Kurtarma

24 4 1
                                    

Kırık dökük camdan süzülen güneş ışığı gözlerimi kamaştırıyordu... Kış günü ortaya çıkması beni biraz şaşırtsa da ondan uzaklaşmak için gözlerimi kısıp rahatsızca kafamı diğer tarafa çevirdim ve uykuma kaldığım yerden devam etmeyi umdum. Fakat olmadı. Yine alarmdan önce uyanmayı başarmıştım. Gözlerimi devirerek hiçte akıllı olmayan telefonumu elime aldım. Saat 6:45'di. Alarmı iptal edip telefonu yere koydum. Ciddi uyku problemlerim vardı. Gece 4'e kadar uyuyamıyordum. Uyuduktan sonra ise işim gereği saat 7 civarı uyanmak zorundaydım.

"Evet kalkma vakti Asu. Başlıyoruz!" diye yatakta oflaya poflaya kendi kendime homurdandıktan sonra sert bir hareketle battaniyemi üzerimden attım. Buz gibi hava bedenimi sardığında önceki pozisyona tekrar dönmek istedim. Ama sadece istedim. Yavaşça ayağa kalkıp lavaboya doğru ilerlerken yalın ayağıma yapışan kırıntıları görmemezlikten gelmeye çalıştım ve içimden "Umarım bugün rast gider!" diye dua etmeye başladım. Lavabonun lambası yine bozulmuştu. Dışımdan ufak bir küfür savurup onu da umursamamaya çalıştım. Karanlıkta işimi görüp çıktıktan sonra tekrar odama doğru yürürken taş zemin ayaklarımı gıdıklıyordu. Bu gıdıklama biraz sadistçe olsada nasır tutan ayaklarım bu duruma alışmıştı. Ellerimi ağzıma yaklaştırıp nefesimle ısıtmaya çalıştım. Gerçi nefesim bile soğuktu ama bir nebze olsa da ısınmalarını sağladım. Odama vardığımda neredeyse boyum kadar olan kırmızı dolabı açtım. Siyah pantolon ve kazağı yatağımın üzerine attım. Pijamalarımı çıkarırken göz ucuyla camı kontrol ediyordum. Malum perde yok! Gerçi ben gerek görmemiştim içeri bakılması zor diye ama yinede insan şüpheleniyor. Üzerimi giydikten sonra küçük aynamın karşısına geçip uzun, kumral saçlarımı topuz yaptım. Ardından kahverengi şapkamı kafama geçirdim. Bu şapkayı takınca erkek gibi oluyordum ama bu durum asla beni rahatsız etmiyordu. Hatta işime bile geliyordu. Son olarak siyah kabanımı giyip elime iş eldivenlerimi aldıktan sonra dış kapıya doğru ilerlemeye başladım. Komidinin üzerinden biraz para aldıktan sonra kenarda duran botlarımı giydim ve neredeyse gıcırtısı mahalleyi uyandıracak cinste olan kapıyı açtım. Açıkçası dışarısı evimden daha sıcaktı. Tam dışarı çıkacakken telefonu unuttuğum aklıma geldi ve bir koşu alıp geldikten sonra kapıyı dışardan kapatıp kilitlemeye başladım. O sırada İsmail abinin sesini duydum.

-"Asu!" bana doğru gülümseyerek geliyordu.
Bende bir yandan eldivenlerimi giyiyor bir yandan da ona cevap veriyordum.

-"Günaydın İsmail abi. Ne bu telaş?"

-"Günaydın günaydın. Bak sana ne vereceğim." dedi ve elindeki poşetin içini karıştırmaya başladı.
Merakla İsmail abiyi izliyordum. Poşetten çıkardığı şeyi görünce şaşkınlığımı gizleyemedim.

-"Aman İsmail abi o da ne?" İsmail abi eğleniyor gibiydi. Gülerek:

-"Sen bile inandıysan kesin iş görür bu." dedi. Hala anlamayarak elindeki silaha bakıyordum. Sonunda açıklamaya başladı:

-"Oyuncak tabanca kızım. Al yanında bulunsun. Kız başına bu işleri yapmak kolay değildir. Sataşan olursa çek silahı inanmazlarsa namertim." dedi ve silahı elime tutuşturdu. Açıklaması beni rahatlatsa da gereksiz birşeymiş gibi baktım elimdekine. İsteğini kabul edip pantolonumun cebine koyuverdim oyuncak silahı. Tatmin olmuş bir şekilde bana baktı ve:

-"Gel sana arabayı teslim edeyim." dedi. Bende kafa sallayarak peşinden gittim.
İsmail abi kısa boylu, beyaz saçlı, epey yaşlı olmasına rağmen hala ayakta durabilen biriydi. Severdim onu. Babam vefat ettikten sonra o bana göz kulak oldu ve hala da olmaya devam ediyordu. Kaldığım evi ve çalıştım işi de kendi ayarlamıştı bana.
Biraz yürüdükten sonra İsmail abinin bodrumuna gelmiştik. Ben içeri girmedim. İsmail abi arabayı getirirken burnumun çoktan kırmızı olduğuna emindim. Nasıl hasta olmuyordum orası da ayrı bir konu! Sonunda İsmail abi torbalı arabayı getirdiğinde yanına gidip ellerimi demirlere geçirdim.

KARTONİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin