water and wine

584 37 29
                                    

3 Şubat 2015, Sidney

Rüzgar şiddetle saçlarına çarparken pedalları daha hızlı çevirmeye başladı. Avustralya'nın sıcak havası onu bunaltıyor, yaptığı hızla yüzüne çarpan rüzgar onu biraz da olsa serinletiyordu.

Eve yaklaştığında hızını düşürdü. Evlerinin hemen yanında birkaç ay önce boşalan evin önünde duran nakliye aracıyla kaşları hafifçe çatıldı ve bisikleti kapının önüne gelişi güzel bırakıp diğer evin bahçesine doğru merakla baktı.

Kısa boyundan dolayı parmak uçlarında hafifçe yükselerek nasıl insanlarla komşu olacaklarını görmeye çalıştı. Ancak görebildiği sadece eve düzenli bir şekilde kolilenmiş eşyaları taşıyan nakliyecilerdi. Meraklı zihninin ona oynadığı oyuna yenik düştü ve evin bahçesine doğru seyirtti. Yıllardır girmediği evin bahçesi değişmişti. Bahçe artık eskisi gibi bakımlı değildi.

Önünden geçen bir nakliyeciyi durdurdu. "Kim taşındı buraya?" diye sordu.

"Nereden bileyim ben." diye cevap verdi tersçe. İki gündür uyumadığı için asabi bir tavır sergiliyordu. Chealsea tek kaşını kaldırdı ve ona cevap verecekken arkadan duyduğu ses buna engel oldu.

"Buyrun birine mi baktınız?" Dudakları şokla aralanırken arkasına döndü ve beş yıl içinde oldukça değişmiş olan eski arkadaşına baktı.

"Jake Hemmings?" diye seslendi emin olmak için. Jake'in kaşları düşünceyle havalansa da o küçük kızın bu kadar büyüyebileceğine anlam veremiyor gibiydi.

"Chealsea?"

"Aman Tanrım!" diye çığlık attı kız koşarak Jake'e sarılırken. Jake yüzünde oluşan kocaman gülümsemeyle kızın sarılışına karşılık verdi.

"Ne zaman geldiniz? Neden geldiniz? Tekrar gidecek misiniz? Te-" Jake gülerek sözünü yarıda kesti kızın.

"Sakin ol." dedi kıkırdayarak. "Uzun bir süre gideceğe benzemiyoruz. Temelli geldik diyebilirim."

Kızın küçük kalbi heyecanla atmaya, elleri terlemeye başladı. Yüzünde şok ve mutluluk karışımı paha biçilemez bir ifade vardı.

"Hepiniz mi geldiniz?" diye sordu gözlerindeki ışıltıyla. Jack kafasını yana eğdi ve dudaklarındaki tebessümü saklamaya çalışmadı.

"Evet." diye cevapladı kızı. "Yukarıya çıktı gelir birazdan." dedi merakını doğrudan gidererek.

Jack'in yanlış bir izlenime kapılmaması için hafifçe gülümsedi ve soru sorma ihtiyacı duydu.

"New York nasıldı?" diye sordu. New York'tan nefret etmişti. En sevdiklerini elinden aldığı için.

"Güzeldi. Doğruyu söylemek gerekirse zorunda olduğumuz için döndük." dedi Jack dürüst davranarak. Chealsea bir an duraksadı. Ne diyeceğini bilemez bir halde dudaklarını araladı ancak kapaması saniyeleri buldu. Sonra dudaklarına yalandan bir gülümseme yerleştirdi.

"Anlıyorum." diye mırıldandı yalan söyleyerek. Anladığı bir şey yoktu aslında.

"Tanrım, Jack albümlerimi bulamıyorum. Onlara bir servet yatırdım."  Evin içinden söylenerek çıkan uzun boylu genç adam kızın nefesini kesti.

Chealsea nefesini tutmuş, karşısındaki büyümüş küçük arkadaşına bakıyordu. Gözlerini bir saniye dahi kırpmıyor. Hayallerinin bile ötesindeki o anda sıkışıp kalmak istiyordu. Ona bakmayalı ne kadar zaman olmuştu? Hayalleri ne zamandan beri paramparçaydı?

Kendine hakim olamadı, küçük arkadaşına sıkıca sarılmak yılların yorgunluğunu birkaç saniyede atmak istiyordu. Koşarak çocuğun boynuna atıldı. Öyle sıkı sarılıyordu ki kemikleri ona batıyor canını yakıyordu.

Roof //Hemmings//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin