Ankara,18 Şubat 2016
Sevgili Dostum,
Umarım beni hatırlıyorsundur. Acı-tatlı, iyi-kötü her şeyi beraber yaşadığın çocuk... Ben... Seninle günlerce ağladığımız da oldu mutlu olduğumuz da... Sanki sen farklı biriymişsin de seni ben büyütmüşüm gibi geliyor bana, ne garip... Tuhaf gelecek ama senin üzerinde verdiğim emekleri görüyorum. Aslında aynı kişiyiz, sen benim otuz yıl sonra tecrübe kazanmış halimsin, o kadar. Değişmiş olabilirsin; ama ruhumuz, dünyaya gelme amacımız, kanımız özetle her şeyimiz aynı... Hala öylesin değil mi? Her zaman farklı düşünen, yaşadığı çevreden farklı olmak için çaba gösteren, büyük hayalleri olan biriydin. Gerçi fazla çaba göstermene gerek yoktu, sen zaten farklıydın. Peki ya şimdi ne haldesin?
En büyük hayalin tiyatrocu olmaktı. "Tiyatrocu olabildin mi?" diye sormak gelmiyor içimden, olur da cevap yazıp yollarsın diye. Sakın cevap yollama, geleceğim bir sır olarak kalsın sende. Ama tahmin etmek serbest... Belki şimdi insanlıktan yeni emekli olup tek boynuzlu atınla siyah gökkuşakları yaratıyorsun. Hiç sevmediğin bir işi de yapıyor olabilirsin hatta bu gece nöbete kalmışsındır. Ailen mercimek çorbasını evde sensiz içerken sen de nöbet tutarak hayatın hala seni kandırmasına izin veriyorsundur. Kim bilir...
Bir anın doğması için bir önceki anın ölmesi gerekir. Yeni bir "ben" için "eski ben"in kuruyup solması gerektiği gibi... Gerçekten öyle mi? Öyleyse senin beni yüzlerce kez öldürmen gerekir. Belki de bunları okurken sadece gülümsersin. Gülümsemek en büyük silahımızdı eskiden, çok eskiden. Büyüdüğüm için artık yeni silahlarım var. Mesela boynumda her an patlayabilecek bir mayın taşıyorum. Eğer birisi gelir ve o mayına basıp giderse o mayın patlar, ben dağılırım, mayına basan kişi ölür. Sana neden anlatıyorum ki bunları? Zaten aynı kişiyiz. En iyi senin bilmen gerekir bu silahları. Peki, sen büyüdükçe o mayın etkisini kaybetti mi? Yoksa mayın patladı mı? Hala duruyor da olabilir mayın, boynunda. Belki de hayata karşı en büyük silahın geçmişindir. Annemiz her zaman "inanırsan olur" der. Evet, annemiz senin kocaman bir adam olmuş halini görse ne der? Bayılıverir kadıncağız. Büyüdüğün için sana çok kırılır. Annem bu... Kırılır, saç uçlarına kadar...
Buranın tadını çıkarmalıyım galiba. Ben şimdiden çocukluğumu özledim. Eğer otuz yıl daha geçerse neleri özlemem ki... En başta üst komşumuz Zehra teyzelerde ailecek yapılan oturmaları, babaannemin akranlarıyla olan sohbetlerindeki tövbeler çektirecek kadar korkunç olayları dinlemeyi, köpeğimle saklambaç oynamayı özlerim... Aklıma geldi de buralardan taşınmayı planlıyoruz. Babam "tamam" derse buralarda hiç durmayacağız; ama demiyor. Sarı takım elbise giyen emekli insanlara benzeyinceye kadar burada kalacak herhalde. Buralardan hemen gitmezsem hayatımı çıkmaz bir sokağa sokmuş olurum. Bu hatayı bir kez yaptım..."Yılmaz Köksal" ve Çılgın Bediş 'in dedesi olan "Selahattin Taşdöğen ile oynadığımız bir filmimiz vardı. O zamanlar çokça teklif almıştım, dizilerden. Hala yaşadığımız bu küçük ilçeden bir türlü ayrılamadık. Bu yüzden ne teklif kaldı, ne de dizi kaldı. Aradan da koskoca üç yıl geçti. Şimdi gitsem "Beni hatırladınız mı? Beraber filmde oynamıştık. " desem, beni hatırlayamazlar. Zaten bunu gidip söyleyeceğim birileri de kalmadı. Yılmaz Köksal maalesef vefat etti. Onun ölümüyle içimde bir burukluk oluştu ve bu duyguyu hayatım boyunca hiçbir zaman hissetmedim. Aslında Yılmaz Köksal'a biraz kızgınım; çünkü filmin yayınlanmasına izin bile vermemişti. Filmin bütün DVD'leriyse ondaydı. Birini bile bana göndermedi. Aradan üç sene geçti, çoğu kişi de benim kim olduğumu unuttu. Peki, sen bu hayalin peşinden koştun mu? Bu filmin yayınlanması için çaba gösterdin mi? -Ben hala çaba gösteriyorum.- Biliyorum, sen artık kırk beş yaşındasın. Bu filmin yayınlanmasının sana bir yarar sağlayacağını sanmıyorum. Kırk beşlik bir adama da gidip rol teklif etmezler herhalde... Her şey geçip gitti, mutluluk deyince aklıma o filmin çekildiği günler geliyor. İşte bu hala bir umudun olduğunu gösteriyor.
Mutluluğu bulmam hayallerimden geçiyor. Eğer hayallerime giden yol kapalıysa, hayallerimden vazgeçecek kadar karamsar değilim. Alırım kazma küreği elime, yoldaki tüm engelleri deler geçerim. Yola da devam ederim. Çünkü "inanırsam başarırım"... Hayal demişken, senin beni görmeni istiyorum. Farklı kılıklara girip beni ziyaret etmeye gelebilirsin. Buna izin veriyorum. Evimizde de kalabilirsin. Misafir odamızın yerini biliyorsundur. Ziyaretin sırasında ödevlerimi yapabilir, benim yerime okula gidebilir, oyunlarda hiç geçemediğim zor etapları geçebilir, sabahları benim yerime bakkala gidebilirsin. Bir de hediye istiyorum. Bana geldiğin yerden bolca zaman getir... Yanımıza gelince oraya tekrar -kırk beş yaşındaki haline - dönecek misin? Üzerler seni, gitme bizden...
Hasretle gözlerinden öperim, kendime iyi bak... Kaan Tali