiyor.
'Seni buldum.. gecemin en nadir çiçeği.'
Parıldayan gözlerde buluşuyor aşk,
ve tane tane küllere kavuşuyorAcılarla,hüzünlerle,ayrılıklarla ve terk edilişlerle beslenen bu ruhlar,
öpüşerek acılarını paylaşıyor.
Yeniden hiçlik doğuyor,
güneş bu sefer kaybedilişini izliyor.