Roof

1.2K 45 25
                                    

Ed Sheeran- Thinking out loud

19 Ocak 2003 Sidney

Kaldırımda uzaktan belli belirsiz görünen küçük beden birkaç insanın durmasına sebep oluyor. Ancak kim olduğunu görünce insanlar bakışlarını yere düşürüyor, aceleci adımlarla sokağı terk ediyorlardı. Bu ele avuca sığmaz, her şeye bir cevabı olan çocuğa kimse sorunun ne olduğunu sormuyordu. Çünkü cevap açıktı. Boyu henüz bir metreyi geçmese bile yaramazlıkları bini aşmıştı. İnsanlar onu çocuklarından uzak tutardı.

O zaten bir kişi dışında başka hiçbir çocuğu istemezdi.

"Chelsea," diye fısıldadı arkasında beliren sarışın çocuk. Kız kafasını hızla çocuğa çevirdi ve yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı. Çocuk temiz kıyafetlerine aldırmadan kızın yanına oturdu. "Saat geç oldu, eve gidelim." Kız kafasını iki yana salladı. Evden zor çıkmıştı, alacağı cezayı olabildiğince ertelemek istiyordu.

Arkasına sakladığı ellerini çıkardı ve avucunda tuttuğu çikolatalı sütü çocuğa uzattı. Çocuk sütü aldı ve kuru bir teşekkür etti. Kız hala mutlu bir ifadeyle çocuğa bakıyordu.

Ne zaman ona baksa gözlerinde uysal bir ifade oluşur, herkese laf yetiştiren dili sus pus olurdu. Bir tek onun yanında kendinden ödün verir, bir tek onun yanında kendi gibi olurdu.

Çocuk ayağa kalktı. Chealsea aceleci bir tavırla çocuğun elini tuttu. "Gitme, Luke. Biraz daha kal." dedi gözlerini kırpıştırarak. Böyle zamanlarda Luke onu kırmaz, hep biraz daha kalırdı yanında. Ancak bu sefer kalmadı.

"Arkadaşlarıma söz verdim Cheals." dedi aceleci bakışlarını kıza dikerken.

"Bende geleyim." dedi kız ayaklanarak. Luke elini Chealsea'nin omzuna koydu ve durdurdu.

"Max ve diğerleriyle nehir kıyısında buluşacağız." Kız durdu bir süre. Bu onun 'gelme' demesinin başka yollarıydı. Max Chealsea'yi sevmez, onun olduğu ortamlarda diken üstünde otururdu. Birkaç ay öncesinde kız onun kafasını taşla kırmıştı. Ancak Chealsea pişman olmaz ve suçunu üstüne almazdı.

"Eve gideyim o zaman." dedi burnunu çekerek. Luke kafasını salladı. Gitmesi için kıza yer açtı. Kız gitmedi ve kollarını çocuğun etrafına doladı. Bu bir sopaya sarılmaktan farksızdı. Luke sarılmaktan nefret eder, her seferinde bunu dile getirirdi.

Kız parmak uçlarında yükseldi ve burnunu yavaşça Luke'un burnuna sürttü. Ela gözlerini kocaman açtı ve "Görüşürüz Lukey Pookey." diye fısıldadı. Luke sarılmaktan her ne kadar nefret etsede buna dayanamazdı. İç geçirerek kollarını kızın etrafına doladı.

"Akşam," diye mırıldandı Luke. Kafasını kızın saçlarını gömdü ve papatya kokusunu içine çekti. Parmaklarını daha da sıktı ve kızı kendine daha çok bastırdı. Neden sarılmaktan nefret ediyordu? Kollarında böyle bir varlık olacaksa sarılmanın neresi kötüydü?

"Çatıda beni bekle." diye fısıldadı kulağına doğru. Chealsea boyunun yetişebildiği kadarıyla Luke'un boynunu öptü hafifçe. Ancak bu çok utanmasına ve koşarak oradan uzaklaşmasına sebep olmuştu. Luke bir süre orada durdu ve insanlara fırlatmak için cebine doldurduğu taşların ağırlığından koşamayan papatyasını seyretti.
¤

Gece yarısını biraz geçe çatıda birkaç kıpırdanma oldu. Önce Luke'un sarı saçları ardından ay ışığında parıldayan mavi gözleri belirdi. Sessiz olmaya dikkat ederek parmak uçlarında kızın yanına ilerledi. Rüzgar kızın saçlarını dağıtmış, küçük burnunu kızartmıştı. O ise buna karşılık hırkasına sarılmıştı. Luke'un geldiğini görünce yana kaydı. Luke kızın yanına kendini bıraktı.

"Çok beklettim mi?" diye sordu Luke. Ailesinin uyumasanı beklemiş, onlar da bir türlü uyumak bilmemişti. Chealsea gülümsedi ve kafasını iki yana salladı.

"Sorun değil." dedi Luke'un gözlerinin içine bakarak. Tanrı'nın ona verdiği lütuflardan biriydi gözleri. Öyle ki yaratılışı başlı başına bir mucizeydi.

Chelsea'nin gülümseyen suratı ay ışığında aydınlandı ve yanağındaki parmak izleri açığa çıktı. Luke parmak ucuyla kızın yanağına dokundu. Bu tür şeyler ona çok yabancı gelirdi. Kızın bakışlarındaki yorgunluğu fark etti. Onun için bir şeyler yapmak istiyor fakat yapacak bir şey bulamıyordu. Son çare olarak dudaklarını kızın yanağına bastırdı.

"Çok acıyor mu?" diye sordu utanarak gökyüzüne bakarken.

"Hiç acımamıştı ki." dedi kız gülüşünü derinleştirerek. Kafasını çocuğun omzuna bıraktı yorgunlukla.

"Hangisi?" diye fısıldadı bir şeyleri ürkütmekten korkarak.

"İşte," dedi Luke işaret parmağıyla diğer yıldızlardan ayrı olan fakat daha fazla parlayan bir yıldızı işaret ederek. "Sana benziyor. Çok güzel." Kızın gözleri parıldadı. "Güçlü görünüyor." Kız iç geçirdi.

"Fakat yalnız. Kimse yok yanında. Sen neredesin Lukey Pookey?" çünkü ihtiyacı olan sadece oydu.

"Tam şurada," dedi çocuk. Ufak tefek bir yıldızı işaret ediyordu. O kadar küçüktü ki yıldız, ancak dikkatli bakıldığı zaman belli oluyordu. Kız şaşırdı.
"Seni herkes görür Luke. Bu fark edilmiyor bile." çocuk kafasını iki yana salladı.

"Sadece senin görmeni istiyorum, Cheals." diye fısıldadı.

Çocuk öyle bir gülümsedi ki sanki yıldızlar onundu ve kız ona öyle bir baktı ki sanki yıldızlar onun gülüşlerindeydi.

Roof //Hemmings//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin