Başlıyoruz

183 45 16
                                    

Her şeye rağmen sıradan bir hayatım vardı. En azından bana göre. Haftada iki gün piyano ve keman derslerim, üç gün fransızca ve almanca derslerim vardı. İngilizceyi daha 8 yaşında ana dilim gibi öğrendiğim için onu saymıyorum bile. İki gün ise annemin derneğine yardıma giderdim. Aslında yardım ettiğimden yada bir işten anladığımdan değil, annem orda olmamı istediği için. Ayrıca haftada üç gün dil derslerinden sonra plates ve yoga dersleri alırdım. Söylemeden olmaz, her ay mutlaka "yardım kampanyası" adı altında düzenlenen balolara prensesler gibi katılırdım. Her gün dinlediğim ve çok sevinmiş, mutlu olmuş gibi yüzümdeki kusursuz gülümsememle tastik ettiğim paristen milanodan alınan ayakkabılar çantalar, önümüzdeki günlerde düzenlenecek olan büyük bir heyecanla hazırlandıkları havuzbaşı partisi için aldıkları binlerce liralık elbiseleri ışıl ışıl gözlerle bravolarımı sunarak yine dinliyordum.
İşte bu benim sıradan hayatımdı. Pardon, annemin benim için mükemmel bir şekilde hazırlayıp önüme koyduğu sıradan hayatım. Bu anlattıklarımın hepsi annemin kendine yaraşır şekilde yarattığı Ayza Kerimoğlu.

O günde o her ay mutlaka düzenlenen "yardım kampanyası" balolarından birinin günüydü. Ve bilin bakalım ben o an ne yapıyordum. Evet annemin benim için getirttiği kreasyondan yine benim için seçeceği kıyafeti bekliyordum. Evet giysilerimi bile annem seçerdi.

-Ayza geçen ay ki partide su yeşili giymiştin değil mi?

Cevap beklemeyen bir soruydu bu çünkü benden iyi bilirdi hangi renk ve model giydiğimi.

-Mor hiç yakışmıyor sana. Aa bak boyun biraz daha uzun olsaydı bu balık elbiseyi çok hoş taşıyabilirdin. Tenise değilde basketbola gönderseydim seni. Ah yada boşver o koca topla zıplayıp durmandansa kısa boyunu tercih ederim.

Ortaokuldayken özel kulüplerle anlaşarak gönderdiği tenis kursundan bahsediyordu. Ayrıca boyum 167 sizcede normal değil mi?

-İşte. İşte bu harika, kesinlikle bunu giymelisin. Hadi dene hemen.

Kavun içi gibi bir renk ve tek omuz askılı dökümlü bir elbise, eh en azından straplez değil. Nefret ederim straplez şeylerden. Yaklaşık bir saat sonra tamamen hazırdım. Saçıma makyajıma kadar herşey annem tarafından belirlendiği için pek uzun sürmüyordu bu tür hazırlıklarım. Bana sadece o elbiseye mankenlik yapmak kalıyordu.

- İşte benim prensesim. Çok güzelsin yine.

-Teşekkür ederim babacım sende çok yakışıklı olmuşsun.

- Nerde kaldı yine bu annen bir kere erkenden hazırlansın dişimi kıracağım.

Sessizce söylüyordu tabi bunları annem duysa burnundan getirirdi. Canım babam benim beni bir tek anlayan o vardı. Ama ne yazık ki onunda yapabileceği bir şey yoktu.

- Aysuun hadi geç kaldık müzayede başlayacak.

-Geldim işte Nihat neden bağırıyorsun?

-Oo bu gece birbirinden güzel iki hanıma kavalyelik yapacağım. Bu ne hoş bir şeref.

Balonun ev sahibi Helin hanım ve eşi Eren beyin hoşgeldinizinin ardından bize ait masadaki yerimizi almıştık. Sıkıcı bir şekilde açık artırma yoluyla satılan antika eşyaları izledikten sonra birbirimizi uzun yıllardır tanıdığımız arkadaş grubumun yanına gitmiştim. Tabii annemin 65.000 dolara satın aldığı tabloyu söylemeden olmaz.

- Ayza yine çok hoş olmuşsun.

Nihal, en yakın arkadaşım asıl beni bir tek o bilirdi. Hakta verirdi bana ama o benim kadar şikayetçi değildi bu yapmacık hayattan. Biraz daha benimsemiş durumdaydı.

SESSİZ DÖNÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin