Yurt çıkıp biraz hava almak iyi bir fikir gibi görünmüştü. Koşarak uzaklaşmak istiyordum buradan. Zaten yeterince boğulmuştum. Açık hava iyi gelebilirdi. Yürüdüm... Arkama bakmadan, bu yol nereye çıkar diye düşünmeden yürüdüm. Soluklanmak için durduğumda sırada köşedeki kahveciyi fark ettim. Belki sıcak bir kahve beni kendime getirebilirdi. Kahveciden içeriye girdiğimde sıcak havanın yüzüme çarpmasıyla kendime geldim. Kahvemi satın alıp hemen dışarı çıktım ve yurda yürümeye başladım. Biraz yorulmuştum, kavga meselesi de canımı bi hayli sıkmıştı. Acaba beni şikayet etmişler miydi? Babam bu durumu öğrenirse kızmaktan çok üzüleceğini biliyordum ve ben üzülmesine katlanamıyordum. Beni şikayet etmediklerini umarak yürümeye devam ettim. Yurtun önüne geldiğimde derin bir iç çektim ve içeri girdim. Odama doğru hızlı adımlarla ilerledim. İkizlerden biri yoktu. Sempatik olanı ise odanın ranzalı olmayan yatağında oturmuş bilgisayarıyla oynuyordu. Odaya girdiğimde 32 diş sırıtmasıyla bir an gay olmadığını düşünmedim değil. Bu kadar samimş ve içten olması garip geliyordu. Sanki olamazmış gibi. Odaya fırlattığım valizimi uzun uğraşlar sonucu buldum ve üzerime rahat birşeyler giymek için tişört çıkartım. Üzerimdeki gömleği çıkardım. Sempatik ikizle göz göze geldiğimde karın kaslarıma bakıyordu. Tam küfürü basacakken konuştu:
''Ya sen sanırım spora gidiyorsun ben fitnessa uzun süre gittim baklavalarım var ama sen çok daha uzun süre çalışmışsın sanırım?'' dedi merakla. Ses tonu arkadaş canlısıydı ve ben arkadaş istemiyordum. Sert bir bakışla karşılık verdim. ''Evet. 6 yıl.''
Şaşırmıştı ki gözlerini kocaman açarak bana baktı. ''6 yıl mı??'' cevap vermezken tekrar konuştu. ''Ben Ecevit.'' dedi. ''Anıl.'' diyince memnuniyetle ''Tanıştığıma memnun oldum Anıl.'' dedi. Ve o an bir hata yaptığımın farkına vardım. Ancak çok geçti. Ardı arkası kesilmeyen sorularla beni rahat bırakmıyordu. Sanırım arkadaşı yoktu ve benimle kanka olmak istiyordu. Çok yanlış birini seçtin Ecevit diye geçirdim içimden. Ecevite biraz dikkatli bakınca hiçte fena olmadığını gördüm. Uzun boyluydu. Yaklaşık 183 civarı ve beyaz bir teni vardı. Hatta pamuktan daha beyaz. Gözleri ise kehribar rengiydi. Burnu o kadar düzgündü ki hayran kalmıştım açıkçası. Yanlız biraz zayıftı. Hatta çok zayıftı. Fitnessa gitmesine rağmen neden bu kadar sıska ve kassız olduğunu açıklıyordu bu durum. Sanırım vücudu çabuk yakıyordu. Biraz sohbet ettikten sonra iyi bir çocuk olduğuna karar verdim. ''Ağabeyim Uluç'un kusuruna bakma. O biraz asabidir.'' diyerek tekrar özür diledi. ''Sahi ya, siz ikizsiniz ama birbirinize hiç benzemiyosunuz karakter bakımından. Sen sevecen ve sıcakkanlı biriyken ağabeyin asabi ve somurtkan nasıl oluyor bu?'' soruma hiç şaşırmamıştı zaten tahminen herkes bu soruyu sormuştur diye düşündüm. ''Uluç biraz terstir. Biraz asabi. Nedenini bilmiyorum oldum olası öyleydi o. Gülmeyi hiç sevmez. Hatta en komik espirime bile somurtup siktir git dediği olmuştu, inan çok üzülmüştüm'' dedi bir kahkaha patlatarak. Bende ona katılarak güldüm. Eğlenceliydi. Uluç'un tam tersine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız
Teen Fictionİmkansızların imkanına inanın! İmkansız diye bir şey yoktur. Hikayemizde var olan Heyna isimli kızımız bunu kanıtlıyor! Eğer fantastik,romantik ve sürükleyici bir kitap okumak istiyorsanız şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalaar*