S.3.

22 4 2
                                    

Beni fark etmesiyle yüzündeki gülücüklerin son bulup kaybolması bir olmuştu. Geriye doğru bir adım atıp demir kapıya çarptım. Karşımda yarı çıplak, karizmatik ve tek kaşını kaldırıp sertçe beni süzen delikanlıya ne diyeceğimi diyemiyordum. Heyecanlanmış ve korkmuştum.

"Şeyy... Beni Sinem ab-" lafımı tamamlamama izin vermeden "İçeri gel" deyip içeri geçti.Olduğum yerde duraksayıp içeri geçip geçmeme ikilemini yaşıyordum. Zeus ve Hades'in benden hoşlandığını pek sanmıyorum. En önemlisi Zeus'a oğlum demiştim değil mi?

"İçeri gel dedim öyle değil mi?" bu soruyu bana yönelten delikanlıya başımı onaylarcasına sallayıp "Evet" dedim. Yüzümdeki tedirginliği okumuş olmalı ki "Tanıştırayım; Zeus ve Hades, bir şey yapmazlar" Omuzlarını yukarı kaldırıp sinsice gülümsedi "En azından şimdilik" dedi.

Saçları hafif kıvrımlı olan gencin peşinden gidip kapıyı sertçe kapattım. Kalp atışlarım fazlasıyla hızlanmıştı.

Salona doğru ilerlediğimde sadece kapıyı açan genç ve kucağında dünya tatlısı bir bebekle karşılaştım. "Otur!" Verdiği emirler şimdiden canımı sıkmaya başlamıştı. Sakin ol Azade, sakin...

İş beğenme gibi bir lüxüm yoktu. En azından şimdilik?

"Sinem'den gerekli detayları aldım. Bir ağa kızı olarak paraya ihtiyaç duyman garip bir ironiymiş" çenesini ovalayıp doğruldu. Elindeki bebeği yürüteç'in içine bırakıp bana evin odalarını tek tek gösterdi.

"İşte burası da senin odan"

"Ne?"

"Ne demek ne?"

"Biz yatılı kalacağıma dair anlaşmamıştık?"

"İşine gelirse..."

"Bakın anlamıyorsu-"

Kapıyı işaret ederek "Yolun açık olsun"

Bu işten başka şansım yoktu. Şu anlık bu işi kabul etmek zorundaydım. "Peki efendim" deyip boynumu Küçük Emrah misali büktüm. Yanımdan ayrılıp kendi odasına doğru ilerledi. Çantamı, bana ayrılan odaya bırakıp yürüteç içine bırakılan bebeğin yanına gittim.

Bebeği yürüteçten çıkartıp kucağıma aldım. Sarı saçlı beyaz tenli mavi gözlü bir bebekti. Hafif gülümseyip yanağındaki gamzeleri belirginleştirdi, sevimlilik yapıp saçlarımı çekiştirdi. Canımı hafif de olsa acıtsa da, korkar diye sesimi bile çıkartamadım. Patronum olacak odun fazlasıyla sertti. Tavize hiç yeri yok gibi görünüyordu.

Jilet takım elbisesiyle yanımıza doğru gelen odun elimdeki bebeği kollarının arasına alıp havaya kaldırdı. "Aras'ım, baba işe gidiyor" yanaklarına buseler kondurup bebeği öpmeye başladı.

"Iıı... Şeyy. Bakacağım çocuk nerede?"

Bana bakıp yüzündeki hatları belirginleştirdi ve ciddileşti. "Kollarımın arasında duruyor, görmüyor musun? Yoksa kör müsün?"

"Şaka mısınız? Bu daha bebek."

"Yani?"

"Ben 4-5 yaşlarındaki bir çocuk-"

"Elimizde 10 aylık bir bebek var. Sana uyar mı?" alaylı bir tavırla söyleyip Aras'ı gıdıklamaya devam etti. (Multideki Pusat ve Aras'ımız)

Bana doğru fırlattığı anahtarı havada yakaladım. Beni gram dahi tınlamadığına yemin edebilirim. "Bu senin anahtarın. Aras sana emanet, Aras'ın kılına dahi tek bir zarar gelirse seni doğduğuna pişman ederim" sesimi çıkarmadan dediklerini beynime kazıdım. Kapıdan çıkacağı sırada Aras hakkında bana kısa bilgiler verdi.

"Peki ya ben okula gittiğimde, ona kim bakacak?"

Tek kaşını kaldırdı "Aras sana emanet dedim. Anlamadığın başka bir şey var mı?"

Başımı sağa sola sallayıp "Hayır efendim" dedim. Kapının kapanmasıyla kendimi koltuğa atmam saniyelik olmuştu.

