Küçük fare

61 1 2
                                    

Yere düşen damlaları çıkardıkları sesleri takip ediyordum ne zamandır bu pozisyondaydım. Ah! Tabi bugün günlerden yıldönümü 8 yıl önce kaybettiğim babamın ölüm günü. Zamandan mı bilemiyorum ama gözyaşı yerine buruk bir gülümseme oluyor içimde. Özlemiştim hemde çok. Hem annemdi hem babam hem arkadaşım herşeyimdi. Annemin beni 14 aylıkken bıraktığı gibi terk etmemiş üstüne hayatını bana odaklı kılmıştı. Babaannem babam ve ben çok iyiydik dahasını istemiyordum taki o güne kadar aniden gelen kalp krizi sonucu hayatını kaybettiği gün geriye babannemle beni bir başıma bırakıp gittiği gün. Annem gibi bir başkasıyla hayatını birleştirmemişti. Annem ise babamdan ayrıldıktan sonra vekaleti babama bırakıp bir başkasıyla evlendi şimdi ise ikizleri var Erkan ve Serkan lise 3 e gidiyorlardı  onlarla tanışmıştım babamı kaybettiğim zamandan sonra annem benimle sık sık irtibata geçmiş yanlız bırakmamaya çalışmıştı. Saygıda kusur etmemeyi babam öğretmişti. Anneme karşı saygılıydım sevgi konusu tartışılır. Buruşan cildime göz devirerek suyu kapattım. Havluma sarılıp saçlarımı kuruttum ve banyodan çıktım. Koyu mor ve siyahlardan oluşan odamdan içeri girdim çıplak ayakla yürüdüğüm zeminde bıraktığım izlere baktım. Bugün bir başka önemli konuda şirketimizin varisi açıklanacaktı. Levent amca zamanın geldiğini söylemişti. Sürpriz bir şey değildi tek çocuk olduğum için babamın mirasına benim devam etmem gerektiğini söylemişti Levent amca. Okulun bitmesine 1 yıl kadar daha vardı. Uluslararası Antalya üniversitesi turizm ve otel işletmeciliği bölümünde okuyordum. Bir yıl kadar Levent amcanın yanında stajyer olarak işleri takip edecektim. Dünden hazırladığım kolları uzun olan hafif göğüs dekoltesi olan bordo kadife kalem elbiseyi üzerime geçirdim ayağıma siyah stilettoları geçirip makyaj aynamın önüne oturdum saçlarımı taradım zaten düz olan saçlarım kolaylıkla açılmıştı. Saçlarımı hızlı bir biçimde tepeden at kuyruğu yapıp bıraktım. Pürüzsüz olan cildime bir şey sürme gereği duymadan hafif rimel ve göz kalemi çektim. Dudaklarımı parlatıcı sürüp son kez kendime baktım takı takmayı sevmediğim için bir şey kullanma gereği duymadım. Seri bir şekilde siyah portföy çantamı alıp odamdan çıktım. Koridorda yürüken Hayat sultanın yaptığı kahvaltı kokusu burnuma kadar gelmişti boş olan miğdem isyan ederek zilleri çaldı ve ayaklarım istemsiz olarak merdivenlerden aşağı indi. Basamakları tek tek inerken salonda tüm  dikkatini telefona vermiş yayvan bir şekilde oturmuş bir adet Deniz gördüm. Kaşlarımı çatıp duruşumu dikleştirdim. Ve hızlı bir şekilde merdivenleri indim.
"Bunun burda ne işi var ?"
Sorumu duyunca başını bana çevirdi ve kaşları alayla kalktı. Ayağa kalkıp baştan ayağa süzdü beni.
"Katil olmam için mi böyle giyindin ?" Sorusuna dahada sinirlenip yanına ulaştım gözlerimi gözlerinden çekmeden
"Bizzat katil olmak için böyle giyindim ve avımda sensin." Deyip gözlerimi kıstım. Gözlerini kısarak
"Hım" deyip gülmeye başladı. Sınırımız bu kadardı bende gülmeye başladım ve boynuna sarıldım elleri aynı sıklıkla sarıldı ve
"Varis hanım özlettiniz."
Hafifçe omzuna vurup
"Öyle demesene Deniz hem daha dün burdaydın."
"Olsun özledim. Senin elin ne kadar ağır be savunma dersleri işe yaramış aferin." Dediğinde güldüm birlikte savunma dersleri almıştık. Onun ihtiyacı yoktu beni yanlız bırakmamak için gelmişti benimle. Deniz Levent amcanın tek çocuğuydu. Annesini 5 yıl önce  kanserden kaybetmiştik. Deniz benim çocukluk arkadaşımdı hatta tek en yakın arkadaşım ilkokuldan itibaren ayni okullara gitmiştik. Şimdide aynı üniversitede aynı bölüm okuyorduk o ve ben babalarımızın işlerini devam ettirmek istiyorduk. Babannemin sesiyle düşüncelerden sıyrıldım.
"Eliçe kuzum hadi yemek hazır Deniz oğlum getir şu kızı mutfağa ! " gülümseyerek
"Getiriyorum Hayat Sultanım" dediğinde kıkırdadım. Birlikte mutfağa geçtik. Babannem yardımcıları etrafına toplamış bir şeyler yapıyordu beni görünce durdu baştan ayağa süzdü ve hemen gözleri doldu.
"Güzelim benim ne ara büyüdün sen" yanına giderek yanaklarını öptüm.
"Yapma böyle Sultanım gül biraz" deyip yanaklarını kaldırdım ve güldü. Deniz arkadan bir homurtu çıkararak
"Burda neysek biz" deyip suratını astı. Babannem ona dönüp
"Gel buraya paşam sen ne yakışıklı olmuşsun öyle aynı baban"
"Olmadı Sultanım kırdın kalbimi bak" deyip kalbiyle elini gösterip bayılmış gibi arkaya sendelendi. Babannem masadaki oklavayı alıp Denize doğru salladı Deniz hemen yanına gelip sarıldı. Bu halleri güldürüyordu beni Deniz benim neşe kaynağımdı herşeyi onunla paylaşıyordum.
~
"Nereye daldın yine ?"
Denizin sorusuyla gözlerimi yoldan çektim.
"Babamda olsaydı bugün biraz yalnız hissediyorum.
Bir süre konuşmadı sonrasında yoldan gözlerini ayırıp
"Biz varız ben varım güzelim böyle düşünme baban hisseder üzülür."
Haklıydı. Onlar vardı. Babannem , Levent amca ve Deniz yanımdaydı. Gülümseyip
"Ha şöyle ya hadi bakalım insan bir heyecanlanır. Herkes görücek seni ama böyle görmeselerdi keşke pantolon giymek yasakmı kızım ?" Kahkaha attım ve
"Sakin biraz."
Gülümsedi.
"Şaka bir yana güzel olmuşsun."

