Geriye kalan tek şey kendin olunca anlıyorsun hatalarını. Verdiğin değerin seni ne kadar yalnız ve çaresiz bıraktığını. Bu yüzden değil midir zaten çoğu insanın önlerine duvar örmeleri? Başkaları asıl seni görmediği için senden beklentileri de olmuyor. Ne değer vermeni bekliyorlar senden ne de onları önemsemeni. Düşünceleri de bu oluyor zaten. "Kimse o duvarı yıkamayacak ve boş beklentilerin baş rolü olmayacağım." Oysa o duvarı yıkmak için çaba gösteren ilk kişiye bağlanmaya o kadar müsait olunuyor ki. İnsanlar yalnızken muhtaçlık kadar illet bir şey yok. Yaşlı teyzelerin evlerine kedi doluşturması nedendir sanıyoruz. Yalnızlık, azizim. Kediye alerjisi olan birinin bile kediyi bağrına basacak kadar çaresiz bırakan ancak ölümle ardına noktasını koyan kötü huylu tümör.
Güzelim, cümleme nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum. Dedim ya üstte yalnızlık diye... Olmuyor be Lavinyam. Ben ne kadar senin yakınında olsam da sen sanki ben senin yanında oldukça daha da uzaklaşıyorsun benden. Bir hata mı yapıyorum onu bile soramıyorum sana. Şu an bu neredeyse kız gibi ağlayarak kapatmak isteyeceğim defter bile bana acıyor sanki.Sana arkadaş muamelesini bile yapmaya gerek duymayan birine neden bir ömrünü yazarsın ki şu küçücük deftere. Onun sonradan okuyabilmesi için yazını güzelleştirmeye çalışman, acıların ve sevgin şu deftere sığmayacak diye ne kadar başka deftere geçmek istesen de Lavinya aldı diye tek yapabildiği yazıları iğnenin ucuyla yazıyormuş gibi küçücük yazmak. Ama yine de rahatça okuyabileceğin şekilde özenle yazmak...
Yoruluyorum güzelim. Çok yoruluyorum. Seni yanağından arkadaşça öptükten sonra eve gelişimin ardından bu deftere sana olan hislerimi ve yaşanılan şeyleri yazmak çok yoruyor.
Bazen atıyorum odanın en köşesine göremeyeceğim şekilde. Görmezsem belki yazmam, böylece biraz da olsa körelir diyorum duygularım. Olur mu... Bağımlı birinin beyaz toza ihtiyacını hatırlaması gibi titriyor ellerim, düşüncelerim. Kalem bulamazsam delirecek gibi oluyorum. Kelimelerim kalemi bulduğum gibi kusmama neden oluyor sanki. Kelimeler kusuyor güzelim. Bir ressamın ilhamını hayatı boyunca bulamayıp son nefesine yaklaşırken bulması gibi hissediyorum. Fırçası hiç durmuyor tuvalin üstünde. Nefes almak için hızını yavaşlatmayan bir koşucu gibi oluyorum. Koşarken daha da nefesini tutan oluyorum.
Daha nice örnek verebilirim sana. Sen yeter ki beni anladığını belirten bir baş sallaması göster. Bunları okurken de baş salladığını ümit ediyorum.
Ve ne kadar demek istemesem de bir karara vardığımı sana söylemek istiyorum. Bu defterin ben olmadığım zaman kesinlikle sana ulaşacağının bilincinde yazdım bunca zaman. Ve.. Artık bunu yapmak istemiyorum. Sana yazar gibi, direkt sana hitap eder gibi değil de, kendimle konuşur gibi yazmak istiyorum. Arada bazen yine kaçıracağım ama senden bahsederken sen geldin ilkbaharım değil de Lavinya geldi diyebilmek istiyorum. Yoksa daha çok şeyi feda edeceğim kendime karşı.
Birine benim dedim mi artık bir zaman sonra kendine bir kişi gibi bakamıyorsun.
"Benimsin.""Seninim."
Bu cümleleri kurduk ya biz... En azından hala bu cümleleri duyduğum zaman tüylerimin diken diken olduğunu bilmeni istiyorum. Bir şey değişmedi yani.
Ama şu an yalnızlığın elli tonunu görüyor gibiyim. Ve her seferinde her ton seni anlatıyor bana. En boktan olan şey de bu. Seni düşünmekten hiç adam akıllı karar verememiştim. Ve şimdi bunu yapmaya karar verdim. Burda yazdığım her şey çoktan yaşandı zaten. Bari bunları yazarken adam akıllı yazmama engel olan şeyleri kaldırayım. Sana olan hislerim mesela.
Dokunma yaralarıma sakın. Daha çok kanatıyor, daha çok acıtıyorsun.
Kelimelerin sihirli bilirim ama şu an mezarıma söyleyeceğin her cümlen toprağın altındaki beni daha da çürütecek.
Bu yüzden anlaşalım. Sen bu geçmişten kalma kitabı okurken belki göz yaşı bile dökmeyeceksin en son noktaya geldiğinde. Ama ben sana hala sevgilim diyemediğim için toprağın altına hapsolmuş olacağım.
Acıya şimdi son vermeye çalışacağım bu yüzden.
Sonbahara sevgiler...
İlkbaharım..
Lavinyam