Masum bakışlarıyla bana bakan Aras'la kocaman evde baş başaydım. Ortalığı toparlamak için Aras'ı oyun odasına bıraktım. Odun patronumun adını bile daha bilmiyordum. Kimdir, kimin nesidir onun hakkında da en ufak bir fikrim yoktu. Bravo Azade, bravo!

Mutfağa inip Aras'ın mamasını hazırlamaya çalıştım. Ben hayatımda mama hazırlamadım ki!

Mama kutusunu evirip çevirip yapılışını okumaya başladım. Verilen talimatlara uyup mamayı hazırladım. Isısını bileğimle ölçtüm. Biberona koymak yerine mama tasına mamayı boşalttım. Aras'ın yanına hızla ilerledim. Aras'ı taşımak için elimdeki mama tasını komodinin üstüne bıraktım. Aras'ı hızla kollarımın arasına alıp salona geçtim. Yürüteç'in içine Aras'ı yerleştirdikten sonra mama tasını komodinin üstüne koyduğumu hatırladım. oflaya oflaya yürümeye başladım. Daha şimdiden yorulmuştum. Abim son derece haklıydı, ben daha kendime bakamıyordum kaldı ki bir bebeğe!

Komodinin üstünde duran mama tasını elime kavrayıp çerçeveleri inceledim. Fotoğraflardan da anlaşılıyor ki Odun patronum oğlunu çok fazla seviyor. Hangi ebeveyn evladını sevmez ki?

Aras'ın yanına gidip kucağıma aldım. Yanaklarını sulu sulu öpüp burnunu hafifçe sıktım.

Aras'a yemeğini yedirip altını değiştirdim.Saate baktığımda okula geç kaldığımı fark ettim. Aras'ı okula benimle almaktan başka çarem yoktu. Aras'ın üstünü değiştirip bir kaç yedek kıyafetini çantama tıktım. Patronumun bana vermiş olduğu yedek anahtarı da cebime tıkıp evden çıktım. Zeus ve Hades'in bakışları hiç de cana yakın değildi. Şu an onlarla uğraşacak bir saniyem dahi yoktu. Demir kapıyı açıp hızla koşuşturmaya başladım.

Fakültenin önüne geldiğimde nefes nefese kaldığımı fark ettim. Aras saçımı çekmeye başladığı anda çığlığı atıp korkmasına ve extradan ağlamasına sebep oldum.

"Tatlım lütfen ağlama" bu sözlerime inat ses tonunu yükseltmiş gibiydi. Çantamdan emziğini çıkartıp ağzına tıktım. Sanırım bu emzik susması için en önemli etken olmuştu. Fakülteden içeri girdiğim anda herkesin gözü üstümdeydi.İki yıldır okulda okuyup okumadığım bile bilinmiyorken şu an bütün gözlerin üstümde olması beni tedirgin etmişti. Bunun sebebini elbette biliyordum. Kollarım arasındaki Aras...

Sınıfın kapısını çalıp içeri geçtim. Ders öğretmenimden özür dilediğimi ifade eden bir bakış atıp yerime ilerledim.

Aras'ın derste uyuması benim için avantajdı. Tabi ki de blok ders olması dezavantajdı. Kolum koptu be!

Kafeteryaya inip Sinem'i buldum. Beni gördüğü anda kahkahayı bastı. "Ablam, eline çocuk çok yakışıyormuş" dedi. Omuz silkip göz devirmekle yetindim. "Yurttan elbiselerimi getirebilir misin?"

"Neden?" suratını astı.

"Yatılı kalacakmışım"

"Tamam ablam, ben hallederim" "Ha bu arada peki ya abin?" diye de ekleyip beynimden vurulmama sebep oldu.

Kaşlarımı kaldırıp "Haberi yok" dedim.

"Pusat ne dedi?"

"Pusat?"

"Aras'ın babası"

Odun patronum kendini tanıtmadı ki"

"Oooo Azade hanım" Kucağımda duran mışıl mışıl uyuyan Aras'ı parmağıyla işaret ederek devam etti "Senin mi?"

Göz devirip "Evet benim, dün yaptım. Nasıl güzel olmuş mu?"

Kahkaha attı "On numara beş yıldız" deyip göz kırptı.

Aykan'ın bu saçma sorusu beni hayattan soğutmaya yetmişti. Aykan'ın yanındaki boş sandalyeye sessizce oturup Aras'ın uyanmamasına özen gösterdim. Aras'ı kontrol ettim. Mışıl mışıl uyuyordu. Onu uyurken seyretmek ayrı bir zevk vermişti. Tabi ben de ders dinlemek yerine uyumayı tercih ederdim. Yanağına masum bir öpücük kondurdum.

Aykan Uras'ın burnunu sıkacağı anda kolunu cimcikleyip "Aykan ne yapıyorsun sen?" diye sertçe giriştim. Dişlerimin arasından çıkardığım sözcükleri seçip "Biraz eğlenirdik" dedi.

"Bebek bu, oyuncak değil"

SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin