Cam açık olmasına rağmen yüzüme vuran sıcak hava, gözüm kapalı olmasına rağmen arabanın ön camından içeriye giren ve beni küfür ettirebilecek kadar rahatsız eden güneş ışığı altında içimden neden babamın bu teklifini kabul ettiğimi düşünüyordum. Babam hastaneye, amcamı ziyarete gideceğini söylemişti. Neden hastanede olduğunu bilmiyordum, hatta bir amcam olduğunu dahi yeni öğrenmiştim.
Babam gideceğimiz hastanenin şehir dışında olduğunu, eğer onunla gitmezsem evde tek kalacağımı söylemişti. Bizim evimizin etrafında çok fazla ev yoktu, genel olarak sakindi hatta arabalar bile nadiren geçerdi. Sarı boyalı şirin bir evimiz vardı. Fakat bu ıssızlığın ortasında tek başıma kalmak hiçte iyi bir fikir gibi gelmemişti bana.
Zar zor uyuyabilmiştim ki babam beni uyandırmak için yanıma geldi. "Ateş hadi oğlum kalk Eskişehire geldik". Hiç uyanasım yoktu ama amcamın nasıl biri olduğunu çok merak ediyordum. Bu merakım hastanenin kapısının üstündeki ismini okuyana kadar sürdü ne yazık ki. "Eskişehir hastanesi ruh ve sinir hastalıkları psikolojik destek ve tedavi bölümü". O anda gelen ani arabaya dönme isteğine karşı direndim çünkü babam yıllar sonra kardeşini göreceği için çok heyecanlıydı ve ben onu görmek istemiyormuşum gibi bir hal takınmak istemiyordum.
Hastaneye girdiğimiz zaman babam yetkili olduğunu düşündüğüm biriyle konuştu. Babamın konuştuğu bayan bizi amcamın olduğu odaya kadar götürdü ve cebinden, üzerinde farklı anahtarlarında takılı olduğu bir anahtarlık çıkardı. Sakin bir biçimde üzerine kağıtla 249 yazılı olan anahtarı buldu. Kadının bu rahatlığı belli bir süre sonra insanın canını sıkmaya başlıyordu. En sonunda kapıyı açtığında sabırsızlıkla bekleyen babam ani bir biçimde odaya girdi. Amcam uyuyordu, babamın hevesinin bir anda söndüğü her halinden belli oluyordu. Kadın babamın bu halini görünce ona "15 dakika sonra yemek vakti gelicek, o zaman uyanacaktır" dedi. Bunu duyduktan sonra babamın gözleri tekrar parlamaya başladı ve yetkili kadına "uyanana kadar yanında bekleyebilir miyiz" diye sordu. Kadın bunda bir sakınca olmadığını, ancak babamın 5 dakikalığına kadının odasına gitmesi gerektiğini söyledi.
Ben odada tektim. Babam ve doktor gitmişlerdi. Bir delinin yanında öylece bekliyordum ki amcam yavaşça yattığı yerden kalktı. İlk başa beni fark etmedi, yatağının yanında duran lavaboda elini yüzünü yıkadıktan sonra kafasını kaldırınca beni aynada görmüştü. Misafir beklemediği yüzünden anlaşılabiliyordu. Bir dakika kadar yüzümü inceledi. Sanırım ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, fakat bu durum ilerledikçe beni korkutmaya başlıyordu. En sonunda dayanamayıp, "nasılsın amca, ben yeğenin. Erdinç'in oğlu Ateş" dedim. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi ilk. Daha sonra yavaş yavaş bana yaklaştı ve "seni görmeyeli çok uzun zaman oldu, sanırım en son sen 3 haftalıkken görmüştüm. Çok değişmişsin, gözlerinin rengi o zamanlar daha açıktı. Çok net hatırlıyorum. Ama yeşil gözlerin her zaman çok hoşuma gitmiştir." dedi.
Babamdan 9 yaş daha küçük olmasına rağmen beyazlamaya başlamış saçları ve gri kirli sakalıyla babamdan daha yaşlı gösteriyordu. Benim gözlerimden hoşlandığını söylemesine rağmen bence onun masmavi gözleri çok daha hoştu. 1,87 boylarında bir adamdı. Uzun dalgalı saçlarının arasına kaynamış birkaç tel beyaz bence onu çok daha yakışıklı yapmıştı.
Bana buraya neden geldiğimizi sordu. Bende ona "bende tam olarak bilmiyorum amca. babam bana seni ziyarete gideceğini söylemişti, bende evde tek kalmaktan hoşlanmadığım için onunla birlikte geldim." dedim. Gülümsedi ve "demek sadece evde yalnız kalmamak için geldin he küçük yeğenim, amcanı hiç özlemedin mi?" dedi ve bir kahkağa patlattı. İçimden bu adama alışabilirim diye geçirdim. Amcama dönüp "aslında bu günün sabahına kadar bir amcamın olduğundan bile haberim yoktu" dedim ve hafifçe gülümsedim. Yüzündeki gülümseme kaybolur gibi olmuştu ama sahte gülüşüyle bunu kapatmaya çalışıyordu. Kafasını yere çevirip "sanırım ben olsam bende bahsetmezdim." dedi ve tekrar sahte bir gülüş attı. Uzun bir sessizlik oluştu.
Odaya giren babamla birlikte tüm sessizlik bozulmuştu. Yüzünde sebebini anlayamadığım bir mutluluk vardı. Odaya girer girmez "Erdal" diye sevinç çığlığını savurdu. Tabii ya, Erdal. Amcama ismini hiç sormamıştım. Aslında o ana kadar aklıma bile gelmemişti diyebiliriz. Yan yana durduklarında ikisi gram benzemiyordu, değil kardeş; kuzen gibi bile durmuyorlardı. Ama ikisi de birbirlerini gördüklerine o kadar sevinmişlerdi ki. Babamı annem öldükten sonra ilk defa gerçekten gülümserken görüyorum denebilir.
Babam amcama durumun iyi olduğunu, artık bu hastaneden taburcu olabileceğini söylediğinde ise; amcam masum bir çocuk gibi etrafa neşe saçmaya başlamıştı. Kalacak bir yeri olmadığından babam bizde kalmasını söyledi. Amcamın reddetmek gibi bir seçeneği yoktu fakat yinede "size zorluk çıkarmayayım" dedi. Babam bir anda kaşlarını çattı ve "Saçmalayıp durmasana" dedi. Artık eve dönebilirdik, ama saat akşam 10'u geçtiği için babam bir yer bulup dinlenmemizi, ve yola sabah çıkmamızı söylemişti.
Ben gözlerimi annemden almışım. Babam kahve rengi gözlü biri, annemse yeşil gözlü. Annem öldüğünde ben 5 yaşımdaydım. Fazla uzak bir anı olmasına rağmen çok net hatırlayabildiğim bir olaydı. Evimize giren silahlı bir hırsızdı, gece sanırım saat 4 civarıydı. Evdeki herkes uyuyordu, bense susadığım için babama veya anneme söylemeye gitmiştim. O yaşlarımda evimizin alt katında geceleri ortaya çıkan bir yaratık olduğuna falan inanıyordum, çocukluk işte. İlk önce hırsızı babam sanmıştım, benim sesimi duyduğundaysa annem uyanmıştı.Ne olup bittiğini tam olarak çözememiş olsa gerek ki o da ilk önce babam olduğunu düşünmüştü. "Erdinç?" diye seslenişini net bir şekilde hatırlıyorum. Gerçekte yanında yatan babam uyandığında ise olayı tamamen anlamıştı. Annem ve babam ayağa fırladığında adam korkusuyla beni rehin olarak kullanmıştı. Annem o haliyle bana bir şey yapmaması için eve giren hırsıza yalvarıyordu. Ben orda, o hırsızda babamın suratını gördüğüme yemin edebilirim. Hırsız beni serbest bırakmıştı fakat tam o anda silahının namlusu annemin tam alnında patlamıştı. Babam neredeyse kafayı yiyordu, feryat ederek ağlıyor, aynı zamandaysa hırsıza hakaretler yağdırıyordu. Bir anda hışımla yerden kalkan babam eline alabildiği ilk cismi adam daha tetiğe basamadan onun kafasına geçirmişti. Adamı öldürmeyecek bir şeydi o vuruş, fakat polisler geldiğinde adamın, babam sandığım suratından eser yoktu. Aslında adamın suratından eser yoktu denebilir. Ben bunun kafaya yapılan en sert darbeyle bile gerçekleşebileceğini sanmıyorum.
O olaylardan sonra babam pek çok kez mahkemeye gitmek zorunda kalmıştı, fakat en sonunda suçsuz olduğu kanaatine varılmıştı. Benim vekaletimi kendi üzerine almıştı, bu sayede yetimhanede kalmak gibi bir derdim olmayacaktı. Arada bir teyzem bize gelir ve yemek yapıp kıyafetlerimizi ütülerdi. Annemin ailesinin şanssız bir aile olduğunu düşünürüm her zaman. Çünkü her evlat bir cinayette kurban gitmişti. Annemin ağabeyi iş çıkışında ondan zorla para isteyen birkaç serseri tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü, annem anlattığım gibi silaha vurularak öldürülmüştü. Bize yardıma gelen teyzemse ilk önce dul kalmış, aradan bir hafta sonra ise kaybolmuştu, bir yada iki hafta boyunca bedeni bulunamamıştı. Bulunduğunda üzerinde bir intihar mektubu varmış. Fakat teyzem okula hiç gitmediği için okuma yazma bilmezdi, ben bunun bir intihar olmadığını düşünmüşümdür her zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyku Vakti
Misterio / SuspensoNeden her insan aşık olmak zorunda? Ben sadece yaşamak istiyorum.