Birlikte değilsek, hayatın ne değeri olabilir ki? (Becoming Jane)
Kyungsoo, Chanyeol ile konuştuktan sonra neden böyle bir eylemde bulunduğunu anlatmayı kabul etmişti. Kendi için olsa anlatmayacaktı aslında ama Chanyeol'ün bu şekilde harap olmasına daha fazla katlanamıyordu. Bir de abisi vardı elbette. Kendisi için değil. Salt bu ikisi için konuşmayı kabul etmişti.
Üniversitenin üçüncü yılında sebepsiz bir şekilde –Chanyeol'ün bildiği kadarı ile bir sebebi yoktu- Chanyeol'ü hayatından çıkardığında, onun ne kadar çöktüğüne kendi gözleri ile şahit olmuştu. Üniversiteyi bitirdikten iki yıl sonra da yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Başka türlü bu ülkede nefes alamıyordu.
Şimdi korku ile savcının odasına girerken sağ elinde hissettiği sıcaklığa tutundu ve gözlerini yerden ayırmadan ilerledi. Chanyeol'ün elini tutmayı hak etmiyordu belki ama içinden bir ses kısa sürecek olan bu zamanları iyi değerlendirmesini söylüyordu. Cezaevi duvarlarına, gardiyanlara ve hukuka rağmen.
Savcı Cha, kırklarının başında güler yüzlü bir adamdı. İşinin en iyisi olduğu su götürmez bir gerçekti. Kanunları uygularken adaleti esas alıyor, vicdanını yabana atmıyordu. Chanyeol, üniversite yıllarında hocası olan bu adama derin bir saygı besliyordu ve Kyungsoo'nun bir çıkış kapısı varsa, anahtarın bu adamda olduğuna inanıyordu.
Kyungsoo, hâlâ başını yerden kaldırmazken kendisine gösterilen koltuğa oturdu. Sol yanında gardiyan sağ yanında Chanyeol vardı. Avucunda beliren baskı ile bakışlarını kendisine aydınlığı bahşeden gözlere çevirdi. Kendisine bakarken hâlâ ışıl ışıl olan yıldız gözlerine.
"Kyungsoo, öncelikle rahat olmanı isteyeceğim. Hiçbir şeyi gizlemeden anlatmalısın ki sana yardım edebilelim. Nasıl istiyorsan öyle başla. Nerden istiyorsan, oradan başla ama başla. Konuş. Anlat bize."
Savcı, güven verici bir tonla konuştuğunda, Kyungsoo derin bir iç çekti ve elini sevdiği adamdan kurtarıp gömleğinin yakalarına götürdü. Zira şimdiden nefes alamıyor gibiydi.
İri gözleri, savcının küçük gözlerine odaklandığında, yaşadıkları aklına her geldiğinde, bunu her anlattığında savcı o gözlerde bir insanın ölümünü görüyordu. Bir ruh nasıl ölürmüş bunu gördü.
"Ben... ben..." bir müddet kekeleyip devam etti. "Sekiz yaşındaydım. Henüz sekiz yaşındaydım. Her gün okuldan çıktığımda ve hafta sonları ailemin işlettiği mağazaya gider, babamın tasarımları olan takımları denerdim. En çok da, damatlıklar ilgimi çekerdi. Bir keresinde, bir müşteri için dikilmiş olan damatlığı giymiş, pantolonun yırtılmasına neden olmuştum ama annem bana hiç kızmadı. Çünkü ben onun biriciğiydim. Güzel oğluydum.
Yine bir gün, mağazada koştururken artık yaramazlık yapmamdan sıkılan babam, anneme beni eve götürmesini söyledi. Annem ise sipariş verilen bir gelinliği yetiştirmekle meşguldü. Bu yüzden beni eve bırakma işi o-ona kalmıştı. Yardımcı Lee Jaehan'a.
'Jeahan, güzel Kyungsoo'muzu eve götür.'demişti annem, babam benim için diktiği damatlığı bana giydirirken.
'Olur.'demişti, o da. Ben de başıma geleceklerden habersiz onunla gittim. Henüz 8 yaşındaydım! Nerden bilebilirdim ki?!
Beni parka götürdü. Salladı ve salıncak ona doğru her geldiğinde, 'Benim yakışıklım.'deyip duruyordu. Sonra yağmur bastırdı. Jaehan beni koşarak eve götürdü. Sırılsıklam olmuştuk. Ben, üstümü değiştirip kuru kıyafetler giydim ve ıslak kıyafetlerimi ona verdim. Bakışları... bakışları kararmış gibiydi ama anlam verememiştim. Sonra tekrar oynamaya başladık. Sekiz yaşındaki bir çocuk oyun oynamaktan başka ne bilsin ki! Saatlerce oynadık. Dışarıda fırtına vardı. Kâğıttan yaptığı uçakları uçururken koşmaya başladım. O ise ardımdan koşuyor, beni yakalamaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guilty or Innocent √
Fanfiction"Beni bu durumdan kurtarsan bile Chanyeol, geçmişimden nasıl kurtaracaksın?" "Eğer mevcut hukuk seni kurtarmaya yeterse; sana duyduğum aşk da geçmişinden bugününü kurtarmaya yetecek." "Ya hukuk yetmezse? Ya aşkın biterse?" "Hukuka güvenmiyorum, tıpk...