BÖLÜM 23:

82 6 11
                                    

Çınar. 

Karşımızda kanlı canlı, kolu alçıdan çıkmış, başındaki dikişler alınmış sapasağlam duran Çınar.

Pekala, o kadar şok olmuştum ki yanımda Çınar'a saldırmaya hazır Doruk'u son anda farkedebilmiştim fakat, biraz geç kalmıştım. Doruk iki adımda Çınar'ın yanına ulaştığında anlamsız bakışlarla Doruk'u izleyen Erdem'in anne ve babasına baktım. Acaba onlar Çınar ve Doruk arasındaki ilişkiyi biliyorlar mıydı? İlayda kolumu sıkınca bu kez başımı sola çevirip, ona baktım.

"Çınar... Erdem'i Çınar mı kurtarmış?" İlayda'nın yüzündeki ifade öyle allak bullaktı ki, kendimi onu cimcirmek zorunda hissettim. Acıyla beraber hafif bir çığlık attı. "Bu ne içindi?"

"Kendine gelmen için," diye fısıldadım yavaşça. "Çınar durup dururken etrafa iyilik saçacak bir insan olamaz. Bu işin için de kesin bir iş vardır." Vardır, değil mi?

Doruk, Çınar'ı yakasından yakaladığı gibi arkadaki kapıdan dışarı sürükledi. Çınar'ın bu duruma hiç bir tepki vermemesi dikkatimden kaçmamıştı. Erdem'in babasının Doruk'a doğru hareketlendiğini görünce onu durdurdum.

Yüzüme her şey yolundaymış gibi bir izlenim vermek istercesine zoraki bir gülümseme yerleştirip, "Ben onlara gidip bakayım. Siz Erdemle kalsanız daha iyi olur." dedim, ardından hızlı adımlarla Doruk ve Çınar'ı bulmaya çalıştım. Çıktıkları kapının devamında aşağı inen merdivenlerden inerken aklımdan bin bir türlü düşünce geçiyordu. Çınar ne zaman iyileşmişti? Neden Erdem'e yardım etmişti? Erdem'in Banu'yla işi neydi? Merdivenlerin bitimindeki kapıya ulaştığımda, daha dışarı çıkmadan ne ile karşı karşıya kalacağımı biliyordum. O'nu o kadar iyi tanıyordum. Kapıyı açıp hastanenin arka bahçesine ulaştım, sol tarafıma baktığımda Doruk, Çınar'ı duvara dayamış ve elleri hala yakasındaydı.

"Konuş lan!" diye bağırdı Doruk. Olduğum yerde sıçradım. "Ne bok yedin?"

Çınar yüzündeki sakin ifadeyi bozmadan, "Erdem'i hastaneye getiren benim farkındasın değil mi?" dediğinde, Doruk'un çenesinin kasıldığını görmüştüm. Yanlarına yaklaştım. Doruk'un sinirden kasılan koluna koydum elimi. Beni o an farketmiş olacak ki, gözleri bir süre ben orada değilmişim gibi boşluğa takılmıştı. Ardından bana döndü. Burada kavga etmelerine izin veremezdim. 

Yumuşak sesimle, "Lütfen, bırak onu." dedim Doruk'a. "Bize her şeyi anlatmasına izin verelim." dediğimde, bir süre daha yüzümde oyalandı gözleri ve o gözler kesinlikle benim söylediklerimin aksini iddaa ediyordu. Fakat elleri, karşı gelmeden Çınar'ın yakasını bıraktı. Çınar rahat bir nefes almıştı, ondan uzaklaşıp bana doğru yaklaştı. Bu kez Doruk beni kolumdan tutup kendine yaklaştırdı, öyle hızlı çekmişti ki göğsüne çarpmıştım.

Bir eli benim etrafımdayken diğeriyle şakaklarını ovuyordu. "Konuş, bir dakikan var ve eğer yalan söylediğini düşünürsem kendini bu hastanenin morgunda bulursun." Bunları öyle duygusuz söylemişti ki, ona bakma ihtiyacı hissedip başımı kaldırdım. Uzun boyu yüzünden, benim baktığım yerden çenesinin oyuntusunu ve kirpiklerinin kavisini görebiliyordum. Çenesi birbirine kilitlenmişti.

"Sana anlatmaya çalıştım ama beni dinlemiyorsun, Erdem'in kaza yaptığını gördüm. O civarlardaydım, bir gün önce hastaneden çıkmıştım. Senin yüzünden girdiğim hastaneden." Son cümlesinde gözleri kısılmıştı. 

"Tekrar aynı yere girmek istemiyorsan, anlatmaya devam et." Gayet netti.

Çınar çatılan kaşlarıyla bir süre etrafa baktı. "Bu kadar, onu buraya getirdim ve telefonda senle ben konuştum. Sesimi tanımamana biraz kırıldım doğrusu." Gülüşü insanın içini ürperten cinstendi.

ROMEOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin