Ben senin hayatının bir bölümünde yer aldım ama sen benim hayatımın tamamıydın. (P.S. I Love You)
Onu görmeyi istiyor muydu yoksa şu an da mı istemiyordu, emin olamadı. Kolay değildi yıllardır unutmaya çalıştığı ama günbegün daha da hatırladığı bir insanı, belki de bir daha unutamamak üzere gözlerine kazıyacaktı. Üstelik onun umudu olan o adam, birini öldürmekten dolayı suçlanıyordu ve Chanyeol, onun böyle bir şey yapacak olmasına ihtimal vermiyordu.
Bir insanı öldürmek Kyungsoo'nun yapabileceği bir eylem değildi ama kim bilir ne olmuştu ki o yumuşak ve beyaz eller -dokunmaya kıyamadığı- sertleşmiş ve kana bulanmıştı. Onunla on yıl boyunca hiç yüz yüze karşılaşmamış olsa da, son beş yıla kadar haber alabiliyordu ama Kyungsoo yurtdışına çıktığında, ondan bir daha haber alamamıştı. Belli aralıklarla Junmyeon ile görüşse de, ona Kyungsoo'yu soracak gücü yoktu. Junmyeon da onun hakkında konuşmak noktasında istekli değildi. Sadece bazen iyi olup olmadığını söylüyor ve konuyu kapatıyordu.
Kyungsoo, çıkarıldığı ilk mahkemede tutuklu yargılanmak üzere Seul Kapalı Cezaevi'ne gönderilmişti. Chanyeol onun nasıl olduğunu düşündü. Oradaki adamlar ona iyi daranmış mıydı? Yoksa onun canını yakmışlar mıydı? Sonuçta cezaevleri güvenli değildi. Dış dünya kadar kötüydü, kaçacak bir yerin yoktu.
Chanyeol, yüksek duvarların ve dikenli tellerin çevrelediği cezaevine baktı, uzunca. Yıllara dayanmaya çalışan beyaz duvarlar yer yer yosun yeşiline bulanmıştı ve bu, umut veren bir yeşil değildi. Daha çok öldükten sonra çürüdüğü için yeşile dönen insan cesedine benziyordu. Yüksek duvarlardan daha yüksek olan gözetleme kulelerindeki polisler, ellerindeki silahlara sıkıca sarılıp her hangi bir tehlike için dikkat kesilmişlerdi. Chanyeol onlara bakarken, asıl tehlikenin ne olduğunu kestirmeye çalışıyordu.
Kapıdaki görevliler Chanyeol'ün avukat kimliğine baktıktan sonra geçmesi için yol verdiler. Büyük ve geniş, iki kanatlı demir kapının bir kanadı açılıp da içeri girdiğinde, Chanyeol'ü sessizlik karşıladı. Acınası bir sessizlik.
Evrak çantasının sapını iyice kavrayıp müvekkili ile görüşeceği ana binaya doğru ilerlerken kalbine sakin olmasını söylüyordu. Sakin olmalısın, yoksa topuklarımı kıçıma vura vura kaçacağım. Kendi düşündüğüne sesli bir kahkaha attıktan sonra gardiyanın açtığı kirli beyaz renkteki kapıdan geçti ve ona bir tımarhane odasını anımsatan beyaz odanın ortasına konmuş beyaz masanın başındaki beyaz sandalyeye oturdu. Beyaz... Cezaevi için en uygun renk olmalı(!)
Kyungsoo, kalacağı koğuşa ilerlerken buranın daha güvenli olduğunu söyleyen iç sesine şimdilik katılmıştı. Burada kaçmasını gerektiren bir şey yoktu. Ona rahatsızlık vermek isteyen şeyler yoktu. Flaşlar yoktu. Flaşlar... Canını en çok onlar yakıyordu.
Gardiyan geçmesi için demir parmaklığı açtı ve koridorun sonundaki mat mavi demir kapıya doğru onu itti. Kyungsoo sendelese de kendini toplamıştı ve tek mal varlığı olan çantasına sıkıca tutundu. Diğer gardiyan son kapıyı açıp onu koğuşa soktuğunda, Kyungsoo kapının kapanmasından önce gardiyanın "Ona yerini gösterin!" dediğini duymuştu.
Kendisinden oldukça iri yarı olan adam içten bir gülümseme ile demir ranzanın alt yatağını işaret etti. İçlerinde en genci belki de Kyungsoo idi. Bu yüzden saygı ile selam verip yatağa geçti. Saygı ile selam verilmek bu adamların hakkı mıydı? Onlar olmadığını düşünmüş olmalılar ki şaşırdılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guilty or Innocent √
Fanfiction"Beni bu durumdan kurtarsan bile Chanyeol, geçmişimden nasıl kurtaracaksın?" "Eğer mevcut hukuk seni kurtarmaya yeterse; sana duyduğum aşk da geçmişinden bugününü kurtarmaya yetecek." "Ya hukuk yetmezse? Ya aşkın biterse?" "Hukuka güvenmiyorum, tıpk...