"Teşekkür ederim beyefendi. Ne kadar naziksiniz."
"Rica ederim efendim o benim centilmenliğim." Gülerek tekrardan yola çevirdim başımı. Antalyada oteller zincirimiz vardı. Demirkan Otel dedem ve babam saolsun onların sayesinde bugun bu şartlarda yetişmiştim. Araba durduğunda geldiğimizi anladım ve arabadan indim. Denizde benimle birlikte hareket etmişti yanıma geldiğinde başımı kaldırdım ve altın yazılarla yazan DEMİRKAN OTEL yazısını gördüm içim buruk bir şekilde Denizin bana uzattığı koluna girdim ve kapıdan giriş yaptık. Kapıdaki sekreter bizi görünce gülümsedi ve
"Buyrun ?"
"Levent Değmezle görüşecektik."
Deyince kıkırdadım. Kolumu dürtüp oyuna bozma der gibi baktığında sustum.
"Randevunuz var mıydı ?"
"Yok ama sizinle bir akşam yemeği belki olabilir." Dedi ve göz kırptı. Sekreter kızarırken arkadan Levent amca ve yanında birkaç takım elbiseli adam çıkışa doğru yürüdüler. Adamları selamladı ve yanımıza doğru yürüdü. Gözlerinin içi gülüyordu.
"Taner bey sizinle görüşmek istiyorlarmış efendim."
"Tamam Gizem hanım sıkıntı yok." Bize dönerek "Hoşgeldiniz gençler. Eliçe bu ne güzellik maşallah kızım."
"Teşekkür ederim Levent amca" dedikten sonra sarıldım babam gibi şevkatli bir şekilde kollarını bana sardı. Ondan ayrıldığımda Denize baktım sekreter kıza bakıp çarpık bir şekilde gülüyordu. Levent amca fark edip
"Sizde Hoşgeldiniz Deniz bey"
"Şey saolun Levent bey yani baba" derken kekelemişti. Biz gülerken oda kızardı babasına iş üstü yakalandı. Konuyu değiştirerek
"Ne zaman başlıyor toplantı ?"
"Başlamak üzeredir geçelim hadi."
~
Resmi olarak tanıtılmıştım. Bir hafta sonrada düzenli olarak Denizle gelecektik. Deniz eğlenmemiz ve kutlamamız gerektiğini söyleyip akşam için bar ayarlamıştı. Denizden ayrıldıktan sonra babamın mezarına ziyarete gelmiştim. Mezarın yanındaki taşa oturdum ve ellerimle çıkan yabani otları ayıklamaya başladım aynı zamanda ağlıyordum. "Baba bugün herkes kızını tebrik etti kulağın çınlamıştır senin kızın olduğumla herkes gurur duydu keşke sende olsaydın çok özledim babacım yanımda olsan keşke sarılsan bana tekrardan örsen saçlarımı."    Artık hıçkırarak ağlıyordum. Arkamdan gelen çıtırtı sesiyle tam dönücektimki ensemdeki ağrıyla gözlerim karardı son gördüğüm şey babamın mezar taşıydı.
~
Ensemdeki ağrıyla yavaşça gözlerimi aralamaya başladım başımdaki ağrı dayanılmaz değildi tamamen gözlerimi açtığımda karşımda 2 tane takım elbiseli yarma gibi herifleri gördüm.
"Uyandı haber verin patrona."
"Ne oluyor ? Siz kimsiniz ?"
"Kes sesini."
Sesi sertti ellerim ve ayaklarım bağlıydı etrafa baktığımda depo tarzı bir yerdeydik ne işim vardı burda o sırada sürgülü kapı açılıp içeri siyahlar içinde boynu kolları dövme içinde biri geldi keskin yüz hatları ve keskin delici mavi gözleri ile beni süzdü kaşları alayla kalktı ve dudaklarını oynattı
"Sonunda seni buldum küçük fare."

ZALİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin