Kollarında bağlı olduğum adam yere düşen ruhumu da alıp beni oturduğu sandalyenin karşısında ki koltuğa getirdi. Avuç içlerim sırılsıklam olmuş bir şekilde sakinleşmeyi beklerken, dizlerimin titrediğini fark ettim. Buradan çıkmak istiyordum, bir an önce buradan çıkıp annemin yanına gitmek istiyordum. Deniz kıyısına bakan pencereden tek bir rüzgar bile esmiyordu üstelik, oda sıcaklığı bilincimi düşürmeye başladığı sırada içeri dedem girdi.
"Çocuk benimle komiser, gidiyoruz." dedi. Sert adamdır, emekli albay olması komiserin hiçbir şey demeden dedemin beni buradan alıp gitmesine sadece olanak sağladı.Sıkıca tuttuğu elimi sanki beni de kaybetmek istemezmişcesine bırakmıyordu, acıttığının farkında değildi, bende bozuntuya vermiyordum. Gözlerimden yaşlar aka aka geçtik limon ağacının yanından. Dağ gibi adamın yanından hiç ayırmadığı bastonu karakolda kalmıştı, o an tek dayanağı bendim, belki de o yüzden sıkıca tutuyordu elimi. Bunu farkettiğim zaman ona söylemek için yavaşça başımı yukarı kaldırdığımda kısık gözlerinin altından ağladığını gördüm.
Başımı eğdim tekrar, ama gözyaşlarımı tutamadım.
Zaman, olduğundan çok daha yavaş akmaya başlamıştı, kaldırımlar küsmüş, yollar daha uzak geliyordu sanki. Eve doğru atılan her adım, bana geçmişi biraz daha derinden anlatıyordu. Sokağa girdiğimizde dedem elimi bırakmıştı, uzaktan, kapının önündeki kalabalığı görebiliyordum. Ben yaklaştıkça, ağlayan insanların çoğunluğunu, o haykırışları ruhumun derinliklerinde en ince ayrıntısına kadar hissetmiştim.
Babam, annemi öldürdüğünde annem de haykırmış mıydı? O pek fazla konuşmazdı, bunu ona sorduğum zaman beni dedeme gönderir, dedem ise; "Melekler sessiz olurlar" derdi. Bu ölümün sessiz olduğuna inanmıyordum, hiçbir ölüm sessizliğe armağan edilmemiştir.
Kapıda annemin kardeşini gördüm, bana sarıldı, sıkıca, kollarımı atamadım ona, sabit durdum, ağladı, gözlerimden öptü, gözyaşları gözlerime değdi, canının yandığını o an hissettim.
Yukarıda beni bekleyen bir şey olduğunu biliyordum, merdivenleri çıkmaya çalışırken her adımda nefes alıp verişimin bana engel olduğunu düşünüyordum.
Bizim kapıya gelmiştim, kapı açık, içeride yüzlerce insan, dışarıda ise bir sürü ayakkabı, dağılmışlar, birden içeri girilmiş gibi. İleride yerde yatan bir kadın, önünde ekipler, sağa sola dağılmış insanlar, ağlıyorlar, polisin biri arkasını dönmüş, gözyaşlarına hakim olamıyor, gözyaşlarıma hakim olamadım, dizlerimin üstüne düştüm, annem, karşımda cansız yatıyor, kalbinde açılmış yarıklar ve kan izleri var, dizlerimin üstüne çöktüm.
Sarıldım, sarıldım, sarıldım.
Ölüm bana onu geri getirmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Kanatlı Rüyası
No FicciónBaşlangıçta fark edilmeyen ve yavaş yavaş artan bir basınçla birlikte zihninin içinde yaşayan bir ruh, tüm gücüyle kabusları, dehşetleri hissedebilir ve çığlıklar, saç yolmalar, vahşi küfürler veya kahkahalar bu dehşetin bir parçasıdır. Daha önce hi...